* YENİ SPONSORLU REKLAM *

Enbiyâ Suresi 21.Ayet
بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم
Rahman ve Rahim Olan Allah’ın Adıyla
21:1
اِقْتَرَبَ لِلنَّاسِ حِسَابُهُمْ وَهُمْ ف۪ي غَفْلَةٍ مُعْرِضُونَۚ
İnsanların hesap (sorgulama zaman) ları yaklaştı. Ama onlar halâ gaflet içinde (Haktan) yüz çevirmektedir.
21:2
مَا يَأْت۪يهِمْ مِنْ ذِكْرٍ مِنْ رَبِّهِمْ مُحْدَثٍ اِلَّا اسْتَمَعُوهُ وَهُمْ يَلْعَبُونَۙ
Rablerinden kendilerine yeni bir hatırlatma gelmeyiversin, bunu mutlaka oyun konusu yaparak dinlemektedir.
21:3
لَاهِيَةً قُلُوبُهُمْۜ وَاَسَرُّوا النَّجْوٰىۗ اَلَّذ۪ينَ ظَلَمُواۗ هَلْ هٰذَٓا اِلَّا بَشَرٌ مِثْلُكُمْۚ اَفَتَأْتُونَ السِّحْرَ وَاَنْتُمْ تُبْصِرُونَ
Onların kalpleri (dünyalık) oyalanma ve eğlencededir. Zulmedenler, gizlice (şöyle) fısıldaşıvermektedir: “Bu benzeriniz olan bir beşer değil mi? Öyleyse, göz göre göre büyüye mi geleceksiniz?”
21:4
قَالَ رَبّ۪ي يَعْلَمُ الْقَوْلَ فِي السَّمَٓاءِ وَالْاَرْضِۘ وَهُوَ السَّم۪يعُ الْعَل۪يمُ
(Peygamber) Dedi ki: “Benim Rabbim, gökte ve yerde söylenen-her sözü bilir; O, işitendir, bilendir.”
21:5
بَلْ قَالُٓوا اَضْغَاثُ اَحْلَامٍ بَلِ افْتَرٰيهُ بَلْ هُوَ شَاعِرٌۚ فَلْيَأْتِنَا بِاٰيَةٍ كَمَٓا اُرْسِلَ الْاَوَّلُونَ
Fakat onlar: ” (Bunlar) Karmakarışık düşlerdir; belki, onu kendisi uyduruvermiştir; veya o bir şairdir; Böyle değilse, öncekilere gönderildiği gibi bize de bir ayet (mucize) getirsin (de görelim) ” demişlerdi.
21:6
مَٓا اٰمَنَتْ قَبْلَهُمْ مِنْ قَرْيَةٍ اَهْلَكْنَاهَاۚ اَفَهُمْ يُؤْمِنُونَ
Kendilerinden evvel yıkıma uğrattığımız hiç bir ülke (halkı) iman etmemişti; şimdi bunlar mı iman edecekti?
21:7
وَمَٓا اَرْسَلْنَا قَبْلَكَ اِلَّا رِجَالًا نُوح۪ٓي اِلَيْهِمْ فَسْـَٔلُٓوا اَهْلَ الذِّكْرِ اِنْ كُنْتُمْ لَا تَعْلَمُونَ
Biz senden önce de kendilerine vahyettiğimiz erkekler dışında (meleklerden, cinnlerden ve dişilerden) elçi göndermedik. Eğer bilmiyorsanız, o halde zikir ehline (ilim ve irfan sahiplerine) sorun (ve öğrenin) .
21:8
وَمَا جَعَلْنَاهُمْ جَسَدًا لَا يَأْكُلُونَ الطَّعَامَ وَمَا كَانُوا خَالِد۪ينَ
(Peygamber yaptıklarımızı) Biz onları, yemek yemez cesetler kılmadık ve onlar ölümsüz de değillerdi.
21:9
ثُمَّ صَدَقْنَاهُمُ الْوَعْدَ فَاَنْجَيْنَاهُمْ وَمَنْ نَشَٓاءُ وَاَهْلَكْنَا الْمُسْرِف۪ينَ
Sonra onlara verdiğimiz söze sadık kaldık, böylece onları ve dilediklerimizi kurtardık da ölçüsüz davrananları helak edip yıkıma uğrattık.
21:10
لَقَدْ اَنْزَلْنَٓا اِلَيْكُمْ كِتَابًا ف۪يهِ ذِكْرُكُمْۜ اَفَلَا تَعْقِلُونَ۟
Andolsun, size (bütün durumlarınızı kapsayan) zikrinizin (ihtiyaç duyduğunuz temel bilgilerin) içinde bulunduğu bir Kitap indirdik. Yine de akıllanmayacak mısınız?
21:11
وَكَمْ قَصَمْنَا مِنْ قَرْيَةٍ كَانَتْ ظَالِمَةً وَاَنْشَأْنَا بَعْدَهَا قَوْمًا اٰخَر۪ينَ
Biz, zulmeden ülkelerden nicesini kırıp geçirdik (intikam aldık) ve bunun ardından bir başka kavmi inşa edip meydana getirdik (onlara fırsat tanıdık) .
21:12
فَلَمَّٓا اَحَسُّوا بَأْسَنَٓا اِذَا هُمْ مِنْهَا يَرْكُضُونَۜ
Bizim zorlu-azabımızı hissettikleri zaman, oradan büyük bir hızla uzaklaşıp kaçıp kurtulmaya (çalışmışlardı) .
21:13
لَا تَرْكُضُوا وَارْجِعُٓوا اِلٰى مَٓا اُتْرِفْتُمْ ف۪يهِ وَمَسَاكِنِكُمْ لَعَلَّكُمْ تُسْـَٔلُونَ
“Uzaklaşıp-kaçmayın, içinde şımarıp azdığınız refaha ve yurtlarınıza dönün; çünkü sorguya çekileceksiniz” (diye uyarılmışlardı) .
21:14
قَالُوا يَا وَيْلَنَٓا اِنَّا كُنَّا ظَالِم۪ينَ
(Onlar kendi aralarında) “Yazıklar olsun bize, gerçekten biz, zalimlerdenmişiz” diyerek (pişman olmaya başlamışlardı) .
21:15
فَمَا زَالَتْ تِلْكَ دَعْوٰيهُمْ حَتّٰى جَعَلْنَاهُمْ حَص۪يدًا خَامِد۪ينَ
Onların bu yakınmaları, biz onları biçilmiş ekin (tarlasına) , sönmüş ocak durumuna getirinceye kadar son bulmamıştı.
21:16
وَمَا خَلَقْنَا السَّمَٓاءَ وَالْاَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا لَاعِب۪ينَ
Biz, gökleri ve yeri ve bunlar arasında bulunan şeyleri, oyun ve eğlence için (boş yere) yaratmadık.
