
Nahl Suresi 16.Ayet
بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم
Rahman ve Rahim Olan Allah’ın Adıyla
16:1
اَتٰٓى اَمْرُ اللّٰهِ فَلَا تَسْتَعْجِلُوهُۜ سُبْحَانَهُ وَتَعَالٰى عَمَّا يُشْرِكُونَ
Allah’ın emri geldi, (İslam Dini kemale erdirildi; hem kâfir zalimlere hem de Mü’min mücahitlere vaad olunan şeyler yaklaşıvermektedir.) artık onda acele etmeyin. O (Allah) , şirk koştukları şeylerden münezzeh ve beridir.
16:2
يُنَزِّلُ الْمَلٰٓئِكَةَ بِالرُّوحِ مِنْ اَمْرِه۪ عَلٰى مَنْ يَشَٓاءُ مِنْ عِبَادِه۪ٓ اَنْ اَنْذِرُٓوا اَنَّهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّٓا اَنَا۬ فَاتَّقُونِ
Kullarından dilediklerine, melekleri emrinden olan ruh ile “Benden başka İlah yoktur, şu halde ancak Benden korkup-sakının”, şeklinde uyarın diye indirir.
16:3
خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ بِالْحَقِّۜ تَعَالٰى عَمَّا يُشْرِكُونَ
(Allah) Gökleri ve yeri Hak ile yarattı: O, şirk koştukları şeylerden yücedir.
16:4
خَلَقَ الْاِنْسَانَ مِنْ نُطْفَةٍ فَاِذَا هُوَ خَص۪يمٌ مُب۪ينٌ
İnsanı bir damla meniden yaratmıştır, buna rağmen o (Rabbine) açık bir hasım kesilmiştir.
16:5
وَالْاَنْعَامَ خَلَقَهَاۚ لَكُمْ ف۪يهَا دِفْءٌ وَمَنَافِعُ وَمِنْهَا تَأْكُلُونَۖ
Ve hayvanları da yarattı; sizin için onlarda ısınma (giyecek ve yakacak olarak kullanma ve daha başka) yararlar vardır ve onlardan (ürünlerinden) yemektesiniz.
16:6
وَلَكُمْ ف۪يهَا جَمَالٌ ح۪ينَ تُر۪يحُونَ وَح۪ينَ تَسْرَحُونَۖ
(Hayvanları meralara) Akşamları getirip, sabahları götürmenizde, onlar da sizin için bir güzellik (ferahlık) vesilesidir.
16:7
وَتَحْمِلُ اَثْقَالَكُمْ اِلٰى بَلَدٍ لَمْ تَكُونُوا بَالِغ۪يهِ اِلَّا بِشِقِّ الْاَنْفُسِۜ اِنَّ رَبَّكُمْ لَرَؤُ۫فٌ رَح۪يمٌۙ
(Yolculukta) Kendisine ulaşmaya (çalıştığınız yerlere varmadan bedenlerinizin) o nefislerinizin bir parçasının telef olacağı şehirlere onlar (binek hayvanları) , ağırlıklarınızı taşımaktadırlar. Şüphesiz sizin Rabbiniz şefkatli ve merhametlidir.
16:8
وَالْخَيْلَ وَالْبِغَالَ وَالْحَم۪يرَ لِتَرْكَبُوهَا وَز۪ينَةًۜ وَيَخْلُقُ مَا لَا تَعْلَمُونَ
Onlara binmeniz ve süs (lenip sevinmeniz) için atları, katırları ve merkepleri (yarattı) . Ve daha sizlerin bilmediğiniz neleri yaratacağını (arabaları, uçakları, uzay araçlarını haber vermektedir) .
16:9
وَعَلَى اللّٰهِ قَصْدُ السَّب۪يلِ وَمِنْهَا جَٓائِرٌۜ وَلَوْ شَٓاءَ لَهَدٰيكُمْ اَجْمَع۪ينَ۟
Yolu doğrultmak (adaletli nizam kurmak) Allah’a aittir, kimi (yollar) ise eğridir. Eğer o dileseydi, sizin tümünüzü elbette hidayete erdirirdi.
16:10
هُوَ الَّذ۪ٓي اَنْزَلَ مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءً لَكُمْ مِنْهُ شَرَابٌ وَمِنْهُ شَجَرٌ ف۪يهِ تُس۪يمُونَ
Sizin için gökten su indiren O’dur; içecek (leriniz) ondan (çıkmakta) , ağaç (lar) ondan (sulanmakta) dır (ki) hayvanlarınızı onda (o suyla yeşeren meralarda) otlatmaktasınız. (Bunların hepsi Allah’ın nimetleridir.)
16:11
يُنْبِتُ لَكُمْ بِهِ الزَّرْعَ وَالزَّيْتُونَ وَالنَّخ۪يلَ وَالْاَعْنَابَ وَمِنْ كُلِّ الثَّمَرَاتِۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةً لِقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ
Onunla (indirdiğimiz yağmur suyuyla) sizin için ekin, zeytin, hurmalıklar, üzümler ve meyvelerin her türlüsünden (Allah) bitirir. Şüphesiz bunda, düşünebilen bir topluluk için ayetler vardır. (Artık gafletten uyanmanız ve ibret almanız gerekir.)
16:12
وَسَخَّرَ لَكُمُ الَّيْلَ وَالنَّهَارَۙ وَالشَّمْسَ وَالْقَمَرَۜ وَالنُّجُومُ مُسَخَّرَاتٌ بِاَمْرِه۪ۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ يَعْقِلُونَۙ
Geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı (yaşamanızı sağlayacak ve ihtiyaçlarınızı karşılayacak şekilde) sizin emrinize verdi; yıldızlar da O’nun emriyle istifadenize hazır haldedir. Şüphesiz bunlar, aklını kullanabilen bir topluluk için ayetler ve ibretler içermektedir.
