* YENİ SPONSORLU REKLAM *

İbrahim Suresi 14.Ayet
بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم
Rahman ve Rahim Olan Allah’ın Adıyla
14:1
الٓرٰ۠ كِتَابٌ اَنْزَلْنَاهُ اِلَيْكَ لِتُخْرِجَ النَّاسَ مِنَ الظُّلُمَاتِ اِلَى النُّورِ بِاِذْنِ رَبِّهِمْ اِلٰى صِرَاطِ الْعَز۪يزِ الْحَم۪يدِۙ
Elif, Lam, Ra. Bu bir Kitaptır ki, Rabbinin izniyle insanları karanlıklardan nura, O güçlü ve övgüye layık olanın yoluna çıkarman için sana indirdik.
14:2
اَللّٰهِ الَّذ۪ي لَهُ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِۜ وَوَيْلٌ لِلْكَافِر۪ينَ مِنْ عَذَابٍ شَد۪يدٍۙ
O Allah ki, göklerde ve yerde ne varsa O’nundur. Şiddetli azap dolayısıyla vay o kafirlere. (Kur’ani hüküm ve haberleri gereksiz ve geçersiz görenlere.)
14:3
اَلَّذ۪ينَ يَسْتَحِبُّونَ الْحَيٰوةَ الدُّنْيَا عَلَى الْاٰخِرَةِ وَيَصُدُّونَ عَنْ سَب۪يلِ اللّٰهِ وَيَبْغُونَهَا عِوَجًاۜ اُو۬لٰٓئِكَ ف۪ي ضَلَالٍ بَع۪يدٍ
(Ki onlar) Dünya hayatını ahirete tercih ederek (zalim yönetimleri destekleyen) ve insanları (aldatıp) Allah yolundan çeviren (ve İslamgerçeğinin) eğrilmesini (yanlış ve eksik öğretilmesini) isteyen ve bu yüzden sinsi bir sapıklık içine düşen kimselerdir.
14:4
وَمَٓا اَرْسَلْنَا مِنْ رَسُولٍ اِلَّا بِلِسَانِ قَوْمِه۪ لِيُبَيِّنَ لَهُمْۜ فَيُضِلُّ اللّٰهُ مَنْ يَشَٓاءُ وَيَهْد۪ي مَنْ يَشَٓاءُۜ وَهُوَ الْعَز۪يزُ الْحَك۪يمُ
Biz hiçbir Elçi’yi, kendi kavminin dilinden başkasıyla göndermedik ki, onlara (ilahi gerçekleri ve insani görevlerini) apaçık beyan edip (anlatabilsin) . Böylece Allah dilediğini (küfrü ve kötülüğü tercih edeni) şaşırtıp saptırır, dilediğini (imana ve iyiliğe yöneleni) hidayete erdirir. O üstün ve güçlü olandır, hüküm ve hikmet sahibidir.
14:5
وَلَقَدْ اَرْسَلْنَا مُوسٰى بِاٰيَاتِنَٓا اَنْ اَخْرِجْ قَوْمَكَ مِنَ الظُّلُمَاتِ اِلَى النُّورِ وَذَكِّرْهُمْ بِاَيَّامِ اللّٰهِۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِكُلِّ صَبَّارٍ شَكُورٍ
Andolsun Musa’yı: “Kavmini karanlıklardan nura çıkar ve onlara Allah’ın günlerini (Kutsal vakitleri ve azap vaadlerini) hatırlat” diye ayetlerimizle göndermiştik. Şüphesiz bunda çokça sabreden ve şükreden herkes için gerçekten ibretler, ayetler vardır (diye bildirmiştik) .
14:6
وَاِذْ قَالَ مُوسٰى لِقَوْمِهِ اذْكُرُوا نِعْمَةَ اللّٰهِ عَلَيْكُمْ اِذْ اَنْجٰيكُمْ مِنْ اٰلِ فِرْعَوْنَ يَسُومُونَكُمْ سُٓوءَ الْعَذَابِ وَيُذَبِّحُونَ اَبْنَٓاءَكُمْ وَيَسْتَحْيُونَ نِسَٓاءَكُمْۜ وَف۪ي ذٰلِكُمْ بَلَٓاءٌ مِنْ رَبِّكُمْ عَظ۪يمٌ۟
Hz. Musa da kavmine şöyle demişti: “Allah’ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın; hani O sizi Firavun ailesinden kurtarmıştı, ki onlar sizi en dayanılmaz işkencelere uğratıyor, kadınlarınızı sağ bırakıp erkek çocuklarınızı boğazlıyorlardı. Bunda sizin için Rabbinizden büyük bir bela (imtihan) vardı” (böylece sabrınız ve sadakatınız denenmekteydi).