21:17
لَوْ اَرَدْنَٓا اَنْ نَتَّخِذَ لَهْوًا لَاتَّخَذْنَاهُ مِنْ لَدُنَّاۗ اِنْ كُنَّا فَاعِل۪ينَ
Eğer eğlence edinmek isteseydik, kendi katımızdan edinirdik. Yapsaydık böyle yapardık (ama yapmadık) .
21:18
بَلْ نَقْذِفُ بِالْحَقِّ عَلَى الْبَاطِلِ فَيَدْمَغُهُ فَاِذَا هُوَ زَاهِقٌۜ وَلَكُمُ الْوَيْلُ مِمَّا تَصِفُونَ
Ancak, Biz Hakkı Batılın üstüne fırlatırız, o da onun beynini darmadağın eder. Bir de bakarsın ki, o, yok olup gitmiştir. (Allah’a karşı) Nitelendire geldiğiniz yakışıksız sıfatlardan dolayı eyvahlar size. (Beyni parçalanan ve fikriyatı boşa çıkarılan Batıl ve barbar sistemin geri kalan görkemli gövdesinin çökmesi ve çözülmesi artık kolay ve kaçınılmaz olacaktır.)
21:19
وَلَهُ مَنْ فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ وَمَنْ عِنْدَهُ لَا يَسْتَكْبِرُونَ عَنْ عِبَادَتِه۪ وَلَا يَسْتَحْسِرُونَۚ
Göklerde ve yerde kim varsa O’nundur. O’nun yanında (katında-huzurunda) olanlar, O’na ibadet etmekte kibirlenip büyüklüğe kapılmazlar ve (bu hizmet ve gayretten asla usanıp) yorgunluk ve yılgınlık duymazlar.
21:20
يُسَبِّحُونَ الَّيْلَ وَالنَّهَارَ لَا يَفْتُرُونَ
Gece ve gündüz tesbih ederler, hiç ara vermezler. Onlar için ibadet tabii ve süreklidir.
21:21
اَمِ اتَّخَذُٓوا اٰلِهَةً مِنَ الْاَرْضِ هُمْ يُنْشِرُونَ
Yoksa onlar, yerden birtakım ilahlar edindiler de, onlar mı (ölüleri) diriltecektir?
21:22
لَوْ كَانَ ف۪يهِمَٓا اٰلِهَةٌ اِلَّا اللّٰهُ لَفَسَدَتَاۚ فَسُبْحَانَ اللّٰهِ رَبِّ الْعَرْشِ عَمَّا يَصِفُونَ
Eğer göklerde ve yerde Allah’tan başka ilahlar olsaydı ikisi de fesada uğrayıp (çoktan bozulur giderdi) . Arşın Rabbi olan Allah onların yakıştırmalarından yücedir.
21:23
لَا يُسْـَٔلُ عَمَّا يَفْعَلُ وَهُمْ يُسْـَٔلُونَ
O (Allah) yaptığından mesul tutulmaz. Oysa onlar ise sorguya çekileceklerdir.
21:24
اَمِ اتَّخَذُوا مِنْ دُونِه۪ٓ اٰلِهَةًۜ قُلْ هَاتُوا بُرْهَانَكُمْۚ هٰذَا ذِكْرُ مَنْ مَعِيَ وَذِكْرُ مَنْ قَبْل۪يۜ بَلْ اَكْثَرُهُمْ لَا يَعْلَمُونَۙ الْحَقَّ فَهُمْ مُعْرِضُونَ
Yoksa O’ndan başka (bir takım) ilahlar mı edindiler? De ki: “Kesin-kanıt (burhan) ınızı getirin. İşte Benimle birlikte olanların (Müslümanların) zikri (Kur’an’ı) ve Benden öncekilerin de zikri (Kitapları hazırdır, siz de ortaya böyle bir kitap koyabilir misiniz?) .” Hayır, onların çoğu hakkı bilmemekte, bundan dolayı yüz çevirmektedir.
21:25
وَمَٓا اَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ مِنْ رَسُولٍ اِلَّا نُوح۪ٓي اِلَيْهِ اَنَّهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّٓا اَنَا۬ فَاعْبُدُونِ
(Ey Nebim!) Senden önce hiçbir peygamber göndermedik ki, ona: “Benden (Rabbinizden) başka ilah yoktur; yalnız bana ibadet edin” diye vahyetmiş olmayalım.
21:26
وَقَالُوا اتَّخَذَ الرَّحْمٰنُ وَلَدًا سُبْحَانَهُۜ بَلْ عِبَادٌ مُكْرَمُونَۙ
(Müşrikler) “Rahman (olan Allah) çocuk edindi” diyerek (küfre sapmışlardır) . O, (bu yakıştırmadan) yücedir. Hayır, onlar (melekler sadece) ikrama layık görülmüş kullardır.
21:27
لَا يَسْبِقُونَهُ بِالْقَوْلِ وَهُمْ بِاَمْرِه۪ يَعْمَلُونَ
Onlar sözle (bile olsa) O’nun (Allah’ın) önüne geçmekten (sakınmaktadır) ve onlar (bütün işlerini) O’nun emriyle (ve Allah’ın emrettiği şekil ve ölçüde) yapıp durmaktadır.
21:28
يَعْلَمُ مَا بَيْنَ اَيْد۪يهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْ وَلَا يَشْفَعُونَۙ اِلَّا لِمَنِ ارْتَضٰى وَهُمْ مِنْ خَشْيَتِه۪ مُشْفِقُونَ
O, (Allah) önlerindekini ve arkalarındakini bilir; onlar (melekler ve ruhaniler, kendisinden) hoşnut olunandan (ve Allah’ın müsaade buyurduğundan) başkasına şefaatte bulunamazlar. Ve onlar, O’nun haşmetinden içleri titremekte olanlardır.
21:29
وَمَنْ يَقُلْ مِنْهُمْ اِنّ۪ٓي اِلٰهٌ مِنْ دُونِه۪ فَذٰلِكَ نَجْز۪يهِ جَهَنَّمَۜ كَذٰلِكَ نَجْزِي الظَّالِم۪ينَ۟
(Kendisine elçilik görevi verilenlerden) Onlardan her kim: “Gerçekten ben, O’nun dışında bir ilahım” diyecek olsa, bu durumda biz onu cehennemle cezalandırırız. Zalimleri biz böyle kuşatıp hak ettiği karşılığa uğratırız.
21:30
اَوَلَمْ يَرَ الَّذ۪ينَ كَفَرُٓوا اَنَّ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ كَانَتَا رَتْقًا فَفَتَقْنَاهُمَاۜ وَجَعَلْنَا مِنَ الْمَٓاءِ كُلَّ شَيْءٍ حَيٍّۜ اَفَلَا يُؤْمِنُونَ
O inkâr edenler görmüyorlar mı ki, (başlangıçta) göklerle yer, birbiriyle bitişik iken, biz onları (sonradan) ayırdık ve her canlı şeyi sudan yarattık. (Bilimin en son verileri de bu doğrultudadır.) Yine de onlar inanmayacaklar mı?
