
Kasas Suresi 28.Ayet
بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم
Rahman ve Rahim Olan Allah’ın Adıyla
28:1
طٰسٓمٓۜ
Ta, Sin, Mim.
28:2
تِلْكَ اٰيَاتُ الْكِتَابِ الْمُب۪ينِ
Bunlar, apaçık Kitabın (insanlara onurlu hayat ve huzur prensibi) ayetleridir. (Okuyup anlayın ve uygulayın ki, kurtuluş Kur’an’dadır.)
28:3
نَتْلُوا عَلَيْكَ مِنْ نَبَاِ مُوسٰى وَفِرْعَوْنَ بِالْحَقِّ لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ
(Ey Nebim) Mü’min olan bir kavim için hak olmak üzere, Musa ve Firavun’un haberinden (bir bölümünü) sana okuyacağız. (Cenabı Hak: “okuyacağız” diyerek, anlamak için dikkatle okumak gerektiğine işaret buyurmaktadır.)
28:4
اِنَّ فِرْعَوْنَ عَلَا فِي الْاَرْضِ وَجَعَلَ اَهْلَهَا شِيَعًا يَسْتَضْعِفُ طَٓائِفَةً مِنْهُمْ يُذَبِّحُ اَبْنَٓاءَهُمْ وَيَسْتَحْي۪ نِسَٓاءَهُمْۜ اِنَّهُ كَانَ مِنَ الْمُفْسِد۪ينَ
Hakikaten Firavun, yeryüzünde (içinde bulunduğu ülkede) büyüklenmiş ve güçten düşürmek (rahat yönetmek ve karşı bir cephe oluşturmalarını önlemek için) oranın halkını fırkalara ayırıp parçalamıştı. İçlerinden bir grubu (müstaz’af biçiminde görüp) çocuklarını boğazlıyor ve kadınlarını hayatta bırakıyordu. Çünkü o fesatçılar (Hak düzeni bozanlar) grubundandı.
28:5
وَنُر۪يدُ اَنْ نَمُنَّ عَلَى الَّذ۪ينَ اسْتُضْعِفُوا فِي الْاَرْضِ وَنَجْعَلَهُمْ اَئِمَّةً وَنَجْعَلَهُمُ الْوَارِث۪ينَۙ
Biz ise yeryüzünün (her yerinde ve her devirde) zayıf düşürülen kimselere (aciz ve çaresiz hale getirilip ezilen inanç, itaat ve cihat ehline) lütufta bulunup nimet ve faziletimizi tattırmak, onları (devlet, hükümet ve siyaset) önderleri kılmak istiyorduk, böylece (ülkelerindeki ve yeryüzündeki imkân ve iktidarlara onları) mirasçı yapmayı (amaçlamıştık) .
28:6
وَنُمَكِّنَ لَهُمْ فِي الْاَرْضِ وَنُرِيَ فِرْعَوْنَ وَهَامَانَ وَجُنُودَهُمَا مِنْهُمْ مَا كَانُوا يَحْذَرُونَ
Ve (yine istiyoruz ki) onları (sebat ve sadakat ehli olanları) kuvvet ve hâkimiyet sahibi olarak yeryüzünde (ve iktidar mevkiinde) yerleştirip (onurlandıralım böylece) Firavun’a, Haman’a ve bunların ordularına (zalim hükümet ve hükümdarlara, hain bürokratlara ve bunların keyfi ve şahsi menfaati için halka baskı ve barbarlık yapan kiralık asker ve polis takımına) korktuklarını başlarına getirelim (ezdikleri ve hıyanet ettikleri mü’min mücahitlerin zafere erdiklerini ve kendi devlet ve düzenlerini ele geçirdiklerini) onlara gösterelim de (intikamımızı alıverelim).
28:7
وَاَوْحَيْنَٓا اِلٰٓى اُمِّ مُوسٰٓى اَنْ اَرْضِع۪يهِۚ فَاِذَا خِفْتِ عَلَيْهِ فَاَلْق۪يهِ فِي الْيَمِّ وَلَا تَخَاف۪ي وَلَا تَحْزَن۪يۚ اِنَّا رَٓادُّوهُ اِلَيْكِ وَجَاعِلُوهُ مِنَ الْمُرْسَل۪ينَ
(Bu nedenle) Musa’nın annesine, “onu emzir, şayet (Firavun’un adamları onu öldürecek diye) korkacak olursan, onu suya bırak ve sakın endişe edip üzülme; çünkü biz onu sana tekrar vereceğiz ve onu peygamber yapacağız” diye vahyettik (ilhamla bildirdik.)
28:8
فَالْتَقَطَهُٓ اٰلُ فِرْعَوْنَ لِيَكُونَ لَهُمْ عَدُوًّا وَحَزَنًاۜ اِنَّ فِرْعَوْنَ وَهَامَانَ وَجُنُودَهُمَا كَانُوا خَاطِـ۪ٔينَ
Nihayet Firavun’un ailesi, onu kendileri için (ileride) bir düşman ve üzüntü konusu (olacağını ve zulüm saltanatlarını yıkacağını) bilmeksizin sahipsiz görüp alarak (saraylarına götürmüşlerdi) . Gerçekte Firavun, Haman ve askerleri bir gaflet ve yanılgı içindeydi.
28:9
وَقَالَتِ امْرَاَتُ فِرْعَوْنَ قُرَّتُ عَيْنٍ ل۪ي وَلَكَۜ لَا تَقْتُلُوهُۗ عَسٰٓى اَنْ يَنْفَعَنَٓا اَوْ نَتَّخِذَهُ وَلَدًا وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ
Firavun’un karısı dedi ki: ‘Benim için de, senin için de bir göz bebeği (ve evimizin şenliği olabilir) ; onu öldürmeyin; umulur ki bize yararı dokunur veya onu evlat ediniriz.’ Oysa onlar (başlarına geleceklerin) farkında değillerdi.
28:10
وَاَصْبَحَ فُؤٰادُ اُمِّ مُوسٰى فَارِغًاۜ اِنْ كَادَتْ لَتُبْد۪ي بِه۪ لَوْلَٓا اَنْ رَبَطْنَا عَلٰى قَلْبِهَا لِتَكُونَ مِنَ الْمُؤْمِن۪ينَ
Musa’nın annesi ise, (yavrusunun yokluğundan) yüreği boşluk içinde sabahladı. Eğer mü’minlerden olması için kalbi üzerinde (sabrı ve dayanıklılığı) pekiştirmemiş olsaydık, neredeyse onu (n durumunu ve saraydaki çocuğun kendi evladı olduğunu) açığa vuracak (ve çocuğu ele verecekti).
28:11
وَقَالَتْ لِاُخْتِه۪ قُصّ۪يهِۘ فَبَصُرَتْ بِه۪ عَنْ جُنُبٍ وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَۙ
(Annesi Musa’nın) Kız kardeşine: ‘Onu izle ve takip et,’ dedi. Böylece o da, (Firavun görevlileri) kendileri farkında değilken onu uzaktan gözetledi.
28:12
وَحَرَّمْنَا عَلَيْهِ الْمَرَاضِعَ مِنْ قَبْلُ فَقَالَتْ هَلْ اَدُلُّكُمْ عَلٰٓى اَهْلِ بَيْتٍ يَكْفُلُونَهُ لَكُمْ وَهُمْ لَهُ نَاصِحُونَ
Biz, daha önce ona süt analarını haram etmiştik (Musa saraya getirilen hiçbir kadının memesini tutup emmemişti . Kız kardeşi:) ‘Ben, sizin adınıza (bu bebeğin) bakımını üstlenecek ve ona öğüt verecek (veya eğitecek) bir aileyi size bildireyim mi?’ dedi.