14:7
وَاِذْ تَاَذَّنَ رَبُّكُمْ لَئِنْ شَكَرْتُمْ لَاَز۪يدَنَّكُمْ وَلَئِنْ كَفَرْتُمْ اِنَّ عَذَاب۪ي لَشَد۪يدٌ
Rabbiniz şöyle buyurmuştu: “Andolsun, eğer şükrederseniz gerçekten size (nimetlerimi) artırıveririm ve andolsun, eğer nankörlük ederseniz, şüphesiz, Benim azabım pek şiddetlidir.”
14:8
وَقَالَ مُوسٰٓى اِنْ تَكْفُرُٓوا اَنْتُمْ وَمَنْ فِي الْاَرْضِ جَم۪يعًاۙ فَاِنَّ اللّٰهَ لَغَنِيٌّ حَم۪يدٌ
(Buna dayanarak) Musa demişti ki: “Siz ve yeryüzündekilerin hepsi eğer inkâr ve nankörlük edecek olsanız bile şüphesiz Allah hiç bir şeye muhtaç değildir, övülmeye ve hamdedilmeye layık olan HAMİD’dir”.
14:9
اَلَمْ يَأْتِكُمْ نَبَؤُ۬ا الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِكُمْ قَوْمِ نُوحٍ وَعَادٍ وَثَمُودَۜۛ وَالَّذ۪ينَ مِنْ بَعْدِهِمْۜۛ لَا يَعْلَمُهُمْ اِلَّا اللّٰهُۜ جَٓاءَتْهُمْ رُسُلُهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ فَرَدُّٓوا اَيْدِيَهُمْ ف۪ٓي اَفْوَاهِهِمْ وَقَالُٓوا اِنَّا كَفَرْنَا بِمَٓا اُرْسِلْتُمْ بِه۪ وَاِنَّا لَف۪ي شَكٍّ مِمَّا تَدْعُونَنَٓا اِلَيْهِ مُر۪يبٍ
Sizden öncekilerin, Nuh kavminin, Ad ve Semud ile onlardan sonra gelenlerin haberi size gelmedi mi? Ki onları, (sayılarını ve yaşayışlarını) Allah’tan başkası bilmez. Elçileri onlara apaçık delillerle gelmişlerdi de, ellerini ağızlarına götürüp (öfkelerinden ısırarak) dediler ki: “Biz sizin kendisiyle gönderildiğiniz şeyleri (İlahi hüküm ve haberleri kesinlikle) inkâr ettik ve bizi kendisine çağırdığınız şeyden de gerçekten kuşku verici bir tereddüt içindeyiz.”
14:10
قَالَتْ رُسُلُهُمْ اَفِي اللّٰهِ شَكٌّ فَاطِرِ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ يَدْعُوكُمْ لِيَغْفِرَ لَكُمْ مِنْ ذُنُوبِكُمْ وَيُؤَخِّرَكُمْ اِلٰٓى اَجَلٍ مُسَمًّىۜ قَالُٓوا اِنْ اَنْتُمْ اِلَّا بَشَرٌ مِثْلُنَاۜ تُر۪يدُونَ اَنْ تَصُدُّونَا عَمَّا كَانَ يَعْبُدُ اٰبَٓاؤُ۬نَا فَأْتُونَا بِسُلْطَانٍ مُب۪ينٍ
Resulleri dedi ki: ” (Varlığı ve harika yaratışları açık olan Yüce) Allah hakkında mı şüphe (ediyorsunuz) ? O, gökleri ve yeri (ve aralarındaki her şeyi) yaratandır; O, sizi, günahlarınızı bağışlamak için davet etmekte ve sizi adı konulmuş bir süreye kadar ertelemektedir.” (Halâ akıl edip inanmıyor musunuz?) Dediler ki: “Siz, bizim benzerimiz olan birer beşerden başkası değilsiniz. Siz (herhâlde) bizi, babalarımızın taptıklarından (tutageldikleri yoldan) çevirip-engellemek istiyorsunuz, öyleyse bize apaçık bir delil getirin.”