21:31
وَجَعَلْنَا فِي الْاَرْضِ رَوَاسِيَ اَنْ تَم۪يدَ بِهِمْ وَجَعَلْنَا ف۪يهَا فِجَاجًا سُبُلًا لَعَلَّهُمْ يَهْتَدُونَ
Yeryüzünde, onları sarsmasın (süratle dönen dünyanın dengesi bozulmasın) diye, sabit dağlar yarattık ve doğru gidebilsinler diye (karada, denizde ve havada) geniş yollar açtık.
21:32
وَجَعَلْنَا السَّمَٓاءَ سَقْفًا مَحْفُوظًاۚ وَهُمْ عَنْ اٰيَاتِهَا مُعْرِضُونَ
Biz gökyüzünü (Atmosferi) uzaydan dünyaya gelen zararlı ışınlara ve gök taşlarına karşı koruyucu bir tavan yaptık. O (inkârcılar ise) bu ayet ve alametlerden yüz çeviriyorlar.
21:33
وَهُوَ الَّذ۪ي خَلَقَ الَّيْلَ وَالنَّهَارَ وَالشَّمْسَ وَالْقَمَرَۜ كُلٌّ ف۪ي فَلَكٍ يَسْبَحُونَ
Geceyi, gündüzü, Güneş’i ve Ay’ı yaratan O’dur; her biri kendi yörüngesinde yüzüp gidiyor. (Hiçbir sapma ve çarpışma yaşanmıyor halâ insanlar düşünüp ibret almıyorlar.)
21:34
وَمَا جَعَلْنَا لِبَشَرٍ مِنْ قَبْلِكَ الْخُلْدَۜ اَفَا۬ئِنْ مِتَّ فَهُمُ الْخَالِدُونَ
(Ey Resulüm) Senden önce hiç bir beşere ebedilik vermedik; şimdi sen ölürsen onlar sonsuz mu kalacaklar?
21:35
كُلُّ نَفْسٍ ذَٓائِقَةُ الْمَوْتِۜ وَنَبْلُوكُمْ بِالشَّرِّ وَالْخَيْرِ فِتْنَةًۜ وَاِلَيْنَا تُرْجَعُونَ
Mutlaka her nefis ölümü tadıcıdır. Biz sizi, şerle de, hayırla da deneyerek imtihan ediyoruz ve siz Bize döndürüleceksiniz (ve her türlü niyet ve gayretinizden hesaba çekileceksiniz . Sonunda mü’minler cennete, kâfirler ise cehenneme koyulacaklar ).
21:36
وَاِذَا رَاٰكَ الَّذ۪ينَ كَفَرُٓوا اِنْ يَتَّخِذُونَكَ اِلَّا هُزُوًاۜ اَهٰذَا الَّذ۪ي يَذْكُرُ اٰلِهَتَكُمْۚ وَهُمْ بِذِكْرِ الرَّحْمٰنِ هُمْ كَافِرُونَ
(Ey Resulüm) İnkâr edenler seni gördüklerinde, seni yalnızca alay-konusu ediyorlar (ve:) “Sizin ilahlarınızı diline dolayan bu mu?” (diyorlar) . Oysa Rahman (olan Allah) ın sözünü (Kitabını) inkâr edenler kendileridir. (Bu ne küstahlıktır?)
21:37
خُلِقَ الْاِنْسَانُ مِنْ عَجَلٍۜ سَاُر۪يكُمْ اٰيَات۪ي فَلَا تَسْتَعْجِلُونِ
İnsan aceleci (bir tabiatla) yaratılmıştır. (Oysa Cenab-ı Hak) “Size ayetlerimi (ve vaat ettiklerimi mutlaka) göstereceğim. Benden acele istemeyin” (diye ikaz buyurmaktadır) .
21:38
وَيَقُولُونَ مَتٰى هٰذَا الْوَعْدُ اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَ
“Eğer doğruyu söylüyor iseniz, bu vaid (edilen günün ortaya çıkması ve azabı) ne zamandır?” diye (alayla sorulmaktadır).
21:39
لَوْ يَعْلَمُ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا ح۪ينَ لَا يَكُفُّونَ عَنْ وُجُوهِهِمُ النَّارَ وَلَا عَنْ ظُهُورِهِمْ وَلَا هُمْ يُنْصَرُونَ
(Keşke) O inkâr edenler, yüzlerinden ve sırtlarından ateşi uzaklaştıramayacakları ve hiç (bir şekilde) yardım alamayacakları zamanı bir bilselerdi. (Böyle davranmayacaklardı)
21:40
بَلْ تَأْت۪يهِمْ بَغْتَةً فَتَبْهَتُهُمْ فَلَا يَسْتَط۪يعُونَ رَدَّهَا وَلَا هُمْ يُنْظَرُونَ
Hayır, (o azap) onlara apansız gelecek de, böylece onları şaşkına çevirecek; artık ne onu geri çevirmeye güçleri yetecek ve ne onlara süre tanınacaktı.
21:41
وَلَقَدِ اسْتُهْزِئَ بِرُسُلٍ مِنْ قَبْلِكَ فَحَاقَ بِالَّذ۪ينَ سَخِرُوا مِنْهُمْ مَا كَانُوا بِه۪ يَسْتَهْزِؤُ۫نَ۟
Andolsun, senden önceki elçilerle de alay edildi, fakat içlerinden (elçiler ve davetçilerle) o dalga geçenleri, alaya aldıkları o (azap) sarıp-kuşatmıştı.
21:42
قُلْ مَنْ يَكْلَؤُ۬كُمْ بِالَّيْلِ وَالنَّهَارِ مِنَ الرَّحْمٰنِۜ بَلْ هُمْ عَنْ ذِكْرِ رَبِّهِمْ مُعْرِضُونَ
(Ey resulüm) De ki: “Gece ve gündüz sizi Rahman (olan Allah) tan kim koruyabilir?” Hayır, onlar Rablerini zikirden yüz çevirenlerdir.
21:43
اَمْ لَهُمْ اٰلِهَةٌ تَمْنَعُهُمْ مِنْ دُونِنَاۜ لَا يَسْتَط۪يعُونَ نَصْرَ اَنْفُسِهِمْ وَلَا هُمْ مِنَّا يُصْحَبُونَ
Yoksa bize karşı kendilerini, (gazabımızı) engelleyerek koruyabilecek ilahları mı var? (ki böyle sorumsuz hareket edilmektedir. Halbuki) Onların kendi nefislerine bile yardıma güçleri yetmemektedir ve onlar bizden (hiçbir yardım ve) yakınlık da görmeyeceklerdir.