28:13
فَرَدَدْنَاهُ اِلٰٓى اُمِّه۪ كَيْ تَقَرَّ عَيْنُهَا وَلَا تَحْزَنَ وَلِتَعْلَمَ اَنَّ وَعْدَ اللّٰهِ حَقٌّ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ۟
Böylelikle, gözünün aydın olması (ferahlanıp sevinmesi) , üzülmemesi ve gerçekten Allah’ın va’dinin hak olduğunu bilmesi için, onu (Musa’yı) annesine geri vermiş (ve bir araya getirmiştik) . Ancak (inkârcıların ve akılsızların) onların çoğu (bu hikmetleri ve mucizeleri) bilmezler. (Gafiller ve cahillerdi.)
28:14
وَلَمَّا بَلَغَ اَشُدَّهُ وَاسْتَوٰٓى اٰتَيْنَاهُ حُكْمًا وَعِلْمًاۜ وَكَذٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِن۪ينَ
O, (Firavun’un sarayında) erginlik çağına ulaşıp olgunlaşınca, ona bir ‘hüküm ve hikmet’ ve ilim verdik. Biz iyilikte bulunanları işte böyle ödüllendiririz.
28:15
وَدَخَلَ الْمَد۪ينَةَ عَلٰى ح۪ينِ غَفْلَةٍ مِنْ اَهْلِهَا فَوَجَدَ ف۪يهَا رَجُلَيْنِ يَقْتَتِلَانِۘ هٰذَا مِنْ ش۪يعَتِه۪ وَهٰذَا مِنْ عَدُوِّه۪ۚ فَاسْتَغَاثَهُ الَّذ۪ي مِنْ ش۪يعَتِه۪ عَلَى الَّذ۪ي مِنْ عَدُوِّه۪ۙ فَوَكَزَهُ مُوسٰى فَقَضٰى عَلَيْهِۘ قَالَ هٰذَا مِنْ عَمَلِ الشَّيْطَانِۜ اِنَّهُ عَدُوٌّ مُضِلٌّ مُب۪ينٌ
(Hz. Musa) Halkının gaflet anında (haberi olmadığı bir zamanda, Firavun’nun sarayından çıkıp) şehre girdi. Orada birbirini öldürmek üzere kavgaya tutuşan iki adama rast geldi; bunlardan birisi kendi taraftarlarından (Beni İsrail takımından) , diğeri ise düşmanlarından (Firavun’un adamlarından) idi. Derken kendi kavminden olan (kişi) düşmanına karşı, Hz. Musa’ya sığınıp Ondan imdat istedi. Bunun üzerine Musa o adama (uzaklaşıp rahat durması için) bir yumruk indirdi ve kazaen işini bitirip öldürüverdi. (Sonra hemen pişmanlık gösterip) : “Bu Şeytanın işindendir; o gerçekten apaçık saptırıcı bir düşmandır” (diyerek hatasını anlayıverdi) .
28:16
قَالَ رَبِّ اِنّ۪ي ظَلَمْتُ نَفْس۪ي فَاغْفِرْ ل۪ي فَغَفَرَ لَهُۜ اِنَّهُ هُوَ الْغَفُورُ الرَّح۪يمُ
(Bunun üzerine Musa) : “Rabbim, gerçekten, ben kendi nefsime zulmettim, (istemeyerek ve ölmesini kastetmeyerek hızla vurup itelediğim kişinin ölümüne sebebiyet verdim) artık beni bağışla” demişti. Böylece (Allah) Onu bağışlayıvermişti. Şüphesiz. O, bağışlayandır, esirgeyendir.
28:17
قَالَ رَبِّ بِمَٓا اَنْعَمْتَ عَلَيَّ فَلَنْ اَكُونَ ظَه۪يرًا لِلْمُجْرِم۪ينَ
Ve Hz. Musa dedi ki: “Ya Rabbi, bana verdiğin nimet ve faziletler adına (söz veriyorum ki) artık suçlu günahkârlara (ve münafık şarlatanlara) asla destek olmayacağım.”
28:18
فَاَصْبَحَ فِي الْمَد۪ينَةِ خَٓائِفًا يَتَرَقَّبُ فَاِذَا الَّذِي اسْتَنْصَرَهُ بِالْاَمْسِ يَسْتَصْرِخُهُۜ قَالَ لَهُ مُوسٰٓى اِنَّكَ لَغَوِيٌّ مُب۪ينٌ
“Böylece şehirde, korku ve kuşku içinde (etrafını) gözetleyerek sabahladı. O sırada bir de baktı ki, dün kendisinden yardım isteyen (ve başına o belayı getiren ‘huysuz ve huzursuz’ adam, bu sefer başkasıyla kavgaya tutuşmuş ve yine) kendisinden yardım için bağırıp durmaktaydı. Hz. Musa ona dedi ki: “Sen açıkça azgın ve fesatçı bir (insansın!) .”
28:19
فَلَمَّٓا اَنْ اَرَادَ اَنْ يَبْطِشَ بِالَّذ۪ي هُوَ عَدُوٌّ لَهُمَاۙ قَالَ يَا مُوسٰٓى اَتُر۪يدُ اَنْ تَقْتُلَن۪ي كَمَا قَتَلْتَ نَفْسًا بِالْاَمْسِۗ اِنْ تُر۪يدُ اِلَّٓا اَنْ تَكُونَ جَبَّارًا فِي الْاَرْضِ وَمَا تُر۪يدُ اَنْ تَكُونَ مِنَ الْمُصْلِح۪ينَ
Sonunda ikisinin de düşmanı olan (adam) ı yakalamak isterken (adam ona) dedi ki: “Ey Musa dün birini öldürdüğün gibi, bugün de beni mi öldürmek istiyorsun? Sen yeryüzünde yalnızca bir zorba olmak istiyorsun, ıslah edicilerden (barıştırıcı ve yatıştırıcı) olmak istemiyorsun” (diye ortalığı ayağa kaldırmaya çalışmıştı) .
28:20
وَجَٓاءَ رَجُلٌ مِنْ اَقْصَا الْمَد۪ينَةِ يَسْعٰىۘ قَالَ يَا مُوسٰٓى اِنَّ الْمَلَاَ يَأْتَمِرُونَ بِكَ لِيَقْتُلُوكَ فَاخْرُجْ اِنّ۪ي لَكَ مِنَ النَّاصِح۪ينَ
(Bunun üzerine) şehrin öbür yakasından bir adam koşarak gelip: “Ey Musa önde gelen (idareciler dünkü cinayet hadisesinin sorumlusu olarak) seni öldürmek konusunda, kendi aralarında görüşmekteler, durma, artık buradan çık git, ben sana iyi niyetle öğüt verenlerdenim” diye (uyarmıştı).
28:21
فَخَرَجَ مِنْهَا خَٓائِفًا يَتَرَقَّبُۘ قَالَ رَبِّ نَجِّن۪ي مِنَ الْقَوْمِ الظَّالِم۪ينَ۟
Böylece (Hz. Musa) korku ve telaşla ve çevreyi kontrol ederek dikkatlice oradan ayrılıp uzaklaştı ve “Rabbim, zalimler topluluğundan beni kurtar” diye (dua edip yakardı).
28:22
وَلَمَّا تَوَجَّهَ تِلْقَٓاءَ مَدْيَنَ قَالَ عَسٰى رَبّ۪ٓي اَنْ يَهْدِيَن۪ي سَوَٓاءَ السَّب۪يلِ
Medyen’e doğru yöneldiğinde de: “Umarım Rabbim, beni doğru bir yola yöneltip iletir (Hidayet verip Nübüvvet için eğitir) ” diye (temenni etmişti).