14:11
قَالَتْ لَهُمْ رُسُلُهُمْ اِنْ نَحْنُ اِلَّا بَشَرٌ مِثْلُكُمْ وَلٰكِنَّ اللّٰهَ يَمُنُّ عَلٰى مَنْ يَشَٓاءُ مِنْ عِبَادِه۪ۜ وَمَا كَانَ لَنَٓا اَنْ نَأْتِيَكُمْ بِسُلْطَانٍ اِلَّا بِاِذْنِ اللّٰهِۜ وَعَلَى اللّٰهِ فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُؤْمِنُونَ
Resulleri onlara dediler ki: “Doğrusu biz, sizin gibi sadece bir beşeriz, ancak Allah kullarından dilediğine lütufta bulunup (özel nimet ve faziletler bahşetmektedir) . Allah’ın izni olmaksızın size bir delil getirmemiz bizim için olacak şey değildir. Mü’minler, ancak Allah’a tevekkül etmelidirler.”
14:12
وَمَا لَنَٓا اَلَّا نَتَوَكَّلَ عَلَى اللّٰهِ وَقَدْ هَدٰينَا سُبُلَنَاۜ وَلَنَصْبِرَنَّ عَلٰى مَٓا اٰذَيْتُمُونَاۜ وَعَلَى اللّٰهِ فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُتَوَكِّلُونَ۟
“Bize ne oluyor ki, Allah’a tevekkül etmeyelim? (ve teslimiyet göstermeyelim) . Bize (hidayet rehberi ile) doğru olan yolları O göstermiştir. Ve elbette bize yaptığınız işkencelere karşı sabredeceğiz. Tevekkül edenler sadece Allah’ı vekil edinip (Ona güvenmelidirler.) ”
14:13
وَقَالَ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا لِرُسُلِهِمْ لَنُخْرِجَنَّكُمْ مِنْ اَرْضِنَٓا اَوْ لَتَعُودُنَّ ف۪ي مِلَّتِنَاۜ فَاَوْحٰٓى اِلَيْهِمْ رَبُّهُمْ لَنُهْلِكَنَّ الظَّالِم۪ينَۙ
İnkâr edenler, resullerine dediler ki: “Muhakkak (ya) sizi kendi toprağımızdan süreceğiz veya dinimize (ve batıl düzenimize ve dejenere edilmiş değerlerimize) geri döneceksiniz.” Böylelikle Rableri kendilerine (Nebilerine) vahyetti ki: ” (Sabredin) Şüphesiz biz, zulmedenleri helak edeceğiz!”
14:14
وَلَنُسْكِنَنَّكُمُ الْاَرْضَ مِنْ بَعْدِهِمْۜ ذٰلِكَ لِمَنْ خَافَ مَقَام۪ي وَخَافَ وَع۪يدِ
“Ve onlardan sonra sizi o arza mutlaka yerleştireceğiz (size imkân ve iktidar vereceğiz) . İşte bu, makamıma saygı duyana ve tehdidimden korkana ait (bir ayrıcalık ve müjdedir) .”
14:15
وَاسْتَفْتَحُوا وَخَابَ كُلُّ جَبَّارٍ عَن۪يدٍۙ
(Elçiler ve mü’minler) Fetih istediler (Hak yolda sabır ve sadakatlerinin ardından zafere eriştiler) , (sonunda) her zorba inatçı bozguna uğrayıp -yok oldu gitti.
14:16
مِنْ وَرَٓائِه۪ جَهَنَّمُ وَيُسْقٰى مِنْ مَٓاءٍ صَد۪يدٍۙ
(Böylelerinin) Önünde (verasında=kendilerini çepeçevre kuşatmış) cehennem vardır ve (orada) irinli sudan içirilecektir.
14:17
يَتَجَرَّعُهُ وَلَا يَكَادُ يُس۪يغُهُ وَيَأْت۪يهِ الْمَوْتُ مِنْ كُلِّ مَكَانٍ وَمَا هُوَ بِمَيِّتٍۜ وَمِنْ وَرَٓائِه۪ عَذَابٌ غَل۪يظٌ
(Kâfirler ve zalimler bunu içerken) Yutkunmaya gayret edecek fakat boğazından geçiremeyecek, ona her yandan ölüm gelecek, oysa ölmeyecek de. Ardından daha katı bir azap gelecektir.
14:18
مَثَلُ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا بِرَبِّهِمْ اَعْمَالُهُمْ كَرَمَادٍۨ اشْتَدَّتْ بِهِ الرّ۪يحُ ف۪ي يَوْمٍ عَاصِفٍۜ لَا يَقْدِرُونَ مِمَّا كَسَبُوا عَلٰى شَيْءٍۜ ذٰلِكَ هُوَ الضَّلَالُ الْبَع۪يدُ
Rablerini inkâr edenlerin misali şöyledir: Onların (bütün) amelleri (ve birikimleri) , fırtınalı bir günde rüzgârın şiddetle savurduğu bir kül gibidir. Kazandıklarından hiç bir şeye (malik olmaya) güç yetiremezler. İşte uzak ve derin bir sapıklık (içinde olmak) böyledir.