21:44
بَلْ مَتَّعْنَا هٰٓؤُ۬لَٓاءِ وَاٰبَٓاءَهُمْ حَتّٰى طَالَ عَلَيْهِمُ الْعُمُرُۜ اَفَلَا يَرَوْنَ اَنَّا نَأْتِي الْاَرْضَ نَنْقُصُهَا مِنْ اَطْرَافِهَاۜ اَفَهُمُ الْغَالِبُونَ
Evet, Biz onları ve atalarını (dünya nimetleriyle) yararlandırdık; öyle ki, ömür onlara (hiç bitmeyecekmiş gibi) uzun geldi. Fakat şimdi, Bizim gerçekten arza (yerküreye) gelip onu etrafından eksiltmekte olduğumuzu görmüyorlar mı? Şu halde, üstün (galip) gelenler onlar mı? (İleride her şeyi öğrenip bileceklerdir. Son bilimsel çalışmalar, dünyanın kütlesinde bir azalma yaşandığını tespit etmiştir .)
21:45
قُلْ اِنَّمَٓا اُنْذِرُكُمْ بِالْوَحْيِۘ وَلَا يَسْمَعُ الصُّمُّ الدُّعَٓاءَ اِذَا مَا يُنْذَرُونَ
(Ey Nebim müşriklere) De ki: “Ben sizi ancak (Allah’ın Bana) vahy (ettikleri) ile uyarıp-korkutuyorum. Ancak sağır olanlar, uyarıldıklarında çağrıya kulak vermemektedir.”
21:46
وَلَئِنْ مَسَّتْهُمْ نَفْحَةٌ مِنْ عَذَابِ رَبِّكَ لَيَقُولُنَّ يَا وَيْلَنَٓا اِنَّا كُنَّا ظَالِم۪ينَ
Andolsun, onlara Rabbinin azabından ‘ufacık bir esinti’ (bile) dokunacak olsa kesinlikle; “Eyvahlar bize, gerçekten bizler zulme sapanlarmışız” diyeceklerdir.
21:47
وَنَضَعُ الْمَوَاز۪ينَ الْقِسْطَ لِيَوْمِ الْقِيٰمَةِ فَلَا تُظْلَمُ نَفْسٌ شَيْـًٔاۜ وَاِنْ كَانَ مِثْقَالَ حَبَّةٍ مِنْ خَرْدَلٍ اَتَيْنَا بِهَاۜ وَكَفٰى بِنَا حَاسِب۪ينَ
Biz ise, kıyamet gününe ait (çok hassas ve sağlam) duyarlı teraziler ortaya koyacağız da artık, hiçbir nefis hiçbir şeyle haksızlığa uğramayacaktır. Bir hardal tanesi bile olsa onu (teraziye) getirip (tartacağız) . Hesap görücüler olarak biz yeteriz.
21:48
وَلَقَدْ اٰتَيْنَا مُوسٰى وَهٰرُونَ الْفُرْقَانَ وَضِيَٓاءً وَذِكْرًا لِلْمُتَّق۪ينَۙ
Andolsun, biz Musa’ya ve Harun’a, takva sahipleri için bir aydınlık ve bir öğüt (zikir) olarak, hak ile batılı birbirinden ayıran (furkan) ı verdik.
21:49
اَلَّذ۪ينَ يَخْشَوْنَ رَبَّهُمْ بِالْغَيْبِ وَهُمْ مِنَ السَّاعَةِ مُشْفِقُونَ
Onlar, Rablerine karşı gayb ile (O’nu görmedikleri halde) bir haşyet (korku ve hürmet) içindedirler ve onlar, kıyamet saatinden “içleri titremekte olan” kimselerdir.
21:50
وَهٰذَا ذِكْرٌ مُبَارَكٌ اَنْزَلْنَاهُۜ اَفَاَنْتُمْ لَهُ مُنْكِرُونَ۟
Bu, (Kur’an) bizim ona indirdiğimiz mübarek bir zikirdir. (devamlı hatırlanması ve uyulması gereken ilahi prensiplerdir) Şu halde onu inkâr edecek (artık gereksiz ve geçersiz gösterecek) siz misiniz?
21:51
وَلَقَدْ اٰتَيْنَٓا اِبْرٰه۪يمَ رُشْدَهُ مِنْ قَبْلُ وَكُنَّا بِه۪ عَالِم۪ينَۚ
Andolsun, bundan önce İbrahim’e de rüşdünü (nübüvvet yetkisini) vermiştik ve biz onu (doğruyu seçme yeteneğinde olduğunu) bilenlerdik.
21:52
اِذْ قَالَ لِاَب۪يهِ وَقَوْمِه۪ مَا هٰذِهِ التَّمَاث۪يلُ الَّت۪ٓي اَنْتُمْ لَهَا عَاكِفُونَ
(İbrahim) Hani babasına ve kavmine demişti ki: “Sizin, karşılarında bel büküp eğilmekte olduğunuz bu temsili heykeller nedir? (Kendi elinizle yontup yaptığınız cansız ve akılsız putlara tapınmak ne büyük cehalettir.) ”
21:53
قَالُوا وَجَدْنَٓا اٰبَٓاءَنَا لَهَا عَابِد۪ينَ
(Onlar) “Biz atalarımızı (öteden beri) bunlara tapıyor bulduk (biz de geleneklere uyup öyle yapıyoruz, sen işimize karışma) ” demişlerdir.
21:54
قَالَ لَقَدْ كُنْتُمْ اَنْتُمْ وَاٰبَٓاؤُ۬كُمْ ف۪ي ضَلَالٍ مُب۪ينٍ
(Hz. İbrahim) Dedi ki: “Andolsun, siz ve atalarınız apaçık bir sapıklık içindesiniz.”
21:55
قَالُٓوا اَجِئْتَنَا بِالْحَقِّ اَمْ اَنْتَ مِنَ اللَّاعِب۪ينَ
(Müşrikler ise Ona) “Sen bize haklı (ve hayırlı bir şey) mi getirdin, yoksa (bizimle) oyun oynayıp (dalga mı geçmektesin) ?” diye (çıkışıvermişlerdi).
21:56
قَالَ بَلْ رَبُّكُمْ رَبُّ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ الَّذ۪ي فَطَرَهُنَّۘ وَاَنَا۬ عَلٰى ذٰلِكُمْ مِنَ الشَّاهِد۪ينَ
(İbrahim) “Hayır” dedi. “Sizin Rabbiniz göklerin ve yerin Rabbidir, onları Kendisi yaratmıştır ve ben de buna şehadet edenlerdenim.”