28:23
وَلَمَّا وَرَدَ مَٓاءَ مَدْيَنَ وَجَدَ عَلَيْهِ اُمَّةً مِنَ النَّاسِ يَسْقُونَۘ وَوَجَدَ مِنْ دُونِهِمُ امْرَاَتَيْنِ تَذُودَانِۚ قَالَ مَا خَطْبُكُمَاۜ قَالَتَا لَا نَسْق۪ي حَتّٰى يُصْدِرَ الرِّعَٓاءُ وَاَبُونَا شَيْخٌ كَب۪يرٌ
Medyen suyuna (kuyusuna) vardığı zaman, su almakta olan bir insan topluluğu bulup rastlamıştı. Onların gerisinde de (hayvanları subaşına götürmekten çekinen) iki kadın bulunmaktaydı. “Bu durumunuz ne, (niye bekleyip duruyorsunuz) ?” diye sorunca kadınlar: “Çobanlar sürülerini sulamadıkça, biz sürülerimizi sulayamayız; (bize saygı duyup sıraya almazlar, çünkü) babamız, yaşı ilerlemiş bir ihtiyardır” demişlerdi.
28:24
فَسَقٰى لَهُمَا ثُمَّ تَوَلّٰٓى اِلَى الظِّلِّ فَقَالَ رَبِّ اِنّ۪ي لِمَٓا اَنْزَلْتَ اِلَيَّ مِنْ خَيْرٍ فَق۪يرٌ
(Musa) Hemen (müdahale edip) onların sürülerini suladı, sonra yine gölgeye çekilerek: “Rabbim, doğrusu bana indirdiğin her hayra muhtacım” diye dua etti.
28:25
فَجَٓاءَتْهُ اِحْدٰيهُمَا تَمْش۪ي عَلَى اسْتِحْيَٓاءٍۘ قَالَتْ اِنَّ اَب۪ي يَدْعُوكَ لِيَجْزِيَكَ اَجْرَ مَا سَقَيْتَ لَنَاۜ فَلَمَّا جَٓاءَهُ وَقَصَّ عَلَيْهِ الْقَصَصَۙ قَالَ لَا تَخَفْ۠ نَجَوْتَ مِنَ الْقَوْمِ الظَّالِم۪ينَ
Ardından çok geçmeden, o iki (kadın) dan biri, (utana utana) yürüyerek ona geldi. “Babam, bizim için sürüleri sulamana karşılık sana mükâfat vermek üzere seni davet etmektedir” dedi. Bunun üzerine ona gelip de olup bitenleri anlatınca o (Hz. Şuayb Musa’ya artık) : “Korkma (Mısır’daki) zalimler topluluğundan kurtulmuş vaziyettesin” dedi.
28:26
قَالَتْ اِحْدٰيهُمَا يَٓا اَبَتِ اسْتَأْجِرْهُۘ اِنَّ خَيْرَ مَنِ اسْتَأْجَرْتَ الْقَوِيُّ الْاَم۪ينُ
(Kızlarından biri) “Babacığım onu ücretli olarak tut. Ücretle tutulacakların en iyisi ise böyle güçlü kuvvetli ve güvenilir kişidir” diye (hatırlatıverdi).
28:27
قَالَ اِنّ۪ٓي اُر۪يدُ اَنْ اُنْكِحَكَ اِحْدَى ابْنَتَيَّ هَاتَيْنِ عَلٰٓى اَنْ تَأْجُرَن۪ي ثَمَانِيَ حِجَجٍۚ فَاِنْ اَتْمَمْتَ عَشْرًا فَمِنْ عِنْدِكَۚ وَمَٓا اُر۪يدُ اَنْ اَشُقَّ عَلَيْكَۜ سَتَجِدُن۪ٓي اِنْ شَٓاءَ اللّٰهُ مِنَ الصَّالِح۪ينَ
(Kızların Babaları) Dedi ki: “Doğrusu ben, sekiz yıl bana hizmet etmene karşılık olmak üzere, şu iki kızımdan birini sana nikâhlamak istiyorum; şayet on (yıl) a tamamlayacak olursan, artık o da senden (bir ikram olacaktır. Ama iyi düşün) . Ben sana zorluk çıkarmak (ve kızımı almana mecbur bırakmak) istemem; beni de inşaallah salih olanlardan (ve sözünü tutanlardan) bulacaksın.”
28:28
قَالَ ذٰلِكَ بَيْن۪ي وَبَيْنَكَۜ اَيَّمَا الْاَجَلَيْنِ قَضَيْتُ فَلَا عُدْوَانَ عَلَيَّۜ وَاللّٰهُ عَلٰى مَا نَقُولُ وَك۪يلٌ۟
(Musa) Dedi ki: ” (Kabul ediyorum) ‘Bu, benimle senin aranda olan (bir antlaşma) dır. Bu durumda iki süreden hangisini yerine getirirsem, artık bana karşı (inşallah) bir haksızlık söz konusu olamayacaktır. Allah söylediklerimize vekildir (süremiz başlamıştır) .”
28:29
فَلَمَّا قَضٰى مُوسَى الْاَجَلَ وَسَارَ بِاَهْلِه۪ٓ اٰنَسَ مِنْ جَانِبِ الطُّورِ نَارًاۚ قَالَ لِاَهْلِهِ امْكُثُٓوا اِنّ۪ٓي اٰنَسْتُ نَارًا لَعَلّ۪ٓي اٰت۪يكُمْ مِنْهَا بِخَبَرٍ اَوْ جَذْوَةٍ مِنَ النَّارِ لَعَلَّكُمْ تَصْطَلُونَ
Böylelikle Musa, süreyi tamamlayıp (Hz. Şuayb’ın kızını almış ve) ailesiyle birlikte yola koyulunca, Tur tarafında bir ateş görüp (duraklamıştı) . Ailesine: ‘Durun, gerçekten bir ateş gördüm; umarım ondan ya (hayırlı ve yararlı) bir haber ya da ısınmanız için bir kor parçası getiririm’ deyip (oraya yönelmişti).
28:30
فَلَمَّٓا اَتٰيهَا نُودِيَ مِنْ شَاطِئِ الْوَادِ الْاَيْمَنِ فِي الْبُقْعَةِ الْمُبَارَكَةِ مِنَ الشَّجَرَةِ اَنْ يَا مُوسٰٓى اِنّ۪ٓي اَنَا۬ اللّٰهُ رَبُّ الْعَالَم۪ينَۙ
Derken oraya geldiğinde, o kutlu yerdeki vadinin sağ yanında olan bir ağaçtan: “Ey Musa, Alemlerin Rabbi olan Allah benim;” diye seslenildi.
28:31
وَاَنْ اَلْقِ عَصَاكَۜ فَلَمَّا رَاٰهَا تَهْتَزُّ كَاَنَّهَا جَٓانٌّ وَلّٰى مُدْبِرًا وَلَمْ يُعَقِّبْۜ يَا مُوسٰٓى اَقْبِلْ وَلَا تَخَفْ۠ اِنَّكَ مِنَ الْاٰمِن۪ينَ
(Bu dediklerimin gerçekliğine alamet olmak üzere) “Asanı bırak (o canlanıp hareket edecektir) .” (Attıktan hemen sonra) onun şimdi bir yılan gibi hareket ettiğini görünce, arkasına dönüp bakmaksızın kaçmaya yeltenmişti. (Kendisine) “Ey Musa, dön ve korkuya kapılma. Şüphesiz güvendesin” denilmişti.
28:32
اُسْلُكْ يَدَكَ ف۪ي جَيْبِكَ تَخْرُجْ بَيْضَٓاءَ مِنْ غَيْرِ سُٓوءٍۘ وَاضْمُمْ اِلَيْكَ جَنَاحَكَ مِنَ الرَّهْبِ فَذَانِكَ بُرْهَانَانِ مِنْ رَبِّكَ اِلٰى فِرْعَوْنَ وَمَلَا۬ئِه۪ۜ اِنَّهُمْ كَانُوا قَوْمًا فَاسِق۪ينَ
(İkinci bir alamet olmak üzere) “Şimdi elini koynuna sok, kusursuz olarak bembeyaz çıksın. Ve (her türlü) dehşetten yana kanatlarını (kollarını) kendine doğru çek. İşte bunlar, senin Rabbinden Firavun ve önde gelen adamlarına iki kesin-kanıt (mucize) dır. Gerçekten onlar, fasık bir kavimdir.”