16:13
وَمَا ذَرَاَ لَكُمْ فِي الْاَرْضِ مُخْتَلِفًا اَلْوَانُهُۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةً لِقَوْمٍ يَذَّكَّرُونَ
Yerde sizin için üretip-türettiği çeşitli renklerdekileri (bitki ve hayvan türlerini) de (faydanıza verdi) . Şüphesiz bunlar, öğüt alıp düşünen bir topluluk için ayetler (ve hikmetler) içermektedir.
16:14
وَهُوَ الَّذ۪ي سَخَّرَ الْبَحْرَ لِتَأْكُلُوا مِنْهُ لَحْمًا طَرِيًّا وَتَسْتَخْرِجُوا مِنْهُ حِلْيَةً تَلْبَسُونَهَاۚ وَتَرَى الْفُلْكَ مَوَاخِرَ ف۪يهِ وَلِتَبْتَغُوا مِنْ فَضْلِه۪ وَلَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ
Denizi de sizin emrinize veren O’dur, ondan taze et yemektesiniz ve giyiminizde ondan süs-eşyaları (takılar) çıkarmaktasınız. Gemilerin onda (suları) yara yara akıp gittiğini görüyorsun. (Bütün bunlar) O’nun fazlından aramanız ve şükretmeniz içindir.
16:15
وَاَلْقٰى فِي الْاَرْضِ رَوَاسِيَ اَنْ تَم۪يدَ بِكُمْ وَاَنْهَارًا وَسُبُلًا لَعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَۙ
Sizi sarsıntıya uğratır diye yerde sarsılmaz dağlar bıraktı, ırmaklar ve yollar da (kıldı) . Umulur ki hidayet olunur (yolunuzu bulur) sunuz diyedir.
16:16
وَعَلَامَاتٍۜ وَبِالنَّجْمِ هُمْ يَهْتَدُونَ
Ve (Allah başka) alamet ve işaretler de (var etmiştir ki;) onlar (insanlar) “Necmi” ile (Din Yıldızı veya Resulüllah’ın izah ettiği Kur’an kurallarıile) hidayeti (Hak dini ve adalet düzenini) bulabilir. (Hem kutup yıldızı ile geceleri okyanuslarda ve çöl sahralarında yön tayinine, hem de Hz. Peygamber Efendimize ve Mehdiyet rehberliğine işarettir.) .
16:17
اَفَمَنْ يَخْلُقُ كَمَنْ لَا يَخْلُقُۜ اَفَلَا تَذَكَّرُونَ
(Her şeyi böyle yoktan) Yaratan, hiç (bir şey) yaratmayan gibi midir? Artık öğüt alıp-düşünmez misiniz?
16:18
وَاِنْ تَعُدُّوا نِعْمَةَ اللّٰهِ لَا تُحْصُوهَاۜ اِنَّ اللّٰهَ لَغَفُورٌ رَح۪يمٌ
Eğer Allah’ın nimetini saymaya kalkışacak olursanız, onu bir genelleme yaparak bile sayamazsınız; gerçekten Allah, bağışlayandır, esirgeyendir.
16:19
وَاللّٰهُ يَعْلَمُ مَا تُسِرُّونَ وَمَا تُعْلِنُونَ
(Siz, yaptıklarınızın gizli kalacağını mı sanıyorsunuz?) Oysa Allah saklı tuttuklarınızı da, açığa vurduklarınızı da bilmektedir.
16:20
وَالَّذ۪ينَ يَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ لَا يَخْلُقُونَ شَيْـًٔا وَهُمْ يُخْلَقُونَۜ
Allah’tan başka yalvarıp yakardıkları (putlar ve şahıslar) hiç bir şeyi yaratamazlar, üstelik onlar (kendileri) yaratılıp duran (aciz varlıklar ve kişilerdir).
16:21
اَمْوَاتٌ غَيْرُ اَحْيَٓاءٍۚ وَمَا يَشْعُرُونَۙ اَيَّانَ يُبْعَثُونَ۟
(Putlar ve Tağutlar onlar aslında) Ölüdürler, diri değildirler; ne zaman dirileceklerinin de şuuruna varamayan (şeylerdir) .
16:22
اِلٰهُكُمْ اِلٰهٌ وَاحِدٌۚ فَالَّذ۪ينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْاٰخِرَةِ قُلُوبُهُمْ مُنْكِرَةٌ وَهُمْ مُسْتَكْبِرُونَ
Sizin ilahınız tek bir ilahtır. (Herkesi ve her şeyi yaratan, rızası aranan, ibadet olunan, medet umulan, kulları için kanun koyan tek ve mutlak Allah’tır.) Ahirete inanmayanların kalpleri ise inkârcıdır ve onlar müstekbir (büyüklenmekte) olan (kimselerdir).
16:23
لَا جَرَمَ اَنَّ اللّٰهَ يَعْلَمُ مَا يُسِرُّونَ وَمَا يُعْلِنُونَۜ اِنَّهُ لَا يُحِبُّ الْمُسْتَكْبِر۪ينَ
Şüphesiz Allah, onların (kalplerinde) saklı tuttuklarını ve açığa vurduklarını bilir; gerçekten O, müstekbirleri (kibirli gafilleri) sevmemektedir.
16:24
وَاِذَا ق۪يلَ لَهُمْ مَاذَٓا اَنْزَلَ رَبُّكُمْۙ قَالُٓوا اَسَاط۪يرُ الْاَوَّل۪ينَۙ
Onlara (İnkârcılara) “Rabbiniz ne indirdi?” dendiğinde, “Eskilerin masalları” demektedirler.
16:25
لِيَحْمِلُٓوا اَوْزَارَهُمْ كَامِلَةً يَوْمَ الْقِيٰمَةِۙ وَمِنْ اَوْزَارِ الَّذ۪ينَ يُضِلُّونَهُمْ بِغَيْرِ عِلْمٍۜ اَلَا سَٓاءَ مَا يَزِرُونَ۟
(Bu Kur’ani hüküm ve haberleri inkar edip küçümsemeleri) Kıyamet gününde kendi günahlarının tamamını ve bilgisizce saptırdıklarının günahlarının bir kısmını yüklenmeleri için (yeterlidir). Bak, ne kötü yük yüklenirler. (Çünkü bir şeye sebep olan ve kötü çığır açan, onu işleyenler gibi vebaldedir.)