21:57
وَتَاللّٰهِ لَاَك۪يدَنَّ اَصْنَامَكُمْ بَعْدَ اَنْ تُوَلُّوا مُدْبِر۪ينَ
(Ve içinden şöyle geçirdi:) “Andolsun Allah’a ki, sizler arkanızı dönüp gittikten sonra, ben sizin putlarınıza muhakkak bir tuzak tertipleyeceğim.” (Putlara tapan ve bu cansız heykellerden medet uman kavminin sapıklığını ve akılsızlığını onlara göstermek üzere Hz. İbrahim, yaptıkları putlarına bir keyd/hile ve oyun düzenlemişti.)
21:58
فَجَعَلَهُمْ جُذَاذًا اِلَّا كَب۪يرًا لَهُمْ لَعَلَّهُمْ اِلَيْهِ يَرْجِعُونَ
Böylece o, sadece büyükleri hariç olmak üzere onları (bütün putlarını balyozla) paramparça etti; (konuşabilirse) belki ona başvururlar diye (büyüklerine ilişmedi).
21:59
قَالُوا مَنْ فَعَلَ هٰذَا بِاٰلِهَتِنَٓا اِنَّهُ لَمِنَ الظَّالِم۪ينَ
(Müşrikler gelip bu durumu görünce) “Bunu tanrılarımıza kim ve nasıl yaptı? Mutlaka o bize zulüm ve hakaret edenlerden birisidir”demişlerdi.
21:60
قَالُوا سَمِعْنَا فَتًى يَذْكُرُهُمْ يُقَالُ لَهُٓ اِبْرٰه۪يمُۜ
(İçlerinden birileri) “Kendisine İbrahim denilen bir gencin bunları diline doladığını işittik (her halde Onun işidir) ” demişlerdi.
21:61
قَالُوا فَأْتُوا بِه۪ عَلٰٓى اَعْيُنِ النَّاسِ لَعَلَّهُمْ يَشْهَدُونَ
(Hiddetlenip) Dediler ki: “Öyleyse, onu (İbrahim’i) insanların gözü önüne getirin ki ona (nasıl bir ceza vereceğimize) şahid olup görsünler”.
21:62
قَالُٓوا ءَاَنْتَ فَعَلْتَ هٰذَا بِاٰلِهَتِنَا يَٓا اِبْرٰه۪يمُۜ
Dediler ki: “Ey İbrahim, bunu ilahlarımıza sen mi yaptın?”
21:63
قَالَ بَلْ فَعَلَهُۗ كَب۪يرُهُمْ هٰذَا فَسْـَٔلُوهُمْ اِنْ كَانُوا يَنْطِقُونَ
(İbrahim) “Hayır” dedi. “Belki bu yapmıştır, (baksanıza) bu onların en kalıplısı; eğer konuşabiliyorsa ona sorun (yanıtlasın) .”
21:64
فَرَجَعُٓوا اِلٰٓى اَنْفُسِهِمْ فَقَالُٓوا اِنَّكُمْ اَنْتُمُ الظَّالِمُونَۙ
(Hz. İbrahim, cansız ve kendilerini korumaktan bile aciz putlara tapınmanın ahmaklık olduğunu hatırlatınca) “Bunun üzerine (kavmi) kendi vicdanlarına (nefislerinin önyargısız tartılarına) başvurdular da; “Gerçek şu ki, zalim olanlar sizlersiniz (biziz) ” diyerek (kafaları dank etmeye başladı) .
21:65
ثُمَّ نُكِسُوا عَلٰى رُؤُ۫سِهِمْۚ لَقَدْ عَلِمْتَ مَا هٰٓؤُ۬لَٓاءِ يَنْطِقُونَ
Sonra, yine tepeleri üstüne ters döndüler ve dediler ki: “Andolsun, bunların konuşamayacaklarını sen de bilirsin (Ey İbrahim, dalga geçmenin sırası mı?) “.
21:66
قَالَ اَفَتَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ مَا لَا يَنْفَعُكُمْ شَيْـًٔا وَلَا يَضُرُّكُمْۜ
(Hz. İbrahim) Dedi ki: “O halde, Allah’ı bırakıp da, (bunlar gibi) sizlere yararı olmayan ve zararı dokunmayan şeylere mi tapıyorsunuz?”
21:67
اُفٍّ لَكُمْ وَلِمَا تَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِۜ اَفَلَا تَعْقِلُونَ
“Yuh olsun size ve Allah’tan başka ibadet ettiğiniz (putlara ve tağutlara) . Siz hiç aklınızı kullanmıyor musunuz?”
21:68
قَالُوا حَرِّقُوهُ وَانْصُرُٓوا اٰلِهَتَكُمْ اِنْ كُنْتُمْ فَاعِل۪ينَ
(Kâfirler hiddetlenip) Dediler ki: “Eğer (bir şey) yapacaksanız, onu yakın ve ilahlarınıza yardımda bulunun.” (Aleme de ibret olsun diyerek korkunç bir ateş hazırlayıp Hz. İbrahim’i içine mancınıkla fırlatmışlardı.)
21:69
قُلْنَا يَا نَارُ كُون۪ي بَرْدًا وَسَلَامًا عَلٰٓى اِبْرٰه۪يمَۙ
(Biz ise) “Ey ateş! İbrahim’e karşı serin ve selamet ol!” (buyurmuş ve İbrahim’i kurtarmıştık) .
21:70
وَاَرَادُوا بِه۪ كَيْدًا فَجَعَلْنَاهُمُ الْاَخْسَر۪ينَۚ
Ona bir düzen (tuzak) kurmak istediler, fakat biz onları daha çok hüsrana uğrayanlar kıldık.
21:71
وَنَجَّيْنَاهُ وَلُوطًا اِلَى الْاَرْضِ الَّت۪ي بَارَكْنَا ف۪يهَا لِلْعَالَم۪ينَ
(Sonunda İbrahim’i) Onu ve Lut’u kurtarıp içinde, alemler (insanlık) için bereketler kıldığımız yere (ülkeye) çıkardık.
21:72
وَوَهَبْنَا لَهُٓ اِسْحٰقَۜ وَيَعْقُوبَ نَافِلَةًۜ وَكُلًّا جَعَلْنَا صَالِح۪ينَ
Ona İshak’ı armağan ettik, üstüne de Yakub’u; her birini salihler kıldık.
21:73
وَجَعَلْنَاهُمْ اَئِمَّةً يَهْدُونَ بِاَمْرِنَا وَاَوْحَيْنَٓا اِلَيْهِمْ فِعْلَ الْخَيْرَاتِ وَاِقَامَ الصَّلٰوةِ وَا۪يتَٓاءَ الزَّكٰوةِۚ وَكَانُوا لَنَا عَابِد۪ينَۙ
Onları, emrimizle hidayete vesile olan (ibadet ve istikamet yoluna çağıran) imamlar (ve önderler) yaptık ve onlara hayırlı işler yapmayı namaz kılmayı, zekat dağıtmayı vahyedip (uygulattık) . Onlar bize ibadet eden (seçkin kullarımızdı.)