28:33
قَالَ رَبِّ اِنّ۪ي قَتَلْتُ مِنْهُمْ نَفْسًا فَاَخَافُ اَنْ يَقْتُلُونِ
(Hz. Musa) : “Rabbim, gerçekten (ben hataen) onlardan bir kişi öldürdüm, beni öldürmelerinden korkuyorum” diyerek (mazeret belirtmişti).
28:34
وَاَخ۪ي هٰرُونُ هُوَ اَفْصَحُ مِنّ۪ي لِسَانًا فَاَرْسِلْهُ مَعِيَ رِدْءًا يُصَدِّقُن۪يۘ اِنّ۪ٓي اَخَافُ اَنْ يُكَذِّبُونِ
“Ve kardeşim Harun; dil bakımından (lisanı ve konuşma tarzı) o benden daha düzgün konuşmaktadır, onu da benimle birlikte bir yardımcı olarak gönder ki, beni doğrulasın. Çünkü onların beni yalanlamalarından korkuyorum” (diyerek Allah’tan destek istemişti) .
28:35
قَالَ سَنَشُدُّ عَضُدَكَ بِاَخ۪يكَ وَنَجْعَلُ لَكُمَا سُلْطَانًا فَلَا يَصِلُونَ اِلَيْكُمَا بِاٰيَاتِنَاۚ اَنْتُمَا وَمَنِ اتَّبَعَكُمَا الْغَالِبُونَ
(Cenabı Allah ise) : “Pazunu kardeşinle pekiştirip güçlendireceğiz; sizin ikinize de öyle üstün (manevi) bir ‘güç ve yetki’ vereceğiz ki, ayetlerimiz sayesinde size erişemeyecekler. Siz ve size uyanlar mutlaka galip geleceksiniz” buyurup (teskin ve teselli etmişti).
28:36
فَلَمَّا جَٓاءَهُمْ مُوسٰى بِاٰيَاتِنَا بَيِّنَاتٍ قَالُوا مَا هٰذَٓا اِلَّا سِحْرٌ مُفْتَرًى وَمَا سَمِعْنَا بِهٰذَا ف۪ٓي اٰبَٓائِنَا الْاَوَّل۪ينَ
Musa, onlara apaçık olan ayetlerimizle geldiği zaman: “Bu, düzüp uydurulmuş bir büyüden başkası değildir. Biz geçmiş atalarımızdan bunu işitmedik” demişlerdi.
28:37
وَقَالَ مُوسٰى رَبّ۪ٓي اَعْلَمُ بِمَنْ جَٓاءَ بِالْهُدٰى مِنْ عِنْدِه۪ وَمَنْ تَكُونُ لَهُ عَاقِبَةُ الدَّارِۜ اِنَّهُ لَا يُفْلِحُ الظَّالِمُونَ
Hz. Musa şöyle dedi: “Rabbim, kendi katından kimin hidayet getirdiğini ve hayırlı akibetin kime nasip edileceğini en iyi bilendir. Muhakkak ki zalimler asla felaha erişemeyeceklerdir.”
28:38
وَقَالَ فِرْعَوْنُ يَٓا اَيُّهَا الْمَلَاُ مَا عَلِمْتُ لَكُمْ مِنْ اِلٰهٍ غَيْر۪يۚ فَاَوْقِدْ ل۪ي يَا هَامَانُ عَلَى الطّ۪ينِ فَاجْعَلْ ل۪ي صَرْحًا لَعَلّ۪ٓي اَطَّلِعُ اِلٰٓى اِلٰهِ مُوسٰىۙ وَاِنّ۪ي لَاَظُنُّهُ مِنَ الْكَاذِب۪ينَ
Firavun ise: “Ey önde gelenler, sizin için benden başka ilah olduğunu (benim mülkümde kanun koyucu bulunduğunu) bilmiyorum (ve kabul etmiyorum) . Ey Haman, çamurun üstünde bir ateş yak da, bana (tuğladan) yüksekçe bir kule inşa et, belki Musa’nın İlahına çıkarım, çünkü gerçekten ben onu yalancılardan (biri) sanıyorum” diyerek (halkın kafasını karıştırmayı denemişti).
28:39
وَاسْتَكْبَرَ هُوَ وَجُنُودُهُ فِي الْاَرْضِ بِغَيْرِ الْحَقِّ وَظَنُّٓوا اَنَّهُمْ اِلَيْنَا لَا يُرْجَعُونَ
O ve askerleri, yeryüzünde haksız yere büyüklendiler ve gerçekten bize döndürülmeyeceklerini zannetmişlerdi.
28:40
فَاَخَذْنَاهُ وَجُنُودَهُ فَنَبَذْنَاهُمْ فِي الْيَمِّۚ فَانْظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الظَّالِم۪ينَ
Bunun üzerine, onu (Firavun) ve askerlerini tutup suya attık (boğup batırdık) . Böylelikle zulmedenlerin nasıl bir sona uğradıklarına bir bak (ibret olsun diye insanlara anlat ki bu gerçektir).
28:41
وَجَعَلْنَاهُمْ اَئِمَّةً يَدْعُونَ اِلَى النَّارِۚ وَيَوْمَ الْقِيٰمَةِ لَا يُنْصَرُونَ
Biz, onları ateşe çağıran (küfür ve kötülük) önderleri kıldık; kıyamet günü (ne kendileri ne de peşlerinden sürükledikleri) yardım görmeyeceklerdir.
28:42
وَاَتْبَعْنَاهُمْ ف۪ي هٰذِهِ الدُّنْيَا لَعْنَةًۚ وَيَوْمَ الْقِيٰمَةِ هُمْ مِنَ الْمَقْبُوح۪ينَ۟
Bu dünya hayatında (Firavunların ve zulümkârların) arkalarına lanet düşürdük (hep nefretle anılıvereceklerdir) ; kıyamet gününde de, ‘kendilerinden nefret edilecek ve kötülenip kabahatli görülecek kimselerdir.
28:43
وَلَقَدْ اٰتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ مِنْ بَعْدِ مَٓا اَهْلَكْنَا الْقُرُونَ الْاُو۫لٰى بَصَٓائِرَ لِلنَّاسِ وَهُدًى وَرَحْمَةً لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ
Andolsun, ilk nesilleri (Firavun sülalesini) yıkıma uğrattıktan sonra, Musa’ya, insanlar için (gözleri hikmetle açıp aydınlatacak) basiretler, hidayet ve rahmet (vesilesi) olmak üzere Kitap verdik. Umulur ki öğüt alıp düşünürler diye (Musa’yı elçi gönderdik) .
28:44
وَمَا كُنْتَ بِجَانِبِ الْغَرْبِيِّ اِذْ قَضَيْنَٓا اِلٰى مُوسَى الْاَمْرَ وَمَا كُنْتَ مِنَ الشَّاهِد۪ينَۙ
Musa’ya o işi (ilahi vahyi verip) gerçekleştirdiğimiz zaman, sen (Tur’un) batı yanında değildin ve (buna) şahid olanlardan da değildin.