16:26
قَدْ مَكَرَ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْ فَاَتَى اللّٰهُ بُنْيَانَهُمْ مِنَ الْقَوَاعِدِ فَخَرَّ عَلَيْهِمُ السَّقْفُ مِنْ فَوْقِهِمْ وَاَتٰيهُمُ الْعَذَابُ مِنْ حَيْثُ لَا يَشْعُرُونَ
Onlardan öncekiler de (böyle) , hileli-düzenler tertiplemişlerdi de, Allah (ın azap emri) onların kurdukları yapıların temellerine geldi, böylece üstlerindeki tavan tepelerine çöküverdi, azap onlara hiç farkında ve şuurunda olmadıkları yerden gelmişti.
16:27
ثُمَّ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ يُخْز۪يهِمْ وَيَقُولُ اَيْنَ شُرَكَٓاءِيَ الَّذ۪ينَ كُنْتُمْ تُشَٓاقُّونَ ف۪يهِمْۜ قَالَ الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْعِلْمَ اِنَّ الْخِزْيَ الْيَوْمَ وَالسُّٓوءَ عَلَى الْكَافِر۪ينَۙ
Sonra (Allah) kıyamet günü onları aşağılık kılacak ve diyecek ki: “Haklarında (mü’minlere karşı) düşman kesildiğiniz ve münakaşa ettiğiniz (uydurma) ortaklarım hani nerededir?” Kendilerine ilim verilenler, diyecekler ki: “Bugün, gerçekten aşağılanma ve kötülük kâfirlerin üstünedir.”
16:28
اَلَّذ۪ينَ تَتَوَفّٰيهُمُ الْمَلٰٓئِكَةُ ظَالِم۪ٓي اَنْفُسِهِمْۖ فَاَلْقَوُا السَّلَمَ مَا كُنَّا نَعْمَلُ مِنْ سُٓوءٍۜ بَلٰٓى اِنَّ اللّٰهَ عَل۪يمٌ بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ
Kendi nefislerine zulmetmiş kimseler olarak melekler onların canlarını aldıklarında, “Biz hiç bir kötülük yapmıyorduk” diye teslimiyet ve acziyet içinde kıvranırlar. Hayır, şüphesiz Allah, sizin neler yaptığınızı bilendir (denilecektir) .
16:29
فَادْخُلُٓوا اَبْوَابَ جَهَنَّمَ خَالِد۪ينَ ف۪يهَاۜ فَلَبِئْسَ مَثْوَى الْمُتَكَبِّر۪ينَ
Öyleyse içinde ebedi kalıcılar olarak cehennemin kapılarından girin. Büyüklük taslayanların (İslam’a teslim olmayanların) konaklama yeri ne kötü ve çetindir.
16:30
وَق۪يلَ لِلَّذ۪ينَ اتَّقَوْا مَاذَٓا اَنْزَلَ رَبُّكُمْۜ قَالُوا خَيْرًاۜ لِلَّذ۪ينَ اَحْسَنُوا ف۪ي هٰذِهِ الدُّنْيَا حَسَنَةٌۜ وَلَدَارُ الْاٰخِرَةِ خَيْرٌۜ وَلَنِعْمَ دَارُ الْمُتَّق۪ينَۙ
Takva sahiplerine (küfür ve kötülükten korkup çekinenlere) : ‘Rabbiniz ne indirdi?’ dendiğinde ise, onlar (dinimizbaştan sona) ‘Hayır’ (ve hakikattır) dediler. Bu dünyada güzel davranışlarda bulunanlara güzellik vardır; ahiret yurdu ise daha hayırlıdır. Takva sahiplerinin yurdu (olan cennet) ne güzeldir. (Ve zaten muttaki Mü’minler, Allah’ın onlara indirdiği (ve ruh ekranlarına gösterdiği)her hali kendileri hakkında “hayır ve rahmet” olarak nitelendirmektedir).
16:31
جَنَّاتُ عَدْنٍ يَدْخُلُونَهَا تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ لَهُمْ ف۪يهَا مَا يَشَٓاؤُ۫نَۜ كَذٰلِكَ يَجْزِي اللّٰهُ الْمُتَّق۪ينَۙ
(İşte) Adn cennetleri; (bu mü’minler içindir) ona girerler, onun altından ırmaklar akar, içinde onların her diledikleri şey vardır. İşte Allah, takva sahiplerini böyle ödüllendirir.
16:32
اَلَّذ۪ينَ تَتَوَفّٰيهُمُ الْمَلٰٓئِكَةُ طَيِّب۪ينَۙ يَقُولُونَ سَلَامٌ عَلَيْكُمُۙ ادْخُلُوا الْجَنَّةَ بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ
“Ki melekler, onların canlarını güzellikle aldıklarında: “Selam size” derler. Yaptıklarınıza karşılık olmak üzere (buyurun) cennete girin.”
16:33
هَلْ يَنْظُرُونَ اِلَّٓا اَنْ تَأْتِيَهُمُ الْمَلٰٓئِكَةُ اَوْ يَأْتِيَ اَمْرُ رَبِّكَۜ كَذٰلِكَ فَعَلَ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْۜ وَمَا ظَلَمَهُمُ اللّٰهُ وَلٰكِنْ كَانُٓوا اَنْفُسَهُمْ يَظْلِمُونَ
(İnkârcılar ve münafıklar) Kendilerine ille de meleklerin gelmesini veya Rabbinin (başka azap) emrinin inmesini mi beklemektedir? Onlardan öncekiler de böyle yapmış (ve helak olup gitmişlerdir.) Allah onlara zulmetmedi, fakat onlar kendi nefislerine zulmetmişlerdi.