21:74
وَلُوطًا اٰتَيْنَاهُ حُكْمًا وَعِلْمًا وَنَجَّيْنَاهُ مِنَ الْقَرْيَةِ الَّت۪ي كَانَتْ تَعْمَلُ الْخَبَٓائِثَۜ اِنَّهُمْ كَانُوا قَوْمَ سَوْءٍ فَاسِق۪ينَۙ
Lut’a da bir hüküm ve ilim verdik ve onu habis çirkin işler (eşcinsellik) yapmakta olan şehirden kurtardık. Şüphesiz onlar, bozulmaya uğrayan (fasık) kötü bir kavim olmuşlardı.
21:75
وَاَدْخَلْنَاهُ ف۪ي رَحْمَتِنَاۜ اِنَّهُ مِنَ الصَّالِح۪ينَ۟
Onu (Hz. Lut’u da) rahmetimize soktuk, çünkü o, Salihlerden (seçkin bir şahıstı).
21:76
وَنُوحًا اِذْ نَادٰى مِنْ قَبْلُ فَاسْتَجَبْنَا لَهُ فَنَجَّيْنَاهُ وَاَهْلَهُ مِنَ الْكَرْبِ الْعَظ۪يمِۚ
Nuh da; daha önce (kavminin inat ve inkârından Rabbına sığınıp) çağrıda bulunduğu zaman, biz onun dua ve yakarışlarına cevap verdik, onu ve ailesini büyük bir üzüntüden kurtardık.
21:77
وَنَصَرْنَاهُ مِنَ الْقَوْمِ الَّذ۪ينَ كَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَاۜ اِنَّهُمْ كَانُوا قَوْمَ سَوْءٍ فَاَغْرَقْنَاهُمْ اَجْمَع۪ينَ
Ve ayetlerimizi yalanlayan kavimden ‘ona yardım edip-öcünü aldık’. Şüphesiz onlar, kötü bir kavimdi, biz de onların tümünü suda boğup batırdık.
21:78
وَدَاوُ۫دَ وَسُلَيْمٰنَ اِذْ يَحْكُمَانِ فِي الْحَرْثِ اِذْ نَفَشَتْ ف۪يهِ غَنَمُ الْقَوْمِۚ وَكُنَّا لِحُكْمِهِمْ شَاهِد۪ينَۙ
Davud ve Süleyman’a da (yardımımız ulaşmıştı) ; hani (bir) kavmin hayvanlarının içine girip yayıldığı ekin-tarlaları konusunda hüküm yürütüyorlardı. Biz onların hükmüne şahid idik.
21:79
فَفَهَّمْنَاهَا سُلَيْمٰنَۚ وَكُلًّا اٰتَيْنَا حُكْمًا وَعِلْمًاۘ وَسَخَّرْنَا مَعَ دَاوُ۫دَ الْجِبَالَ يُسَبِّحْنَ وَالطَّيْرَۜ وَكُنَّا فَاعِل۪ينَ
Biz bunu (hükmü) Süleyman’a kavrattık, her birine hüküm ve ilim verdik. Davud ile birlikte tesbih etsinler diye, dağlara ve kuşlara boyun eğdirdik. (Bütün bunları) Yapanlar biz idik.
21:80
وَعَلَّمْنَاهُ صَنْعَةَ لَبُوسٍ لَكُمْ لِتُحْصِنَكُمْ مِنْ بَأْسِكُمْۚ فَهَلْ اَنْتُمْ شَاكِرُونَ
Bir de size harbin şiddetinden korunmanız için elbise (zırh) yapma sanatını (ve tekniğini) öğrettik (ki) bunlara karşılık siz şükredenlerden misiniz (deneyip görelim).
21:81
وَلِسُلَيْمٰنَ الرّ۪يحَ عَاصِفَةً تَجْر۪ي بِاَمْرِه۪ٓ اِلَى الْاَرْضِ الَّت۪ي بَارَكْنَا ف۪يهَاۜ وَكُنَّا بِكُلِّ شَيْءٍ عَالِم۪ينَ
Süleyman için de, fırtına biçiminde esen rüzgâra (boyun eğdirdik) ki, (uçak gibi, etbaıyla birlikte) kendi emriyle, içinde bereketler kıldığımız yere doğru akıp giderdi. Biz her şeyi bilenleriz.
21:82
وَمِنَ الشَّيَاط۪ينِ مَنْ يَغُوصُونَ لَهُ وَيَعْمَلُونَ عَمَلًا دُونَ ذٰلِكَۚ وَكُنَّا لَهُمْ حَافِظ۪ينَۙ
Onun için denizde dalgıçlık yapan ve bundan başka iş (ler) de gören (cinn takımından) şeytanlardan kimseleri de (emrine verdik) . Biz onları gözetim altında tutuvermiştik.
21:83
وَاَيُّوبَ اِذْ نَادٰى رَبَّهُٓ اَنّ۪ي مَسَّنِيَ الضُّرُّ وَاَنْتَ اَرْحَمُ الرَّاحِم۪ينَۚ
Hani Eyüp de Rabbine: “Şüphesiz bu dert (ve hastalık) beni sarıverdi. Sen merhametlilerin en merhametlisisin”diye yalvarıp nida etmişti.
21:84
فَاسْتَجَبْنَا لَهُ فَكَشَفْنَا مَا بِه۪ مِنْ ضُرٍّ وَاٰتَيْنَاهُ اَهْلَهُ وَمِثْلَهُمْ مَعَهُمْ رَحْمَةً مِنْ عِنْدِنَا وَذِكْرٰى لِلْعَابِد۪ينَ
Böylece onun duasına icabet ettik. Kendisinden o derdi giderdik; ona katımızdan bir rahmet ve ibadet (ve teslimiyet) ehli için bir zikir ibret olmak üzere ailesini ve onlarla birlikte bir katını daha verdik.
21:85
وَاِسْمٰع۪يلَ وَاِدْر۪يسَ وَذَا الْكِفْلِۜ كُلٌّ مِنَ الصَّابِر۪ينَۚ
İsmail, İdris ve Zü’l-Kifl, (bunların hepsi tevekkül ve teslimiyet içinde) sabredenlerdendi.
21:86
وَاَدْخَلْنَاهُمْ ف۪ي رَحْمَتِنَاۜ اِنَّهُمْ مِنَ الصَّالِح۪ينَ
Onları rahmetimize soktuk, şüphesiz onlar salih kimselerdi.