28:45
وَلٰكِنَّٓا اَنْشَأْنَا قُرُونًا فَتَطَاوَلَ عَلَيْهِمُ الْعُمُرُۚ وَمَا كُنْتَ ثَاوِيًا ف۪ٓي اَهْلِ مَدْيَنَ تَتْلُوا عَلَيْهِمْ اٰيَاتِنَاۙ وَلٰكِنَّا كُنَّا مُرْسِل۪ينَ
Ancak biz birçok nesiller (yaratıp) inşa ettik de onların üzerinde (nice) ömür (ler) uzayıp geçti. Ve sen Medyen halkı içinde yaşayıp da (Musa’nın haberlerini ve) ayetlerimizi onlardan okuyarak öğrenmiş de değilsin. Ancak (bu bilgileri sana) gönderen biziz.
28:46
وَمَا كُنْتَ بِجَانِبِ الطُّورِ اِذْ نَادَيْنَا وَلٰكِنْ رَحْمَةً مِنْ رَبِّكَ لِتُنْذِرَ قَوْمًا مَٓا اَتٰيهُمْ مِنْ نَذ۪يرٍ مِنْ قَبْلِكَ لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ
(Ey Resulüm Musa’ya) Seslendiğimiz zaman da, sen Tur’un yanında değildin. Ancak Rabbinden bir rahmet olmak üzere senden önce kendilerine bir uyarıcı (Peygamber) gelmemiş olan bir kavmi uyarman için (gönderildin) . Bu umulur ki öğüt alıp düşünürler diyedir.
28:47
وَلَوْلَٓا اَنْ تُص۪يبَهُمْ مُص۪يبَةٌ بِمَا قَدَّمَتْ اَيْد۪يهِمْ فَيَقُولُوا رَبَّنَا لَوْلَٓا اَرْسَلْتَ اِلَيْنَا رَسُولًا فَنَتَّبِعَ اٰيَاتِكَ وَنَكُونَ مِنَ الْمُؤْمِن۪ينَ
(İnsanlar) Kendi ellerinin öne sürdükleri (işledikleri kötülükleri) dolayısıyla, onlara bir musibet isabet ettiğinde: ‘Rabbimiz, bize de bir elçi gönderseydin de böylece senin ayetlerine uysaydık ve mü’minlerden olsaydık’ diyecek (ve mazeret ileri sürecek) olmasalardı (seni göndermezdik) .
28:48
فَلَمَّا جَٓاءَهُمُ الْحَقُّ مِنْ عِنْدِنَا قَالُوا لَوْلَٓا اُو۫تِيَ مِثْلَ مَٓا اُو۫تِيَ مُوسٰىۜ اَوَلَمْ يَكْفُرُوا بِمَٓا اُو۫تِيَ مُوسٰى مِنْ قَبْلُۚ قَالُوا سِحْرَانِ تَظَاهَرَا۠ وَقَالُٓوا اِنَّا بِكُلٍّ كَافِرُونَ
Fakat onlara kendi katımızdan Hak (Peygamber ve Kur’an’ı Kerim) geldiği zaman: “Musa’ya verilenlerin bir benzeri buna verilmeli değil miydi?” dediler. (Oysa) Onlar, daha önce Musa’ya verilenleri inkâr edip “İki büyü (sahibi Musa ve Harun) birbirine arka çıktı” dememişler miydi? Ve: “Gerçekten biz hepsini inkâr edenleriz” deyip (karşı gelmemişler miydi) ?
28:49
قُلْ فَأْتُوا بِكِتَابٍ مِنْ عِنْدِ اللّٰهِ هُوَ اَهْدٰى مِنْهُمَٓا اَتَّبِعْهُ اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَ
(Ey Resulüm) De ki: ” (Ey insanlar) Eğer (iddianızda) sadık ve samimi iseniz, bu durumda Allah katından bu ikisinden (Musa’ya indirilen Tevrat ve bana indirilen Kur’an’dan) daha doğru olan bir kitap getirin de, (gerçekten haklı ve hayırlı ise) ona tabi olup gidelim (ki bu mümkün değildir). ”
28:50
فَاِنْ لَمْ يَسْتَج۪يبُوا لَكَ فَاعْلَمْ اَنَّمَا يَتَّبِعُونَ اَهْوَٓاءَهُمْۜ وَمَنْ اَضَلُّ مِمَّنِ اتَّبَعَ هَوٰيهُ بِغَيْرِ هُدًى مِنَ اللّٰهِۜ اِنَّ اللّٰهَ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِم۪ينَ
Buna rağmen sana icabet etmeyecek olurlarsa, artık bil ki, onlar, gerçekten kendi heva (istek ve tutku) larına uymaktadırlar. Oysa Allah’tan bir kılavuz (doğru yol gösterici ve hidayet rehberi) olmaksızın, kendi istek ve tutkularına (hevasına) uyandan daha sapık kimdir? Şüphesiz Allah, zulmeden bir kavme hidayet vermeyecektir.
28:51
وَلَقَدْ وَصَّلْنَا لَهُمُ الْقَوْلَ لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَۜ۟
Andolsun, biz öğüt alıp düşünsünler diye, sözü (Kur’an ayetlerini) birbiri ardınca dizip indirdik.
28:52
اَلَّذ۪ينَ اٰتَيْنَاهُمُ الْكِتَابَ مِنْ قَبْلِه۪ هُمْ بِه۪ يُؤْمِنُونَ
(Böylece) Bundan önce kendilerine kitap verdiklerimiz (den iyi niyetli ve istikametli kimseler) şimdi de buna (Kur’an’a) iman etmektedir.
28:53
وَاِذَا يُتْلٰى عَلَيْهِمْ قَالُٓوا اٰمَنَّا بِه۪ٓ اِنَّهُ الْحَقُّ مِنْ رَبِّنَٓا اِنَّا كُنَّا مِنْ قَبْلِه۪ مُسْلِم۪ينَ
Kendilerine (Kur’an) okunduğu zaman da “Buna inandık, O Rabbimizden gelen Haktır. Biz zaten daha önce de Müslümandık” demektedir.
28:54
اُو۬لٰٓئِكَ يُؤْتَوْنَ اَجْرَهُمْ مَرَّتَيْنِ بِمَا صَبَرُوا وَيَدْرَؤُ۫نَ بِالْحَسَنَةِ السَّيِّئَةَ وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنْفِقُونَ
İşte bunlara, sabrettiklerinden dolayı mükâfatları iki defa verilecektir. (Hem dünyada ödüllendirilecek hem de ahirete sevindirilecektir) ve onlar kötülüğü iyilikle uzaklaştırıp kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak edenlerdir.
28:55
وَاِذَا سَمِعُوا اللَّغْوَ اَعْرَضُوا عَنْهُ وَقَالُوا لَنَٓا اَعْمَالُنَا وَلَكُمْ اَعْمَالُكُمْۘ سَلَامٌ عَلَيْكُمْۘ لَا نَبْتَغِي الْجَاهِل۪ينَ
(Olgun Müslümanlar) ‘Boş ve yararsız olan sözü’ işittikleri zaman ondan yüz çevirirler ve: “Bizim yapıp-ettiklerimiz bizim, sizin yapıp-ettikleriniz sizindir; size selam olsun, (sizinle barışık olduğumuzu bilin, sadece batılı reddederiz) biz cahilleri benimsemeyiz (onların yanlışına düşmek istemeyiz) ” derler. (Bu ayet doğru Laiklik anlayışıyla farklı Dinlerin birlikte ve barış içinde yaşamaları gerektiğine de işarettir.)
28:56
اِنَّكَ لَا تَهْد۪ي مَنْ اَحْبَبْتَ وَلٰكِنَّ اللّٰهَ يَهْد۪ي مَنْ يَشَٓاءُۚ وَهُوَ اَعْلَمُ بِالْمُهْتَد۪ينَ
(Ey Resulüm) Gerçek şu ki: Sen sevdiğini ve istediğini hidayete erdiremezsin. Ancak Allah, dilediğine hidayet verir. O, hidayete erecek (iyi niyet, gayret ve karakterde) olanları daha iyi bilir.