16:34
فَاَصَابَهُمْ سَيِّـَٔاتُ مَا عَمِلُوا وَحَاقَ بِهِمْ مَا كَانُوا بِه۪ يَسْتَهْزِؤُ۫نَ۟
Böylece işledikleri kötülükleri kendilerine isabet etmiş ve alaya aldıkları şey, kendilerini sarıp-kuşatıvermişti.
16:35
وَقَالَ الَّذ۪ينَ اَشْرَكُوا لَوْ شَٓاءَ اللّٰهُ مَا عَبَدْنَا مِنْ دُونِه۪ مِنْ شَيْءٍ نَحْنُ وَلَٓا اٰبَٓاؤُ۬نَا وَلَا حَرَّمْنَا مِنْ دُونِه۪ مِنْ شَيْءٍۜ كَذٰلِكَ فَعَلَ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْۚ فَهَلْ عَلَى الرُّسُلِ اِلَّا الْبَلَاغُ الْمُب۪ينُ
Şirk koşmakta olanlar: “Eğer Allah dileseydi, O’nun dışında hiç bir şeye kulluk yapmazdık, biz de, atalarımız da; ve O’nsuz hiç bir şeyi haram kılmazdık” (diyerek Allah’ı suçlamaya kalkıştı) . Onlardan öncekiler de böyle yapmıştı. Şu halde elçilere düşen apaçık bir tebliğden başkası mıdır?
16:36
وَلَقَدْ بَعَثْنَا ف۪ي كُلِّ اُمَّةٍ رَسُولًا اَنِ اعْبُدُوا اللّٰهَ وَاجْتَنِبُوا الطَّاغُوتَۚ فَمِنْهُمْ مَنْ هَدَى اللّٰهُ وَمِنْهُمْ مَنْ حَقَّتْ عَلَيْهِ الضَّلَالَةُۜ فَس۪يرُوا فِي الْاَرْضِ فَانْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُكَذِّب۪ينَ
Andolsun biz her ümmete: “Allah’a kulluk yapın ve TAĞUT’tan kaçının!” diye bir elçi gönderdik. Böylelikle onlardan kimine (gerçekleri kabullenip Hakka ve hayra yönelene) Allah hidayet verdi, onlardan kiminin üzerine (Dünya rahatı ve menfaati için Tağut’a tapınan ve şeytani odaklara kapılan kesime) ise dalalet (sapıklık) hak oldu. Nitekim yeryüzünde bir dolaşın da, peygamberleri yalanlayanların akıbetinin ne olduğunu görün (de ibret alıp toparlanın).
16:37
اِنْ تَحْرِصْ عَلٰى هُدٰيهُمْ فَاِنَّ اللّٰهَ لَا يَهْد۪ي مَنْ يُضِلُّ وَمَا لَهُمْ مِنْ نَاصِر۪ينَ
(Ey Resulüm) Sen, onların hidayet bulmalarını ne kadar hırsla istesen de, Allah, şüphesiz saptırdığına hidayet vermez, onlar için yardım edecek de bulunmamaktadır.
16:38
وَاَقْسَمُوا بِاللّٰهِ جَهْدَ اَيْمَانِهِمْۙ لَا يَبْعَثُ اللّٰهُ مَنْ يَمُوتُۜ بَلٰى وَعْدًا عَلَيْهِ حَقًّا وَلٰكِنَّ اَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَۙ
Olanca yeminleriyle: “Öleni Allah diriltmez” diye yemin ettiler. Hayır; bu, O’nun üzerinde hak olan bir vaidtir, ancak insanların çoğu bilmezler. (Cahiller ve gafillerdir.)
16:39
لِيُبَيِّنَ لَهُمُ الَّذ۪ي يَخْتَلِفُونَ ف۪يهِ وَلِيَعْلَمَ الَّذ۪ينَ كَفَرُٓوا اَنَّهُمْ كَانُوا كَاذِب۪ينَ
(Allah) Hakkında ihtilafa düştükleri şeyi onlara açıklaması ve inkârcı (ve münafıkların) kendilerinin yalancı olduklarını bilip anlaması için (onları diriltecek ve hesaba çekecektir) .
16:40
اِنَّمَا قَوْلُنَا لِشَيْءٍ اِذَٓا اَرَدْنَاهُ اَنْ نَقُولَ لَهُ كُنْ فَيَكُونُ۟
Biz bir şeyin olmasını istediğimiz zaman ona sözümüz sadece “Ol” dememizdir. O şey hemen oluverir.
16:41
وَالَّذ۪ينَ هَاجَرُوا فِي اللّٰهِ مِنْ بَعْدِ مَا ظُلِمُوا لَنُبَوِّئَنَّهُمْ فِي الدُّنْيَا حَسَنَةًۜ وَلَاَجْرُ الْاٰخِرَةِ اَكْبَرُۢ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَۙ
Zulme uğratıldıktan sonra, Allah yolunda hicret edenleri (rahatını ve menfaatini feda edip Hak nizam kurulsun diye gayret gösterenleri) dünyada şüphesiz güzel bir biçimde yerleştireceğiz (başarıya eriştireceğiz) ; ahiret karşılığı ise daha büyüktür. Keşke (insanlar bunu) bilmiş olsalardı (ve ölüm sonrasına hazırlık görselerdi).
16:42
اَلَّذ۪ينَ صَبَرُوا وَعَلٰى رَبِّهِمْ يَتَوَكَّلُونَ
(Bu kutlu sona ulaşanlar) Onlar sabredenler ve Rablerine tevekkül edenlerdir.
16:43
وَمَٓا اَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ اِلَّا رِجَالًا نُوح۪ٓي اِلَيْهِمْ فَسْـَٔلُٓوا اَهْلَ الذِّكْرِ اِنْ كُنْتُمْ لَا تَعْلَمُونَۙ
Biz senden evvel kendilerine vahyettiğimiz erkeklerden başka (dişilerden, cinnlerden, meleklerden peygamberler) göndermedik. Eğer (bir konuyu) bilmiyorsanız zikir (ilim, irfan ve Kur’an) ehline sorun (ki cevabını söylesinler).