14:19
اَلَمْ تَرَ اَنَّ اللّٰهَ خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ بِالْحَقِّۜ اِنْ يَشَأْ يُذْهِبْكُمْ وَيَأْتِ بِخَلْقٍ جَد۪يدٍۙ
Allah’ın gökleri ve yeri hak ile (ölçü ve hikmetle) yarattığını görmüyor musunuz? (İsyan ve inkârınıza karşı) Dilerse sizi giderir-yok eder ve yeni bir halk getirir.
14:20
وَمَا ذٰلِكَ عَلَى اللّٰهِ بِعَز۪يزٍ
Bu, Allah’a göre (hiç de) güç değildir.
14:21
وَبَرَزُوا لِلّٰهِ جَم۪يعًا فَقَالَ الضُّعَفٰٓؤُ۬ا لِلَّذ۪ينَ اسْتَكْبَرُٓوا اِنَّا كُنَّا لَكُمْ تَبَعًا فَهَلْ اَنْتُمْ مُغْنُونَ عَنَّا مِنْ عَذَابِ اللّٰهِ مِنْ شَيْءٍۜ قَالُوا لَوْ هَدٰينَا اللّٰهُ لَهَدَيْنَاكُمْۜ سَوَٓاءٌ عَلَيْنَٓا اَجَزِعْنَٓا اَمْ صَبَرْنَا مَا لَنَا مِنْ مَح۪يصٍ۟
Onların (insanların) hepsi derlenip (kıyamette) Allah’ın huzuruna çıkarlar da (toplumda ekonomik ve etkinlik olarak) zayıf bırakılanlar büyüklük taslayanlara (zenginlik ve yetkinliklerine gururlanan tabakaya) diyecekler: “Şüphesiz, biz (dünyada) size tâbi idik (bizi aldatıp-mecbur bırakıp kötü yollara sevk ettiniz) ; şimdi siz, bizden Allah’ın azabından herhangi bir şeyi önleyebilecek misiniz? Onlar ise: “Eğer Allah bize doğru yolu gösterseydi biz de sizlere doğru yolu gösterirdik”diyerek (haşa Allah’ı suçlamaya yelteneceklerdir) . Şimdi yakınsak da, sabretsek de fark etmez, bizim için kaçacak bir yer yoktur. (Günahları beraber işledik, cezasını da birlikte çekeceğiz.) ”
14:22
وَقَالَ الشَّيْطَانُ لَمَّا قُضِيَ الْاَمْرُ اِنَّ اللّٰهَ وَعَدَكُمْ وَعْدَ الْحَقِّ وَوَعَدْتُكُمْ فَاَخْلَفْتُكُمْۜ وَمَا كَانَ لِيَ عَلَيْكُمْ مِنْ سُلْطَانٍ اِلَّٓا اَنْ دَعَوْتُكُمْ فَاسْتَجَبْتُمْ ل۪يۚ فَلَا تَلُومُون۪ي وَلُومُٓوا اَنْفُسَكُمْۜ مَٓا اَنَا۬ بِمُصْرِخِكُمْ وَمَٓا اَنْتُمْ بِمُصْرِخِيَّۜ اِنّ۪ي كَفَرْتُ بِمَٓا اَشْرَكْتُمُونِ مِنْ قَبْلُۜ اِنَّ الظَّالِم۪ينَ لَهُمْ عَذَابٌ اَل۪يمٌ
İş hükme bağlanıp-bitince, şeytan der ki: “Doğrusu, size gerçek olan va’di Allah va’detti, (evet) ben de size vaadde bulundum, ama size yalan söyledim. Benim size karşı zorlayıcı bir gücüm yoktu, yalnızca size (vesvese üfleyip kötülüğe) davet ettim, siz de bana icabet ettiniz. Öyleyse beni kınamayın, kendi nefislerinizi kınayın. Ne ben sizi kurtarabilirim, ne de siz beni kurtarabilirsiniz. Doğrusu daha önce beni ortak koşmanızı da tanımamıştım. Gerçek şu ki, zalimlere acı bir azap vardır. (Herkes müstehak olduğu akıbete erişecektir.)”