21:87
وَذَا النُّونِ اِذْ ذَهَبَ مُغَاضِبًا فَظَنَّ اَنْ لَنْ نَقْدِرَ عَلَيْهِ فَنَادٰى فِي الظُّلُمَاتِ اَنْ لَٓا اِلٰهَ اِلَّٓا اَنْتَ سُبْحَانَكَۗ اِنّ۪ي كُنْتُ مِنَ الظَّالِم۪ينَۚ
“Zün-nun” Balık sahibi (Yunus’u da an ki) ; hani o, kızmış vaziyette (görev bölgesini terk edip) gitmişti ki; bundan dolayı kendisini sıkıntıya düşürmeyeceğimizi zannetmişti. (Okyanus altında Balığın karnındaki) Karanlıklar içinde: “Allah’ım Senden başka İlah yoktur, sen yücesin, gerçekten ben (nefsime) zulmedenlerden oldum” diye yalvarıp seslenmişti.
21:88
فَاسْتَجَبْنَا لَهُۙ وَنَجَّيْنَاهُ مِنَ الْغَمِّۜ وَكَذٰلِكَ نُنْجِي الْمُؤْمِن۪ينَ
Bunun üzerine duasına icabet ettik ve onu üzüntüden kurtarıverdik. İşte Biz, iman edenleri böyle kurtarıp sahipleniriz.
21:89
وَزَكَرِيَّٓا اِذْ نَادٰى رَبَّهُ رَبِّ لَا تَذَرْن۪ي فَرْدًا وَاَنْتَ خَيْرُ الْوَارِث۪ينَۚ
(Ve yine) Zekeriya da; hani Rabbine (yakarıp) : “Rabbim, beni yalnız başıma bırakma, sen mirasçıların en hayırlısısın” diye nida etmişti.
21:90
فَاسْتَجَبْنَا لَهُۘ وَوَهَبْنَا لَهُ يَحْيٰى وَاَصْلَحْنَا لَهُ زَوْجَهُۜ اِنَّهُمْ كَانُوا يُسَارِعُونَ فِي الْخَيْرَاتِ وَيَدْعُونَنَا رَغَبًا وَرَهَبًاۜ وَكَانُوا لَنَا خَاشِع۪ينَ
Onun duasına icabet ettik, kendisine Yahya’yı armağan ettik, eşini de doğurmaya elverişli hale getirdik. Gerçekten onlar hayırlarda yarışırlardı, (rahmetimizi) umarak ve (azabımızdan) korkarak Bize dua ederlerdi. Bize derin saygı gösterirlerdi.
21:91
وَالَّت۪ٓي اَحْصَنَتْ فَرْجَهَا فَنَفَخْنَا ف۪يهَا مِنْ رُوحِنَا وَجَعَلْنَاهَا وَابْنَهَٓا اٰيَةً لِلْعَالَم۪ينَ
Irzını koruyan Meryem’e ruhumuzdan üflemiş, onu ve oğlunu, âlemler için bir ayet mucize kılıvermiştik.
21:92
اِنَّ هٰذِه۪ٓ اُمَّتُكُمْ اُمَّةً وَاحِدَةًۘ وَاَنَا۬ رَبُّكُمْ فَاعْبُدُونِ
Muhakkak, sizin ümmetiniz tek bir ümmettir. (Bütün peygamberlerin getirdikleri din, temelde aynı dindir ki, o da İslâmiyettir.) Ben de sizin Rabbinizim; o halde yalnız Bana kulluk edin.
21:93
وَتَقَطَّعُٓوا اَمْرَهُمْ بَيْنَهُمْۜ كُلٌّ اِلَيْنَا رَاجِعُونَ۟
(Yozlaşan ve dini kendi heva ve heveslerine uyduran insanlar) Onlar, işlerini (dinin hükümlerini) kendi aralarında parça parça dağıttılar (dinlerinde bölünmeler yaptılar, kolay tarafını aldılar zor kısmını bıraktılar) ; hepsi bize dönecek (ve hesap verecek) lerdir.
21:94
فَمَنْ يَعْمَلْ مِنَ الصَّالِحَاتِ وَهُوَ مُؤْمِنٌ فَلَا كُفْرَانَ لِسَعْيِه۪ۚ وَاِنَّا لَهُ كَاتِبُونَ
Artık kim, bir mü’min olarak salih amellerde bulunursa, onun çabası için (karşılık olarak) küfran (nankörlük) yoktur. Şüphesiz biz, onun yazıcılarıyız (bütün amellerini kayıt altına alıcılarız) .
21:95
وَحَرَامٌ عَلٰى قَرْيَةٍ اَهْلَكْنَاهَٓا اَنَّهُمْ لَا يَرْجِعُونَ
Helak edip yıkıma uğrattığımız bir ülkeye (tekrar dünya hayatı) imkânsız (haram) dır; hiç şüphesiz onlar, (dünyaya) bir daha geri dönmeyeceklerdir.
21:96
حَتّٰٓى اِذَا فُتِحَتْ يَأْجُوجُ وَمَأْجُوجُ وَهُمْ مِنْ كُلِّ حَدَبٍ يَنْسِلُونَ
Nihayet Ye’cüc ve Me’cüc’ün önü açıldığı (Sedd’leri yıkıldığı) zaman onlar her tepeden (yükseklerden) saldırıya geçip akın edeceklerdir.
21:97
وَاقْتَرَبَ الْوَعْدُ الْحَقُّ فَاِذَا هِيَ شَاخِصَةٌ اَبْصَارُ الَّذ۪ينَ كَفَرُواۜ يَا وَيْلَنَا قَدْ كُنَّا ف۪ي غَفْلَةٍ مِنْ هٰذَا بَلْ كُنَّا ظَالِم۪ينَ
(Hakkın hâkimiyeti, inkârcıların ve münafıkların hezimetiyle sonuçlanacak) Gerçek olan vaad yaklaşıvermiştir. İşte o zaman (Hak davayı ve başındaki kutlu şahsı) inkâr edenlerin gözleri yuvalarından fırlayıp (şaşkınlık ve perişanlığa uğrayacak) “Biz bundan tam bir gaflet (ve hıyanet) içindeydik belki de (yazıklar olsun ki) bizler zalim kimselerdik” (diyerek rezil ve zelil duruma düşeceklerdir) .
21:98
اِنَّكُمْ وَمَا تَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ حَصَبُ جَهَنَّمَۜ اَنْتُمْ لَهَا وَارِدُونَ
(Ey kâfirler) Gerçekten siz de, Allah’ın dışında taptıklarınız da cehennemin odunusunuz, siz ona varacak (ve Allah’ın elinden kurtulamayacak) sınız.
21:99
لَوْ كَانَ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ اٰلِهَةً مَا وَرَدُوهَاۜ وَكُلٌّ ف۪يهَا خَالِدُونَ
Eğer onlar (gerçek) ilahlar olsalardı, (kendileri ve peşlerinden gidenleri) oraya (cehennem azabına) girmeyeceklerdi. Oysa onların tümü içinde temelli kalıcılardır.