16:44
بِالْبَيِّنَاتِ وَالزُّبُرِۜ وَاَنْزَلْنَٓا اِلَيْكَ الذِّكْرَ لِتُبَيِّنَ لِلنَّاسِ مَا نُزِّلَ اِلَيْهِمْ وَلَعَلَّهُمْ يَتَفَكَّرُونَ
(Onlar) apaçık hikmetler ve kitaplar (daki hakikatlerle cevap verirler. Ey Resulüm!) Sana da bu zikri (Kur’an’ı) indirdik ki, kendilerine gönderilen (ayetleri) insanlara açıklayasın ta ki tefekkür etsinler. (Düşünüp gerçeği görsünler.)
16:45
اَفَاَمِنَ الَّذ۪ينَ مَكَرُوا السَّيِّـَٔاتِ اَنْ يَخْسِفَ اللّٰهُ بِهِمُ الْاَرْضَ اَوْ يَأْتِيَهُمُ الْعَذَابُ مِنْ حَيْثُ لَا يَشْعُرُونَۙ
Öyle ise, sinsice ‘kötülüğü örgütleyip düzenleyenler’, Allah’ın, kendilerini yerin dibine geçirmeyeceğinden veya şuuruna varamayacakları yerden azabın gelmeyeceğinden emin midirler?
16:46
اَوْ يَأْخُذَهُمْ ف۪ي تَقَلُّبِهِمْ فَمَا هُمْ بِمُعْجِز۪ينَۙ
Ya da onlar, dönüp-dolaşmaktalarken, onları yakalayıvermesinden (mi emindirler?) Ki onlar (bu konuda Allah’ı) aciz bırakacak değildirler.
16:47
اَوْ يَأْخُذَهُمْ عَلٰى تَخَوُّفٍۜ فَاِنَّ رَبَّكُمْ لَرَؤُ۫فٌ رَح۪يمٌ
Veya ‘Allah’ın onları bir korku ve kuşku üzere iken aniden yakalamayacağından güven içinde midirler?’ (Öyle ise hemen tövbe edip Hakka dönmelidirler) . Şüphesiz Rabbiniz çok şefkatlidir, çok merhametlidir.
16:48
اَوَلَمْ يَرَوْا اِلٰى مَا خَلَقَ اللّٰهُ مِنْ شَيْءٍ يَتَفَيَّؤُ۬ا ظِلَالُهُ عَنِ الْيَم۪ينِ وَالشَّمَٓائِلِ سُجَّدًا لِلّٰهِ وَهُمْ دَاخِرُونَ
Allah’ın herhangi bir şeyden yarattığına (varlıklara) bakmıyorlar mı? Onun gölgeleri küçülerek sağdan ve soldan Allah’a secde eder vaziyette dönmektedir.
16:49
وَلِلّٰهِ يَسْجُدُ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِ مِنْ دَٓابَّةٍ وَالْمَلٰٓئِكَةُ وَهُمْ لَا يَسْتَكْبِرُونَ
Göklerde ve yerde mevcut bütün ´dabbeler´ (canlı varlıklar) ve melekler hiç büyüklenmeden Allah´a secde etmektedir.
16:50
يَخَافُونَ رَبَّهُمْ مِنْ فَوْقِهِمْ وَيَفْعَلُونَ مَا يُؤْمَرُونَ۟
(Melekler ve gerçek mü’minler) Üstlerinden (her an bir azap göndermeye kadir olan) Rablerinden korkarlar ve emrolundukları şeyi (emrolunduğu şekilde, emrolunduğu vakitte, emrolunduğu ölçüde ve gönül rızası içinde) yapma gayretindedir.
16:51
وَقَالَ اللّٰهُ لَا تَتَّخِذُٓوا اِلٰهَيْنِ اثْنَيْنِۚ اِنَّمَا هُوَ اِلٰهٌ وَاحِدٌۚ فَاِيَّايَ فَارْهَبُونِ
Allah buyurmuştur ki: ” (Sakın) iki (ve daha fazla) ilah edinmeyin: O, ancak tek bir İlahtır. Öyleyse Benden, yalnızca Benden korkun (ki böylece muttaki olursunuz). ”
16:52
وَلَهُ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَلَهُ الدّ۪ينُ وَاصِبًاۜ اَفَغَيْرَ اللّٰهِ تَتَّقُونَ
Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O’nundur. Din de daima onundur. (Kıyamete kadar yalnız onun hükmü uygulanacaktır.) Gerçek böyle iken siz halâ Allah’tan başkalarından mı korkuyorsunuz?
16:53
وَمَا بِكُمْ مِنْ نِعْمَةٍ فَمِنَ اللّٰهِ ثُمَّ اِذَا مَسَّكُمُ الضُّرُّ فَاِلَيْهِ تَجْـَٔرُونَۚ
Size ulaşan her nimet Allah’tandır. Sonra size bir sıkıntı dokunduğunda dönüp yalvaracağınız makam da yalnız O’dur.
16:54
ثُمَّ اِذَا كَشَفَ الضُّرَّ عَنْكُمْ اِذَا فَر۪يقٌ مِنْكُمْ بِرَبِّهِمْ يُشْرِكُونَۙ
5 Sonra sizden o sıkıntıyı giderdiği zaman ise, (maalesef) içinizden bir takımı Rablerine (tekrar) şirk koşup durur.
16:55
لِيَكْفُرُوا بِمَٓا اٰتَيْنَاهُمْۜ فَتَمَتَّعُوا۠ فَسَوْفَ تَعْلَمُونَ
(Bunlar) Kendilerine verdiklerimize karşı nankörlük etmek için (şirke yönelir) . Öyleyse (dünyada geçici bir süre) yararlanın, ilerde bileceksiniz.
16:56
وَيَجْعَلُونَ لِمَا لَا يَعْلَمُونَ نَص۪يبًا مِمَّا رَزَقْنَاهُمْۜ تَاللّٰهِ لَتُسْـَٔلُنَّ عَمَّا كُنْتُمْ تَفْتَرُونَ
(Cahiller) Kendilerine rızık olarak verdiklerimizden, hiç bir şey bilmeyenlere (uyduruk şefaatçilere) paylar ayırıyorlar (ve böylece Allah’ın elinden kurtulacaklarını sanıyorlar) . Andolsun Allah’a, iftira ettiklerinizden dolayı mutlaka sorguya çekileceksiniz.