14:23
وَاُدْخِلَ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِد۪ينَ ف۪يهَا بِاِذْنِ رَبِّهِمْۜ تَحِيَّتُهُمْ ف۪يهَا سَلَامٌ
İman edip salih amellerde bulunanlar (ise) , Rablerinin izniyle altından ırmaklar akan, içinde ebedi kalacakları cennetlere konulmuşlardır. Orada birbirlerine olan dirlik temennileri: “Selam”dır. (Selamet, emniyet ve saadet içinde eğlenin demektir.)
14:24
اَلَمْ تَرَ كَيْفَ ضَرَبَ اللّٰهُ مَثَلًا كَلِمَةً طَيِّبَةً كَشَجَرَةٍ طَيِّبَةٍ اَصْلُهَا ثَابِتٌ وَفَرْعُهَا فِي السَّمَٓاءِۙ
Görmedin mi ki, Allah nasıl bir örnek vermiştir: Güzel bir söz, güzel bir ağaç gibidir ki, onun kökü (iman ve Kur’an üzre yerde) sabit, dalları ise göktedir.
14:25
تُؤْت۪ٓي اُكُلَهَا كُلَّ ح۪ينٍ بِاِذْنِ رَبِّهَاۜ وَيَضْرِبُ اللّٰهُ الْاَمْثَالَ لِلنَّاسِ لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ
Rabbinin izniyle her zaman (tatlı ve yararlı) yemişini verir. Allah insanlar için (böyle) örnekler verir; umulur ki onlar öğüt alır-düşünürler.
14:26
وَمَثَلُ كَلِمَةٍ خَب۪يثَةٍ كَشَجَرَةٍ خَب۪يثَةٍۨ اجْتُثَّتْ مِنْ فَوْقِ الْاَرْضِ مَا لَهَا مِنْ قَرَارٍ
Kötü (murdar) söz ise, kötü bir ağaç benzeridir. Onun kökü yerin üstünden (ve Kur’an temelinden) koparılmış, kararı (yerinde durma, tutunma imkânı) kalmamış gibidir.
14:27
يُثَبِّتُ اللّٰهُ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا بِالْقَوْلِ الثَّابِتِ فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا وَفِي الْاٰخِرَةِۚ وَيُضِلُّ اللّٰهُ الظَّالِم۪ينَ وَيَفْعَلُ اللّٰهُ مَا يَشَٓاءُ۟
Allah, iman edenleri, dünya hayatında ve ahirette sapasağlam (Resulüne biat ve sadakat) sözle sebat içinde kılar. Zalimleri de şaşırtıp-saptırır; Allah dilediğini (ve herkese hak ettiğini) yapar. (Her işi hikmetli ve adaletlidir.)
14:28
اَلَمْ تَرَ اِلَى الَّذ۪ينَ بَدَّلُوا نِعْمَتَ اللّٰهِ كُفْرًا وَاَحَلُّوا قَوْمَهُمْ دَارَ الْبَوَارِۙ
Allah’ın bu nimetini inkâra değiştirenleri (ve Hak davaya nankörlük edenleri) ve (yine) kendi topluluk ve taraftarlarını, felaket düzenine ve diyarına taşıyıp konduranları görmedin mi?
14:29
جَهَنَّمَۚ يَصْلَوْنَهَاۜ وَبِئْسَ الْقَرَارُ
(Ki bu kötü yurt.) Ona yaslanıp yanacakları cehennem (olacaktır.) O ne kötü bir karar (yeridir).
14:30
وَجَعَلُوا لِلّٰهِ اَنْدَادًا لِيُضِلُّوا عَنْ سَب۪يلِه۪ۜ قُلْ تَمَتَّعُوا فَاِنَّ مَص۪يرَكُمْ اِلَى النَّارِ
(İnsanları) O’nun yolundan saptırmak için Allah’a eşler (Kur’an’ın hükmünü değiştiriciler, sahte şefaatçiler) koştular. De ki: ” (Dünyada bir müddet) Yararlanın (bakalım) . Çünkü elbette sizin varışınız ateşedir.”
14:31
قُلْ لِعِبَادِيَ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا يُق۪يمُوا الصَّلٰوةَ وَيُنْفِقُوا مِمَّا رَزَقْنَاهُمْ سِرًّا وَعَلَانِيَةً مِنْ قَبْلِ اَنْ يَأْتِيَ يَوْمٌ لَا بَيْعٌ ف۪يهِ وَلَا خِلَالٌ
(Ey Resulüm) İman etmiş kullarıma söyle: “Alış-verişin ve dostluğun olmadığı (paranın ve arkadaşlığın fayda sağlamadığı) o gün gelmezden evvel, dosdoğru (huşu ve şuurla ve İslam’ın tamamına teslimiyet huzuruyla) namazı kılsınlar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden gizli ve açık infakta bulunsunlar (helal kazançlarını hayırda harcasınlarki kurtuluş bundadır).”