21:100
لَهُمْ ف۪يهَا زَف۪يرٌ وَهُمْ ف۪يهَا لَا يَسْمَعُونَ
Orada (cehennem ortamında) kendileri için, ‘kemikleri çatırdatan inlemeler’ vardır. Orada onların (kulakları sağır hale getirileceğinden artık) işitmezler de. (Bu da ıstıraplarını ve kahırlarını ziyadeleştirecektir.)
21:101
اِنَّ الَّذ۪ينَ سَبَقَتْ لَهُمْ مِنَّا الْحُسْنٰٓىۙ اُو۬لٰٓئِكَ عَنْهَا مُبْعَدُونَۙ
Ama Bizden kendilerine güzellikler (ve üstün özellikler) geçmiş bulunanlar var ya işte onlar ondan (korkunç cehennem ortamından) uzaklaştırılmış kimselerdir.
21:102
لَا يَسْمَعُونَ حَس۪يسَهَاۚ وَهُمْ ف۪ي مَا اشْتَهَتْ اَنْفُسُهُمْ خَالِدُونَۚ
Onun uğultusunu bile işitmeyeceklerdir. Onlar nefislerinin arzuladığı (sayısız nimet) içinde ebediliğe erişeceklerdir.
21:103
لَا يَحْزُنُهُمُ الْفَزَعُ الْاَكْبَرُ وَتَتَلَقّٰيهُمُ الْمَلٰٓئِكَةُۜ هٰذَا يَوْمُكُمُ الَّذ۪ي كُنْتُمْ تُوعَدُونَ
(Ahiretteki) O en büyük korku onları hüzne sürüklemeyecek ve: ” (Gözünüz aydın) İşte bu sizin gününüzdür, size va’dedilmişti” diye melekler onları karşılayıp (sevindirecektir) .
21:104
يَوْمَ نَطْوِي السَّمَٓاءَ كَطَيِّ السِّجِلِّ لِلْكُتُبِۜ كَمَا بَدَأْنَٓا اَوَّلَ خَلْقٍ نُع۪يدُهُۜ وَعْدًا عَلَيْنَاۜ اِنَّا كُنَّا فَاعِل۪ينَ
Bizim, göğü kitabın sahifelerini katlar gibi katlayacağımız gün, ilk yaratmaya başladığımız gibi, yine onu (eski durumuna) iade edeceğiz. Bu, Bizim üzerimizde bir vaiddir. Elbette, Biz bunu yapıvereceğiz.
21:105
وَلَقَدْ كَتَبْنَا فِي الزَّبُورِ مِنْ بَعْدِ الذِّكْرِ اَنَّ الْاَرْضَ يَرِثُهَا عِبَادِيَ الصَّالِحُونَ
Yemin olsun ki Tevrat’tan sonra Zebur’da da yazıp (belirttik) ki: ” (Sonunda) Yeryüzüne mutlaka salih kullarım varis olacak” (galibiyet ve hakimiyet mü’min ve mücahitlerin eline geçecek) tir.
21:106
اِنَّ ف۪ي هٰذَا لَبَلَاغًا لِقَوْمٍ عَابِد۪ينَۜ
Gerçek şu ki kulluk eden (Allah’a teslimiyet ve ubudiyet gösteren) bir topluluk için bunda (Kur’an’da) ‘açık bir mesaj’ (veya gerçek çıkış yolları) gösterilmiştir.
21:107
وَمَٓا اَرْسَلْنَاكَ اِلَّا رَحْمَةً لِلْعَالَم۪ينَ
(Ya Muhammed) Biz seni bütün alemlere (ve dönemlere) rahmet (vesilesi ve selâmet rehberi) olarak gönderdik.
21:108
قُلْ اِنَّمَا يُوحٰٓى اِلَيَّ اَنَّمَٓا اِلٰهُكُمْ اِلٰهٌ وَاحِدٌۚ فَهَلْ اَنْتُمْ مُسْلِمُونَ
De ki: “Gerçekten bana: -Sizin ilahınız yalnızca bir tek ilahtır diye vahyolunuyor; artık siz müslüman olacak (davetime ve tebliğ ettiklerime uyacak) mısınız?” (söyleyin).
21:109
فَاِنْ تَوَلَّوْا فَقُلْ اٰذَنْتُكُمْ عَلٰى سَوَٓاءٍۜ وَاِنْ اَدْر۪ٓي اَقَر۪يبٌ اَمْ بَع۪يدٌ مَا تُوعَدُونَ
Buna rağmen yüz çevirecek olurlarsa, de ki: “Size eşitlik üzere (zengin fakir, güçlü zayıf ayırt etmeden hepinizi Allah’ın kulları bilerek) açıklamada bulundum. (Artık vaid) Tehdit edildiğiniz (sorgu ve azap günü) yakın mı, uzak mı, ben bilemem (ama kesindir ve mutlaka gelecektir) .”
21:110
اِنَّهُ يَعْلَمُ الْجَهْرَ مِنَ الْقَوْلِ وَيَعْلَمُ مَا تَكْتُمُونَ
“Şüphesiz O (Allah) , sözün açıkta söylenenini de bilmekte, (gizleyip) saklamakta olduklarınızı da bilmektedir.”
21:111
وَاِنْ اَدْر۪ي لَعَلَّهُ فِتْنَةٌ لَكُمْ وَمَتَاعٌ اِلٰى ح۪ينٍ
“Bilmem, belki de O (Allah) sizi denemek (üzere) bir süreye kadar yaşatmak ve yararlanmak için (mühlet) vermektedir.” (Yani azabın ertelenmesi ve insanlara mühlet verilmesi, onları imtihan etmek ve belli bir süreye kadar dünya nimetleriyle eğlendirmek içindir.)
21:112
قَالَ رَبِّ احْكُمْ بِالْحَقِّۜ وَرَبُّنَا الرَّحْمٰنُ الْمُسْتَعَانُ عَلٰى مَا تَصِفُونَ
Dedi ki: “Rabbim aramızda Hakk ile (adaletle) hükmet. Bizim Rabbimiz, sizin her türlü nitelendirmelerinize karşı yardımına sığınılan Rahman (olan Allah) dan (başkası değildir). “
Yorumunuz:
Trendler
Mâide Suresi Okunuşu ve Anlamı
MTV Nedir? - MTV Nasıl Hesaplanır? - Motorlu Taşıtlar Vergisi Hakkında
Para Kazanmak İçin 6 Öneri
Teknoloji’nin Çevre Kirliliğine Etkisi
Teknolojinin Tehlikeleri - Dangers Of Technology
Vâkı’a Suresi Okunuşu ve Anlamı
Müminûn Suresi Okunuşu ve Anlamı
Nahl Suresi Okunuşu ve Anlamı
Reklam Banner