16:57
وَيَجْعَلُونَ لِلّٰهِ الْبَنَاتِ سُبْحَانَهُۙ وَلَهُمْ مَا يَشْتَهُونَ
Ve Allah’a kızlar isnad ediyorlar, (haşa) O (böyle şeylerden) yücedir. Hoşlandıkları (erkek çocuklar) da kendilerine (reva görülmektedir) .
16:58
وَاِذَا بُشِّرَ اَحَدُهُمْ بِالْاُنْثٰى ظَلَّ وَجْهُهُ مُسْوَدًّا وَهُوَ كَظ۪يمٌۚ
(Cahil ve gafil insanlara) Onlardan birine kız (çocuk) müjdelendiği zaman içi öfkeyle-taşarak yüzü simsiyah kesilir.
16:59
يَتَوَارٰى مِنَ الْقَوْمِ مِنْ سُٓوءِ مَا بُشِّرَ بِه۪ۜ اَيُمْسِكُهُ عَلٰى هُونٍ اَمْ يَدُسُّهُ فِي التُّرَابِۜ اَلَا سَٓاءَ مَا يَحْكُمُونَ
Kendisine verilen müjdenin kötülüğünden dolayı topluluktan gizlenir; onu (kız çocuğunu) aşağılanarak tutacak ve (bekletecek) mi yoksa toprağa gömecek mi? (gibi bağnaz ve batıl düşünceler içinde debelenir) . Bak, verdikleri hüküm ne (kadar) kötü ve çirkindir!
16:60
لِلَّذ۪ينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْاٰخِرَةِ مَثَلُ السَّوْءِۚ وَلِلّٰهِ الْمَثَلُ الْاَعْلٰىۜ وَهُوَ الْعَز۪يزُ الْحَك۪يمُ۟
Ahirete inanmayanların ne kötü örnekleri (ve işleri) vardır, en yüce örnekler ise Allah’a aittir. O, güç sahibi olandır, hüküm ve hikmet sahibidir.
16:61
وَلَوْ يُؤَاخِذُ اللّٰهُ النَّاسَ بِظُلْمِهِمْ مَا تَرَكَ عَلَيْهَا مِنْ دَٓابَّةٍ وَلٰكِنْ يُؤَخِّرُهُمْ اِلٰٓى اَجَلٍ مُسَمًّىۚ فَاِذَا جَٓاءَ اَجَلُهُمْ لَا يَسْتَأْخِرُونَ سَاعَةً وَلَا يَسْتَقْدِمُونَ
Eğer Allah, insanları zulümleri nedeniyle (hemen) sorguya çekecek (ve cezasını verecek) olsaydı, onun üstünde (yeryüzünde) canlılardan hiçbir şey bırakmazdı; ancak onları adı konulmuş bir süreye kadar ertelemektedir. Onların ecelleri gelince ne bir saat ertelenebilirler, ne de öne alınabilirler.
16:62
وَيَجْعَلُونَ لِلّٰهِ مَا يَكْرَهُونَ وَتَصِفُ اَلْسِنَتُهُمُ الْكَذِبَ اَنَّ لَهُمُ الْحُسْنٰىۜ لَا جَرَمَ اَنَّ لَهُمُ النَّارَ وَاَنَّهُمْ مُفْرَطُونَ
Onlar, hoşlarına gitmeyen şeyleri Allah’a uygun görürler, (kendi kötülükleri için “kader kurbanıyız” derler) dilleri de, yalan (ve riyakârlıkla) en güzel olan (davranış ve başarılarının ise) ‘kendilerinin (marifet ve meziyeti) olduğunu’ ileri sürmektedirler. Hiç şüphesiz ateş onlar içindir ve hiç şüphesiz onlar, (cehennemde) öncülerdir.
16:63
تَاللّٰهِ لَقَدْ اَرْسَلْنَٓا اِلٰٓى اُمَمٍ مِنْ قَبْلِكَ فَزَيَّنَ لَهُمُ الشَّيْطَانُ اَعْمَالَهُمْ فَهُوَ وَلِيُّهُمُ الْيَوْمَ وَلَهُمْ عَذَابٌ اَل۪يمٌ
Allah’a yemin olsun ki senden önceki ümmetlere de (elçiler) gönderdik, fakat şeytan onlara yapıp ettiklerini (küfür ve kötülük amellerini) süslü göstermiştir; bugün de onların velisi o (şeytandır) ve onlar için acı bir azap var (edilmiş onları beklemektedir).
16:64
وَمَٓا اَنْزَلْنَا عَلَيْكَ الْكِتَابَ اِلَّا لِتُبَيِّنَ لَهُمُ الَّذِي اخْتَلَفُوا ف۪يهِۙ وَهُدًى وَرَحْمَةً لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ
Biz sana Kitabı indirdik ki hakkında ayrılığa düştükleri şeyi onlara beyan edip (açıklayasın ki o kitap) inanan bir topluluk için hidayet ve rahmettir.
16:65
وَاللّٰهُ اَنْزَلَ مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءً فَاَحْيَا بِهِ الْاَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَاۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةً لِقَوْمٍ يَسْمَعُونَ۟
Allah gökten su indirdi de, ölümünden sonra yeri onunla diriltti; (yararlı ve gönül okşayıcı yeşillik ve ekinleri bitirdi) söz dinleyen (ve gerçeğe kulak veren) bir topluluk için bunlar gerçekten bir ayet (ibret ve hikmet) içermektedir.