28:57
وَقَالُٓوا اِنْ نَتَّبِعِ الْهُدٰى مَعَكَ نُتَخَطَّفْ مِنْ اَرْضِنَاۜ اَوَلَمْ نُمَكِّنْ لَهُمْ حَرَمًا اٰمِنًا يُجْبٰٓى اِلَيْهِ ثَمَرَاتُ كُلِّ شَيْءٍ رِزْقًا مِنْ لَدُنَّا وَلٰكِنَّ اَكْثَرَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ
(İslami hüküm ve hakikatler işlerine gelmeyen inkârcılar ve münafıklar) Dediler ki: “Eğer seninle birlikte (aynen ve alenen) hidayete uyacak olursak; yerimizden ve yurdumuzdan (batıl ve zalim düzen içindeki saygın konumumuzdan) çekilip kopartılıveririz (makam ve menfaatimizden mahrum ediliriz). ” Oysa biz onları, kendi katımızdan bir rızık olarak her şeyin ürününün aktarılıp toplandığı, güvenli bir harem’de (Mekke ve Medine’de) yerleşik kılmış değil miydik? Fakat onların çoğu bilmeyen (cahiller ve gafillerdi).
28:58
وَكَمْ اَهْلَكْنَا مِنْ قَرْيَةٍ بَطِرَتْ مَع۪يشَتَهَاۚ فَتِلْكَ مَسَاكِنُهُمْ لَمْ تُسْكَنْ مِنْ بَعْدِهِمْ اِلَّا قَل۪يلًاۜ وَكُنَّا نَحْنُ الْوَارِث۪ينَ
Biz (haram ve haksız yollarla kazanılmış) bol geçimi ile şımarıp azmış (fuhuş ve fesatlığa dalmış) nice ülkelerin halkını helak ettik. İşte meskenleri (harap olmuş viraneleri) ; çok az (bir zaman) dışında (onlarda) kendilerinden sonra oturulabilmiş değildir. (Onlara) Varis olanlar Biziz.
28:59
وَمَا كَانَ رَبُّكَ مُهْلِكَ الْقُرٰى حَتّٰى يَبْعَثَ ف۪ٓي اُمِّهَا رَسُولًا يَتْلُوا عَلَيْهِمْ اٰيَاتِنَاۚ وَمَا كُنَّا مُهْلِكِي الْقُرٰٓى اِلَّا وَاَهْلُهَا ظَالِمُونَ
Senin Rabbin, ‘ana yerleşim merkezlerine’ onlara ayetlerimizi okuyan bir elçi göndermedikçe şehirleri yıkıma uğratıcı değildir. Ve Biz, halkı zulmeden şehirlerden başkasını da yıkıma uğratıcı değiliz.
28:60
وَمَٓا اُو۫ت۪يتُمْ مِنْ شَيْءٍ فَمَتَاعُ الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا وَز۪ينَتُهَاۚ وَمَا عِنْدَ اللّٰهِ خَيْرٌ وَاَبْقٰىۜ اَفَلَا تَعْقِلُونَ۟
(Ey münkirler ve nankörler) Size verilen her şey, sadece (fani) dünya hayatının geçimi ve zinetidir. (sadık ve mücahit mü’minler için) Allah katında olan ise (elbette) daha hayırlı ve daha süreklidir (Bakidir) . Halâ aklınızı (ve vicdanınızı) kullanmayacak mısınız?
28:61
اَفَمَنْ وَعَدْنَاهُ وَعْدًا حَسَنًا فَهُوَ لَاق۪يهِ كَمَنْ مَتَّعْنَاهُ مَتَاعَ الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا ثُمَّ هُوَ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ مِنَ الْمُحْضَر۪ينَ
Şimdi, kendisine güzel bir vaadde bulunduğumuz, dolayısıyla (dünya ve ahirette) ona (hidayet ve rahmete) kavuşan kişi; şu dünya hayatının (geçici) makam ve menfaatleriyle metalandırdığımız, (ama) sonra kıyamet günü (azaba çarptırılmak üzere) hazır bulundurulan kişi gibi midir? (Bunları aynı mı sanmaktasınız?)
28:62
وَيَوْمَ يُنَاد۪يهِمْ فَيَقُولُ اَيْنَ شُرَكَٓاءِيَ الَّذ۪ينَ كُنْتُمْ تَزْعُمُونَ
O gün (Allah) onlara seslenerek: “Bana ortak olarak öne sürdükleriniz nerede?” diyecektir.
28:63
قَالَ الَّذ۪ينَ حَقَّ عَلَيْهِمُ الْقَوْلُ رَبَّنَا هٰٓؤُ۬لَٓاءِ الَّذ۪ينَ اَغْوَيْنَاۚ اَغْوَيْنَاهُمْ كَمَا غَوَيْنَاۚ تَبَرَّأْنَٓا اِلَيْكَۘ مَا كَانُٓوا اِيَّانَا يَعْبُدُونَ
Üzerlerine (azap) sözü hak olanlar derler ki: ‘Rabbimiz, işte bizim azdırıp saptırdıklarımız bunlar; kendimiz azıp saptığımız gibi, onları da azdırıp saptırdık. (Şimdiyse) Sana (gelip onlardan) uzaklaşmış bulunmaktayız. (Zaten) Onlar bize tapıyor da değillerdi. (Kendi nefsani heves ve istekleri için bizim peşimize düşmüşlerdi) .
28:64
وَق۪يلَ ادْعُوا شُرَكَٓاءَكُمْ فَدَعَوْهُمْ فَلَمْ يَسْتَج۪يبُوا لَهُمْ وَرَاَوُا الْعَذَابَۚ لَوْ اَنَّهُمْ كَانُوا يَهْتَدُونَ
(Tağutların ve sahte Mabudların ardına sığınanlara) Denir ki: ‘Ortaklarınızı (Allah’a şirk koşup peşlerine takıldıklarınızı) çağırın.’ Böylelikle çağırırlar, ama kendilerine cevap vermezler ve azabı görürler (acı bir pişmanlık içinde kıvranıverirler. Halbuki;) Hidayet bulmuş olsalardı ne olurdu. (Ama bunlar nasipsizdir.)
28:65
وَيَوْمَ يُنَاد۪يهِمْ فَيَقُولُ مَاذَٓا اَجَبْتُمُ الْمُرْسَل۪ينَ
O gün (Allah) onlara seslenerek: “Gönderilen (elçilere) ne cevap verdiniz? (İnkâr edip düşman kesilmiştiniz!) ” diyecektir.
28:66
فَعَمِيَتْ عَلَيْهِمُ الْاَنْبَٓاءُ يَوْمَئِذٍ فَهُمْ لَا يَتَسَٓاءَلُونَ
Artık o gün, (bütün bilgiler ve) haberler onlar için körelmiştir (sözleri ve mazeretleri tükenmiştir) ; artık birbirlerine de soramayacak (halde hepsi perişan ve pişman vaziyettedir) .
28:67
فَاَمَّا مَنْ تَابَ وَاٰمَنَ وَعَمِلَ صَالِحًا فَعَسٰٓى اَنْ يَكُونَ مِنَ الْمُفْلِح۪ينَ
Ancak her kim (küfür ve kötülükten samimiyetle) tövbe edip iman eder ve salih ameller işlerse (ve geri kalan ömrünü hak ve hayır üzere geçirirse) artık kurtuluşa erenlerden olmayı umabilir.
28:68
وَرَبُّكَ يَخْلُقُ مَا يَشَٓاءُ وَيَخْتَارُۜ مَا كَانَ لَهُمُ الْخِيَرَةُۜ سُبْحَانَ اللّٰهِ وَتَعَالٰى عَمَّا يُشْرِكُونَ
Rabbin, dilediğini yaratır ve (kullarından dilediğini peygamber ve hidayet rehberi olarak) seçer; seçim onlara ait değildir. Allah, onların ortak koştuklarından münezzehtir, yücedir.