14:32
اَللّٰهُ الَّذ۪ي خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ وَاَنْزَلَ مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءً فَاَخْرَجَ بِه۪ مِنَ الثَّمَرَاتِ رِزْقًا لَكُمْۚ وَسَخَّرَ لَكُمُ الْفُلْكَ لِتَجْرِيَ فِي الْبَحْرِ بِاَمْرِه۪ۚ وَسَخَّرَ لَكُمُ الْاَنْهَارَۚ
Allah, gökleri ve yeri yaratan ve gökten su (yağmur) indirip onunla size rızık olarak türlü ürünler çıkarandır. Ve onun emriyle gemileri, denizde yüzmeleri için sizin emrinize amade kılandır. Irmakları da sizin hizmetinize musahhar kılıp (akıtandır) .
14:33
وَسَخَّرَ لَكُمُ الشَّمْسَ وَالْقَمَرَ دَٓائِبَيْنِۚ وَسَخَّرَ لَكُمُ الَّيْلَ وَالنَّهَارَۚ
Sürekli olarak (görevlerini yapan) güneşi ve ayı size musahhar eden (hizmetinize sokandır). Geceyi ve gündüzü emrinize veren (sizi rahata ve huzura kavuşturandır).
14:34
وَاٰتٰيكُمْ مِنْ كُلِّ مَا سَاَلْتُمُوهُۜ وَاِنْ تَعُدُّوا نِعْمَتَ اللّٰهِ لَا تُحْصُوهَاۜ اِنَّ الْاِنْسَانَ لَظَلُومٌ كَفَّارٌ۟
(Rabbiniz) Size her istediğiniz (ve ihtiyaç hissettiğiniz) şeyi verdi. Eğer Allah’ın nimetini saymaya kalkışırsanız, onu sayıp-bitirmeye güç yetiremezsiniz. Gerçek şu ki, insan pek zalimdir, pek nankördür. (İnsanların çoğu şükretmek yerine şekavete yönelmektedir).
14:35
وَاِذْ قَالَ اِبْرٰه۪يمُ رَبِّ اجْعَلْ هٰذَا الْبَلَدَ اٰمِنًا وَاجْنُبْن۪ي وَبَنِيَّ اَنْ نَعْبُدَ الْاَصْنَامَۜ
Hani İbrahim şöyle demişti: “Ey Rabbim bu beldeyi (ve bölgeyi) güvenli (ve bereketli) kıl, beni ve çocuklarımı putlara kulluk etmekten (ve Tağuti düzenlerin peşine gitmekten) uzak tut.” (Zira hidayet Sendendir).
14:36
رَبِّ اِنَّهُنَّ اَضْلَلْنَ كَث۪يرًا مِنَ النَّاسِۚ فَمَنْ تَبِعَن۪ي فَاِنَّهُ مِنّ۪يۚ وَمَنْ عَصَان۪ي فَاِنَّكَ غَفُورٌ رَح۪يمٌ
“Rabbim, gerçekten (Tağutlar ve tabulaştırılan şahıslar) onlar insanlardan birçoğunu şaşırtıp-saptırdı. Bundan böyle kim bana uyarsa, artık o bendendir, kim bana isyan ederse elbette Sen, bağışlayansın, esirgeyensin.”
14:37
رَبَّنَٓا اِنّ۪ٓي اَسْكَنْتُ مِنْ ذُرِّيَّت۪ي بِوَادٍ غَيْرِ ذ۪ي زَرْعٍ عِنْدَ بَيْتِكَ الْمُحَرَّمِۙ رَبَّنَا لِيُق۪يمُوا الصَّلٰوةَ فَاجْعَلْ اَفْـِٔدَةً مِنَ النَّاسِ تَهْو۪ٓي اِلَيْهِمْ وَارْزُقْهُمْ مِنَ الثَّمَرَاتِ لَعَلَّهُمْ يَشْكُرُونَ
(İbrahim) “Rabbimiz, gerçekten ben, çocuklarımdan bir kısmını Beyt-i Haram yanında ekini olmayan (ıssız) bir vadiye yerleştirdim; Rabbimiz, dosdoğru namazı kılsınlar (ve devamlı ihtiyaç duyup sana yalvarsınlar) diye (öyle yaptım) , böylelikle Sen, insanların bir kısmının kalplerini onlara ilgi duyar kıl ve onları birtakım ürünlerden rızıklandır. Umulur ki şükrederler.”