16:66
وَاِنَّ لَكُمْ فِي الْاَنْعَامِ لَعِبْرَةًۜ نُسْق۪يكُمْ مِمَّا ف۪ي بُطُونِه۪ مِنْ بَيْنِ فَرْثٍ وَدَمٍ لَبَنًا خَالِصًا سَٓائِغًا لِلشَّارِب۪ينَ
Sizin için hayvanlarda da elbette ibretler vardır, size onların karınlarındaki fers (yarı sindirilmiş gıdalar) ile kan arasından, içenlerin boğazından kolaylıkla kayan dupduru bir süt içirmekteyiz.
16:67
وَمِنْ ثَمَرَاتِ النَّخ۪يلِ وَالْاَعْنَابِ تَتَّخِذُونَ مِنْهُ سَكَرًا وَرِزْقًا حَسَنًاۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةً لِقَوْمٍ يَعْقِلُونَ
Hurmalıkların ve üzümlüklerin meyvelerinden kurdukları çardaklarda hem sarhoşluk verici içki, hem güzel bir rızık edinmektesiniz. Şüphesiz aklını kullanabilen bir topluluk için, elbette bunlar bir ayet (Allah’ın kudret ve inayetine bir delil ve işaret) tir.
16:68
وَاَوْحٰى رَبُّكَ اِلَى النَّحْلِ اَنِ اتَّخِذ۪ي مِنَ الْجِبَالِ بُيُوتًا وَمِنَ الشَّجَرِ وَمِمَّا يَعْرِشُونَۙ
Rabbin bal arısına (şifalı bal yapmak üzere) : Dağlarda, ağaçlarda ve onların kurdukları çardaklarda kendine evler edin diye vahyetti.
16:69
ثُمَّ كُل۪ي مِنْ كُلِّ الثَّمَرَاتِ فَاسْلُك۪ي سُبُلَ رَبِّكِ ذُلُلًاۜ يَخْرُجُ مِنْ بُطُونِهَا شَرَابٌ مُخْتَلِفٌ اَلْوَانُهُ ف۪يهِ شِفَٓاءٌ لِلنَّاسِۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةً لِقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ
Sonra meyvelerin tümünden ye, böylece Rabbinin sana (ilham edip) kolaylaştırdığı yollarda yürü-uçuver. (işte bunun sonucu) Onların karınlarından türlü renklerde şerbetler çıkmaktadır, onda insanlar için bir şifa (ve lezzetler) bulunmaktadır. Şüphesiz düşünen bir topluluk için gerçekten bundaki bir ayet (ve hikmet sezilip görülecektir). ”
16:70
وَاللّٰهُ خَلَقَكُمْ ثُمَّ يَتَوَفّٰيكُمْ وَمِنْكُمْ مَنْ يُرَدُّ اِلٰٓى اَرْذَلِ الْعُمُرِ لِكَيْ لَا يَعْلَمَ بَعْدَ عِلْمٍ شَيْـًٔاۜ اِنَّ اللّٰهَ عَل۪يمٌ قَد۪يرٌ۟
Allah sizi (hiç yoktan) yaratıvermişti, sonra sizi öldürecektir; sizden kimi de, (birtakım şeyleri) öğrendikten sonra artık bazı şeyleri bilmeyecek (ve hatırlamada zorluk çekecek hale gelsin) diye, ömrün en aşağı ucuna (yaşlılığa) geri çevrilir. Şüphesiz, Allah bilendir, her şeye güç yetirendir.
16:71
وَاللّٰهُ فَضَّلَ بَعْضَكُمْ عَلٰى بَعْضٍ فِي الرِّزْقِۚ فَمَا الَّذ۪ينَ فُضِّلُوا بِرَٓادّ۪ي رِزْقِهِمْ عَلٰى مَا مَلَكَتْ اَيْمَانُهُمْ فَهُمْ ف۪يهِ سَوَٓاءٌۜ اَفَبِنِعْمَةِ اللّٰهِ يَجْحَدُونَ
Allah rızıkta (zenginlik konusunda) kiminizi kiminize üstün kıldı ki; kendilerine (diğerlerinden) fazla verilenler, rızıklarını (imkânlarını) ellerinin altındakilere (aile bireylerine, hizmetçi ve işçilerine) onda eşit olacak (insanca yaşama şartlarına kavuşacak) şekilde aktarıp vermiyorlar, yoksa Allah’ın nimetlerini (ve infak emirlerini) inkâr mı ediyorlar?
16:72
وَاللّٰهُ جَعَلَ لَكُمْ مِنْ اَنْفُسِكُمْ اَزْوَاجًا وَجَعَلَ لَكُمْ مِنْ اَزْوَاجِكُمْ بَن۪ينَ وَحَفَدَةً وَرَزَقَكُمْ مِنَ الطَّيِّبَاتِۜ اَفَبِالْبَاطِلِ يُؤْمِنُونَ وَبِنِعْمَتِ اللّٰهِ هُمْ يَكْفُرُونَۙ
Allah size kendi nefislerinizden eşler yarattı ve size eşlerinizden çocuklar ve torunlar yarattı ve sizi güzel şeylerden rızıklandırdı. Şimdi onlar, (halâ) batıla mı inanıyorlar ve Allah’ın nimetini inkâra (ve isyana) mı kalkışıyorlar?
16:73
وَيَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ مَا لَا يَمْلِكُ لَهُمْ رِزْقًا مِنَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ شَيْـًٔا وَلَا يَسْتَط۪يعُونَۚ
Allah’ın dışında, kendileri için göklerden ve yerden hiç bir rızka, (nimet vermeye) hiç bir şeye malik olmayan ve buna asla güçleri yeterli bulunmayan şeylere mi tapıyorlar?
16:74
فَلَا تَضْرِبُوا لِلّٰهِ الْاَمْثَالَۜ اِنَّ اللّٰهَ يَعْلَمُ وَاَنْتُمْ لَا تَعْلَمُونَ
Artık Allah’a benzerler aramaya (bazı güç odaklarını, hâşâ O’nun misli, dengi ve şeriki gibi değerlendirip sapıtmaya) kalkışmayın. Çünkü (her şeyin hakikatini ve hikmetini) Allah bilir, siz bilmezsiniz.