28:69
وَرَبُّكَ يَعْلَمُ مَا تُكِنُّ صُدُورُهُمْ وَمَا يُعْلِنُونَ
(Muhakkak ki) Rabbin onların göğüslerinin sakladıklarını da ve açığa vurduklarını da bilir.
28:70
وَهُوَ اللّٰهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۜ لَهُ الْحَمْدُ فِي الْاُو۫لٰى وَالْاٰخِرَةِۘ وَلَهُ الْحُكْمُ وَاِلَيْهِ تُرْجَعُونَ
(Çünkü) O, Allah’tır, kendisinden başka ilah yoktur (hakiki Mevcud, Ma’bud, Maksut ve Mahbub odur) . İlkte de, sonda da hamd O’nundur. Hüküm (hayat imtihanıyla ilgili kanunlar ve ahirette herkes için verilecek adil kararlar) O’nundur ve (hepiniz) O’na döndürüleceksiniz (ve hesaba çekileceksiniz) .
28:71
قُلْ اَرَاَيْتُمْ اِنْ جَعَلَ اللّٰهُ عَلَيْكُمُ الَّيْلَ سَرْمَدًا اِلٰى يَوْمِ الْقِيٰمَةِ مَنْ اِلٰهٌ غَيْرُ اللّٰهِ يَأْت۪يكُمْ بِضِيَٓاءٍۜ اَفَلَا تَسْمَعُونَ
De ki: “Gördünüz mü söyleyin; Allah, kıyamet gününe kadar geceyi sizin üzerinizde kesintisizce sürdürecek olsa, Allah’ın dışında size aydınlık verecek ilah kimdir? Halâ kulak verip dinlemeyecek (ve gerçeği işitmeyecek) misiniz.”
28:72
قُلْ اَرَاَيْتُمْ اِنْ جَعَلَ اللّٰهُ عَلَيْكُمُ النَّهَارَ سَرْمَدًا اِلٰى يَوْمِ الْقِيٰمَةِ مَنْ اِلٰهٌ غَيْرُ اللّٰهِ يَأْت۪يكُمْ بِلَيْلٍ تَسْكُنُونَ ف۪يهِۜ اَفَلَا تُبْصِرُونَ
De ki: ‘Gördünüz mü söyleyin, Allah kıyamet gününe kadar gündüzü sizin üzerinizde kesintisizce sürdürecek olsa Allah’ın dışında size içinde dinleneceğiniz geceyi getirecek ilah kimdir? Yine de görmeyecek misiniz?
28:73
وَمِنْ رَحْمَتِه۪ جَعَلَ لَكُمُ الَّيْلَ وَالنَّهَارَ لِتَسْكُنُوا ف۪يهِ وَلِتَبْتَغُوا مِنْ فَضْلِه۪ وَلَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ
Kendi rahmetinden olmak üzere O, sizin için, dinlenmeniz ve O’nun fazlından (geçiminizi) aramanız için geceyi ve gündüzü var etti. Umulur ki şükredersiniz.
28:74
وَيَوْمَ يُنَاد۪يهِمْ فَيَقُولُ اَيْنَ شُرَكَٓاءِيَ الَّذ۪ينَ كُنْتُمْ تَزْعُمُونَ
O gün (Allah) onlara seslenerek: ‘Bana ortak olarak öne sürdükleriniz (tağuti düzenleriniz ve sapık rehberleriniz) nerede’ diye soracaktır.
28:75
وَنَزَعْنَا مِنْ كُلِّ اُمَّةٍ شَه۪يدًا فَقُلْنَا هَاتُوا بُرْهَانَكُمْ فَعَلِمُٓوا اَنَّ الْحَقَّ لِلّٰهِ وَضَلَّ عَنْهُمْ مَا كَانُوا يَفْتَرُونَ۟
(Hesap günü) Her ümmetten bir şahid ayırıp çıkaracağız ve: ‘Kesin kanıt (burhan) ınızı getirin’ buyuracağız. Artık öğrenmiş oldular ki, hak, gerçekten (ve sadece) Allah’ındır (Kur’an’ın buyruklarıdır) ve uydurdukları (İslam’a aykırı nizamlar ve sahte kurtarıcılar da) kendilerinden uzaklaşıp kaybolmuşlardır.
28:76
اِنَّ قَارُونَ كَانَ مِنْ قَوْمِ مُوسٰى فَبَغٰى عَلَيْهِمْۖ وَاٰتَيْنَاهُ مِنَ الْكُنُوزِ مَٓا اِنَّ مَفَاتِحَهُ لَتَنُٓواُ بِالْعُصْبَةِ اُ۬ولِي الْقُوَّةِۗ اِذْ قَالَ لَهُ قَوْمُهُ لَا تَفْرَحْ اِنَّ اللّٰهَ لَا يُحِبُّ الْفَرِح۪ينَ
Gerçek şu ki, Karun, Musa’nın kavmindendi, ancak onlara karşı azgınlaştı. Biz, ona öyle hazineler vermiştik ki, anahtarları, birlikte (taşımaya) davranan güçlü bir topluluğa ağır geliyordu. Hani kavmi ona (servetiyle gururlanan Karun’a) demişti ki: “Şımararak sevinme, çünkü Allah, şımararak sevince kapılanları sevmez.
28:77
وَابْتَغِ ف۪يمَٓا اٰتٰيكَ اللّٰهُ الدَّارَ الْاٰخِرَةَ وَلَا تَنْسَ نَص۪يبَكَ مِنَ الدُّنْيَا وَاَحْسِنْ كَمَٓا اَحْسَنَ اللّٰهُ اِلَيْكَ وَلَا تَبْغِ الْفَسَادَ فِي الْاَرْضِۜ اِنَّ اللّٰهَ لَا يُحِبُّ الْمُفْسِد۪ينَ
Allah’ın sana verdiğiyle ahiret yurdunu ara, dünyadan da kendi payını (nasibini) unutma. (Dünya da, ahiret de Müslümanlarındır. Ey sermaye sahipleri! Allah’ın size verdiği servet ve nimetlerle, ahiret yurdunu kazanmaya çalışın. Zekât ve cihat için harcayın. Bu arada dünyadan da nasibinizi unutmayın. Meşru yollardan çalışıp kazandığınız serveti kendiniz, aileniz ve yakınlarınız için örfe, adetlere ve standartlara uygun olarak helal yolda harcayın, cimrilik yapmayın.) Allah nasıl sana iyilik ve ihsan edip (zenginlik) verdiyse, sen de (fakir fukaraya, işçi ve memuruna) öylece iyilik ve ikramda bulun (un. Sakın fakirin işçi ve memurun hakkını ketmederek) yeryüzünde bozgunculuk ve anarşi çıkarma (yın) . Zira Allah fitne fesat çıkaranları asla sevmez (ve onları felaha-başarıya ulaştırmayacaktır).
28:78
قَالَ اِنَّمَٓا اُو۫ت۪يتُهُ عَلٰى عِلْمٍ عِنْد۪يۜ اَوَلَمْ يَعْلَمْ اَنَّ اللّٰهَ قَدْ اَهْلَكَ مِنْ قَبْلِه۪ مِنَ الْقُرُونِ مَنْ هُوَ اَشَدُّ مِنْهُ قُوَّةً وَاَكْثَرُ جَمْعًاۜ وَلَا يُسْـَٔلُ عَنْ ذُنُوبِهِمُ الْمُجْرِمُونَ
(Karun) Dedi ki: “Bu (servet ve selahiyet) , bende olan bir bilgi (ve beceri) dolayısıyla bana verilmiştir.” (Oysa) Bilmez mi, ki gerçekten Allah, kendisinden önceki nesillerden kuvvet bakımından kendisinden daha güçlü ve insan-sayısı bakımından daha çok olan kimseleri yıkıma uğratmıştır. Suçlu-günahkârlardan (zalim ve mücrim takımından) kendi günahları sorulmayacaktır. (Çünkü zaten Cenabı Hak hepsini bilip durmaktadır.)