14:38
رَبَّنَٓا اِنَّكَ تَعْلَمُ مَا نُخْف۪ي وَمَا نُعْلِنُۜ وَمَا يَخْفٰى عَلَى اللّٰهِ مِنْ شَيْءٍ فِي الْاَرْضِ وَلَا فِي السَّمَٓاءِ
“Rabbimiz, şüphesiz Sen, bizim saklı tuttuklarımızı da, açığa vurduklarımızı da bilirsin. Yerde ve gökte hiçbir şeyin Allah’a gizli kalması (mümkün değildir). ”
14:39
اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ الَّذ۪ي وَهَبَ ل۪ي عَلَى الْكِبَرِ اِسْمٰع۪يلَ وَاِسْحٰقَۜ اِنَّ رَبّ۪ي لَسَم۪يعُ الدُّعَٓاءِ
“Hamd, Allah’a aittir ki, O, bana ihtiyarlığa rağmen İsmail’i ve İshak’ı armağan etti. Şüphesiz Rabbim, gerçekten duayı işitendir.”
14:40
رَبِّ اجْعَلْن۪ي مُق۪يمَ الصَّلٰوةِ وَمِنْ ذُرِّيَّت۪يۗ رَبَّنَا وَتَقَبَّلْ دُعَٓاءِ
“Rabbim, beni (huzur ve şuurla) namazı (nda) sürekli kıl, soyumdan olanları da (iman, istikamet ve ibadetten ayırma) . Rabbimiz, duamı kabul buyur (amacımı ve ihtiyacımı gerçekleştir). ”
14:41
رَبَّنَا اغْفِرْ ل۪ي وَلِوَالِدَيَّ وَلِلْمُؤْمِن۪ينَ يَوْمَ يَقُومُ الْحِسَابُ۟
“Rabbimiz, hesabın yapılacağı gün, beni, anne-babamı ve mü’minleri bağışla (ve Cennetine eriştir). ”
14:42
وَلَا تَحْسَبَنَّ اللّٰهَ غَافِلًا عَمَّا يَعْمَلُ الظَّالِمُونَۜ اِنَّمَا يُؤَخِّرُهُمْ لِيَوْمٍ تَشْخَصُ ف۪يهِ الْاَبْصَارُۙ
Sakın, sanma ki; Allah zalimlerin yaptıklarından gafil (habersiz ve ilgisiz) dir. Sadece onları, gözlerin dehşetle döneceği (korku ve şaşkınlıktan bakışlarına baygınlık geleceği) bir güne kadar ertelemektedir.
14:43
مُهْطِع۪ينَ مُقْنِع۪ي رُؤُ۫سِهِمْ لَا يَرْتَدُّ اِلَيْهِمْ طَرْفُهُمْۚ وَاَفْـِٔدَتُهُمْ هَوَٓاءٌۜ
(Öyle bir hale geleceklerdir ki) Başlarını dikerek panikle kaçışıvereceklerdir, gözler kendilerine dönüp çevrilmeyecektir. (herkes en yakınlarını bile unutup kendi derdine düşecektir) ve gönülleri sanki bomboş kesilmiştir.
14:44
وَاَنْذِرِ النَّاسَ يَوْمَ يَأْت۪يهِمُ الْعَذَابُۙ فَيَقُولُ الَّذ۪ينَ ظَلَمُوا رَبَّنَٓا اَخِّرْنَٓا اِلٰٓى اَجَلٍ قَر۪يبٍۙ نُجِبْ دَعْوَتَكَ وَنَتَّبِعِ الرُّسُلَۜ اَوَلَمْ تَكُونُٓوا اَقْسَمْتُمْ مِنْ قَبْلُ مَا لَكُمْ مِنْ زَوَالٍۙ
Azabın kendilerine geleceği gün (ile) insanları uyarıp-korkut ki, (o gün) zulmedenler, şöyle diyecekler: ” (Ya Rabbi) Bizi yakın bir süreye kadar ertele ki, Senin çağrına cevap verelim ve elçilere uyalım.” Oysa daha önce, kendiniz için hiç zeval yoktur diye and içenler, sizler değil miydiniz?