28:79
فَخَرَجَ عَلٰى قَوْمِه۪ ف۪ي ز۪ينَتِه۪ۜ قَالَ الَّذ۪ينَ يُر۪يدُونَ الْحَيٰوةَ الدُّنْيَا يَا لَيْتَ لَنَا مِثْلَ مَٓا اُو۫تِيَ قَارُونُۙ اِنَّهُ لَذُو حَظٍّ عَظ۪يمٍ
Böylelikle kendi ihtişamlı-süsü içinde kavminin karşısına çıktı. Dünya hayatını istemekte olanlar: “Ah keşke, Karun’a verilenin bir benzeri bizim de olsaydı. Gerçekten o, büyük bir pay sahibidir” diye (imrenmişlerdi) .
28:80
وَقَالَ الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْعِلْمَ وَيْلَكُمْ ثَوَابُ اللّٰهِ خَيْرٌ لِمَنْ اٰمَنَ وَعَمِلَ صَالِحًاۚ وَلَا يُلَقّٰيهَٓا اِلَّا الصَّابِرُونَ
Kendilerine (hakiki) ilim (ve hidayet) verilenler ise, (bu hain ve nankörlere imrenen gafillere) “Yazıklar olsun size, Allah’ın sevabı (ve ahiret hazırlığı) iman edip salih ameller işleyenler için çok daha hayırlı (ve kalıcıdır, ancak) bu (yüksek şeref ve fazilete samimiyetle) sabredenlerden başkası kavuşturulmayacaktır” (demişti) .
28:81
فَخَسَفْنَا بِه۪ وَبِدَارِهِ الْاَرْضَ فَمَا كَانَ لَهُ مِنْ فِئَةٍ يَنْصُرُونَهُ مِنْ دُونِ اللّٰهِۗ وَمَا كَانَ مِنَ الْمُنْتَصِر۪ينَ
Sonunda onu da, konağını da yerin dibine geçirdik. Böylece Allah’a karşı ona yardım edecek bir topluluğu olmadı. Ve o, kendi kendine yardım edebileceklerden de değildi.
28:82
وَاَصْبَحَ الَّذ۪ينَ تَمَنَّوْا مَكَانَهُ بِالْاَمْسِ يَقُولُونَ وَيْكَاَنَّ اللّٰهَ يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَنْ يَشَٓاءُ مِنْ عِبَادِه۪ وَيَقْدِرُۚ لَوْلَٓا اَنْ مَنَّ اللّٰهُ عَلَيْنَا لَخَسَفَ بِنَاۜ وَيْكَاَنَّهُ لَا يُفْلِحُ الْكَافِرُونَ۟
Dün, onun yerinde olmayı dileyenler, sabahladıklarında: “Vay, demek ki Allah, kullarından dilediğinin rızkını genişletip-yaymakta ve kısıp-daraltmaktadır. Eğer Allah, bize lütfetmiş olmasaydı, bizi de şüphesiz batırırdı. Vay, demek gerçekten inkâr edenler felah bulamaz” demeye başlamışlardı.
28:83
تِلْكَ الدَّارُ الْاٰخِرَةُ نَجْعَلُهَا لِلَّذ۪ينَ لَا يُر۪يدُونَ عُلُوًّا فِي الْاَرْضِ وَلَا فَسَادًاۜ وَالْعَاقِبَةُ لِلْمُتَّق۪ينَ
İşte ahiret yurdu; Biz onu, yeryüzünde büyüklenmeyenlere ve bozgunculuk yapmak istemeyenlere (armağan) kılarız. (Güzel) Sonuç takva sahiplerinin olacaktır.
28:84
مَنْ جَٓاءَ بِالْحَسَنَةِ فَلَهُ خَيْرٌ مِنْهَاۚ وَمَنْ جَٓاءَ بِالسَّيِّئَةِ فَلَا يُجْزَى الَّذ۪ينَ عَمِلُوا السَّيِّـَٔاتِ اِلَّا مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ
(Ahirette) Kim bir iyilikle gelirse, artık onun için daha hayırlısı vardır; kim bir kötülükle gelirse, artık kötülükleri yapanlar, yalnızca yaptıklarıyla karşılık görüp (cezalandırılacaktır) .
28:85
اِنَّ الَّذ۪ي فَرَضَ عَلَيْكَ الْقُرْاٰنَ لَرَٓادُّكَ اِلٰى مَعَادٍۜ قُلْ رَبّ۪ٓي اَعْلَمُ مَنْ جَٓاءَ بِالْهُدٰى وَمَنْ هُوَ ف۪ي ضَلَالٍ مُب۪ينٍ
(Ey Resulüm) Kur’an’ı (n ahkâmını ve ahlâkını uygulamayı) sana farz kılan Allah elbette seni dönüş yerine iade edecek ve geri gönderecektir. De ki: “Rabbim, hidayetle geleni de, açıkça bir sapıklık içinde olanı da daha iyi bilmektedir.”
28:86
وَمَا كُنْتَ تَرْجُٓوا اَنْ يُلْقٰٓى اِلَيْكَ الْكِتَابُ اِلَّا رَحْمَةً مِنْ رَبِّكَ فَلَا تَكُونَنَّ ظَه۪يرًا لِلْكَافِر۪ينَۘ
(Ey Resulüm Sen bu) Kitabın (Kur’an’ın) sana (kalbine vahy ile) bırakılacağını umut edip beklemiyordun; (buna,) Rabbinden ancak bir rahmet (ve fazilet olarak kavuşturuldun) . Öyleyse sakın kâfirlere arka çıkma. (Onlardan asla korkma ve bir şey umma çünkü her şey Allah’ın elinde ve takdirindedir.)
28:87
وَلَا يَصُدُّنَّكَ عَنْ اٰيَاتِ اللّٰهِ بَعْدَ اِذْ اُنْزِلَتْ اِلَيْكَ وَادْعُ اِلٰى رَبِّكَ وَلَا تَكُونَنَّ مِنَ الْمُشْرِك۪ينَۚ
(Bu Kur’an) Sana indirildikten sonra, sakın seni Allah’ın ayetlerinden (ve hükümlerini yerine getirmekten) alıkoymalarına (fırsat tanıma) . Sen (insanları) Rabbine çağır ve sakın müşriklerden olma (ki Allah mü’minlerin yegâne sahibi ve hamisidir) .
28:88
وَلَا تَدْعُ مَعَ اللّٰهِ اِلٰهًا اٰخَرَۢ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ۠ كُلُّ شَيْءٍ هَالِكٌ اِلَّا وَجْهَهُۜ لَهُ الْحُكْمُ وَاِلَيْهِ تُرْجَعُونَ
Ve Allah ile beraber başka bir ilaha tapma. O’ndan başka ilah yoktur. O’nun yüzünden (zatından) başka her şey helak olucudur. Hüküm O’nundur ve siz O’na döndürüleceksiniz.
Yorumunuz:
Trendler
Mâide Suresi Okunuşu ve Anlamı
MTV Nedir? - MTV Nasıl Hesaplanır? - Motorlu Taşıtlar Vergisi Hakkında
Para Kazanmak İçin 6 Öneri
Teknoloji’nin Çevre Kirliliğine Etkisi
Teknolojinin Tehlikeleri - Dangers Of Technology
Vâkı’a Suresi Okunuşu ve Anlamı
Müminûn Suresi Okunuşu ve Anlamı
Nahl Suresi Okunuşu ve Anlamı
Reklam Banner