14:45
وَسَكَنْتُمْ ف۪ي مَسَاكِنِ الَّذ۪ينَ ظَلَمُٓوا اَنْفُسَهُمْ وَتَبَيَّنَ لَكُمْ كَيْفَ فَعَلْنَا بِهِمْ وَضَرَبْنَا لَكُمُ الْاَمْثَالَ
Siz, kendi nefislerine zulmedenlerin yerleştikleri mevkilerde oturmuş (ve iktidar sahibi olmuş) tunuz. Onlara ne yaptığımız size açıklanmıştı ve size örnekler aktarmıştık. (Ama siz ibret almamıştınız.)
14:46
وَقَدْ مَكَرُوا مَكْرَهُمْ وَعِنْدَ اللّٰهِ مَكْرُهُمْۜ وَاِنْ كَانَ مَكْرُهُمْ لِتَزُولَ مِنْهُ الْجِبَالُ
Gerçek şu ki, (zalimler ve hainler, mü’minlere ve İslami girişimlere karşı) onlar hileli planlar kurdular (ve kuracaklardır) . Oysa onların (şeytani) hile ve hazırlıkları, dağları yerinden oynatacak (derecede nükleer silahlara ve teknolojik imkânlara dayanmış) olsa da, Allah katında kesinlikle onları (boşa çıkaracak ve etkisiz kılacak) plan ve programlar vardır!
14:47
فَلَا تَحْسَبَنَّ اللّٰهَ مُخْلِفَ وَعْدِه۪ رُسُلَهُۜ اِنَّ اللّٰهَ عَز۪يزٌ ذُو انْتِقَامٍۜ
Sakın ha, Allah’ı elçilerine (ve Hak davetçilerine) verdiği sözden (ve zafer vaadinden) dönecek sanmayın. Gerçekten Allah Azizdir, intikam sahibidir. (Sizin de zulüm ve hıyanetlerinizin hesabını soracak, saltanatınızı yıkacaktır.)
14:48
يَوْمَ تُبَدَّلُ الْاَرْضُ غَيْرَ الْاَرْضِ وَالسَّمٰوَاتُ وَبَرَزُوا لِلّٰهِ الْوَاحِدِ الْقَهَّارِ
(Kıyamet saati) Yerin başka bir yere (Dünyanın farklı bir görünüme) , göklerin de (başka âlemlere) dönüştürüldüğü gün, onlar tek olan, kahhar olan Allah’ın huzuruna çıka (rıla) caklardır. (Her şeyin hesabı sorulacak, hak ettikleri karşılığı bulacaklardır.)
14:49
وَتَرَى الْمُجْرِم۪ينَ يَوْمَئِذٍ مُقَرَّن۪ينَ فِي الْاَصْفَادِۚ
O gün suçlu-günahkârların (sıkı) bukağılara vurulduklarını göreceksin.
14:50
سَرَاب۪يلُهُمْ مِنْ قَطِرَانٍ وَتَغْشٰى وُجُوهَهُمُ النَّارُۙ
Giyimleri katrandandır, yüzlerini ateş bürümektedir.
14:51
لِيَجْزِيَ اللّٰهُ كُلَّ نَفْسٍ مَا كَسَبَتْۜ اِنَّ اللّٰهَ سَر۪يعُ الْحِسَابِ
(Bu azap,) Allah’ın herkesi kendi kazandığıyla cezalandırması (ve yaptıkları hile ve hıyanet cinsinden intikam alması) içindir. Şüphesiz Allah, hesabı pek çabuk görendir.
14:52
هٰذَا بَلَاغٌ لِلنَّاسِ وَلِيُنْذَرُوا بِه۪ وَلِيَعْلَمُٓوا اَنَّمَا هُوَ اِلٰهٌ وَاحِدٌ وَلِيَذَّكَّرَ اُو۬لُوا الْاَلْبَابِ
İşte bu (Kur’an) insanlara açık bir tebliğdir ki; bununla hem ikaz ve irşad edilsinler, hem Allah’ın, ibadet olunacak ve emri uygulanacak yegâne ilah olduğunu bilsinler, hem de aklıselim sahipleri her konuda (Kur’an’dan) ilim, ibret ve hikmet öğrensinler (diye gönderilmiştir) .
Yorumunuz:
Trendler
Mâide Suresi Okunuşu ve Anlamı
MTV Nedir? - MTV Nasıl Hesaplanır? - Motorlu Taşıtlar Vergisi Hakkında
Para Kazanmak İçin 6 Öneri
Teknoloji’nin Çevre Kirliliğine Etkisi
Teknolojinin Tehlikeleri - Dangers Of Technology
Vâkı’a Suresi Okunuşu ve Anlamı
Müminûn Suresi Okunuşu ve Anlamı
Nahl Suresi Okunuşu ve Anlamı
Reklam Banner