16:75
ضَرَبَ اللّٰهُ مَثَلًا عَبْدًا مَمْلُوكًا لَا يَقْدِرُ عَلٰى شَيْءٍ وَمَنْ رَزَقْنَاهُ مِنَّا رِزْقًا حَسَنًا فَهُوَ يُنْفِقُ مِنْهُ سِرًّا وَجَهْرًاۜ هَلْ يَسْتَوُ۫نَۜ اَلْحَمْدُ لِلّٰهِۜ بَلْ اَكْثَرُهُمْ لَا يَعْلَمُونَ
Allah, hiçbir şeye güç yetirip beceremeyen ve başkalarının mülkünde (ve güdümünde) hareket eden (birisi) ile; kendisine tarafımızdan güzel bir rızık (çeşitli ve etkili nimet ve fazilet) verdiğimiz, böylece ondan, gizli ve açık infak eden (toplum kendisinden fayda gören) kimseyi örnek gösterdi; (şimdi) bunlar hiç eşit olur (ve aynı tutulur) mu? (Oysa Allah Adildir ve herkese hak ettiğini verecektir.) Hamd Allah’a mahsustur, fakat onların çoğu bilmezler.
16:76
وَضَرَبَ اللّٰهُ مَثَلًا رَجُلَيْنِ اَحَدُهُمَٓا اَبْكَمُ لَا يَقْدِرُ عَلٰى شَيْءٍ وَهُوَ كَلٌّ عَلٰى مَوْلٰيهُۙ اَيْنَمَا يُوَجِّهْهُ لَا يَأْتِ بِخَيْرٍۜ هَلْ يَسْتَو۪ي هُوَۙ وَمَنْ يَأْمُرُ بِالْعَدْلِۙ وَهُوَ عَلٰى صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍ۟
Allah (yine) şu örneği de verdi: İki kişi (düşünün ki) ; bunlardan birisi dilsiz (gerekeni ve gerçekleri konuşmaktan aciz) , hiçbir işe (kendi inisiyatifiyle) güç yetiremeyen (cesaret ve gayret göstermeyen çaresiz ve beceriksiz) ve her yönüyle efendisinin (zalim güçlerin ve hain çevrelerin) üzerinde (denetiminde basit ve bereketsiz bir kukla) ki, onu hangi yöne gönderse (kendi başına) bir hayır (ve yararlı hizmet üretip) getiremez! Şimdi bu (kişi) , (eline imkân ve iktidar geçince) Adaletle emreden (işlerini Hakka, hayra ve halka uygun yürüten) ve dosdoğru bir yol üzerinde (adil bir düzen istikametinde) hareket edenle, eşit olabilir mi?
16:77
وَلِلّٰهِ غَيْبُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ وَمَٓا اَمْرُ السَّاعَةِ اِلَّا كَلَمْحِ الْبَصَرِ اَوْ هُوَ اَقْرَبُۜ اِنَّ اللّٰهَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ
Göklerin ve yerin gaybı (ezeli kader programı) Allah’a aittir. Saatin (kıyametin ve öncesindeki büyük devrim ve değişimin vaktinin) emri de (Allah’a göre sadece süratli bir) göz açıp kapama gibidir. (veya bekleyin) çok daha yakın, (bir gelecektir) şüphesiz Allah, her şeye gücü yetendir.
16:78
وَاللّٰهُ اَخْرَجَكُمْ مِنْ بُطُونِ اُمَّهَاتِكُمْ لَا تَعْلَمُونَ شَيْـًٔاۙ وَجَعَلَ لَكُمُ السَّمْعَ وَالْاَبْصَارَ وَالْاَفْـِٔدَةَۙ لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ
Allah, sizi annelerinizin karnından hiçbir şey bilmezken çıkardı ve umulur ki şükredersiniz diye işitme, görme (duyularını) ve (idrak etmek için) gönüller verdi.
16:79
اَلَمْ يَرَوْا اِلَى الطَّيْرِ مُسَخَّرَاتٍ ف۪ي جَوِّ السَّمَٓاءِۜ مَا يُمْسِكُهُنَّ اِلَّا اللّٰهُۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ
(Gökyüzünde ilahi irade ve hikmetle insanlığın hizmetine musahhar kılınmış kuşları ve uçakları, bizzat havada tutan ve uçuran Allah olduğunu Kur’an şöyle haber vermektedir:) Göğün boşluğunda boyun eğdirilmiş (musahhar kılınmış) tayr ları (kuşları ve uçak cinsinden tüm araçları) görmez (ve ibretle-ilimle düşünmezler mi?) ki onları (böyle boşlukta) Allah’tan başkası tutuyor değildir. Şüphesiz, iman eden bir topluluk için bunda ayetler (İlahi kudret ve hikmetler) zahirdir (tezahür ve tecelli etmiştir).
16:80
وَاللّٰهُ جَعَلَ لَكُمْ مِنْ بُيُوتِكُمْ سَكَنًا وَجَعَلَ لَكُمْ مِنْ جُلُودِ الْاَنْعَامِ بُيُوتًا تَسْتَخِفُّونَهَا يَوْمَ ظَعْنِكُمْ وَيَوْمَ اِقَامَتِكُمْۙ وَمِنْ اَصْوَافِهَا وَاَوْبَارِهَا وَاَشْعَارِهَٓا اَثَاثًا وَمَتَاعًا اِلٰى ح۪ينٍ
Allah, size evlerinizi (içinde) “güvenlik ve huzur bulacağınız (sükûnet ve saadet) yerleri” kıldı; ve size hayvan derilerinden hem göç gününde, hem yerleşme gününde kolaylıkla taşıyabileceğiniz evler; yünlerinden, yapağılarından ve kıllarından bir zamana kadar giyimlikler-döşemelikler ve (ticaret için) bir meta yaptı.
16:81
وَاللّٰهُ جَعَلَ لَكُمْ مِمَّا خَلَقَ ظِلَالًا وَجَعَلَ لَكُمْ مِنَ الْجِبَالِ اَكْنَانًا وَجَعَلَ لَكُمْ سَرَاب۪يلَ تَق۪يكُمُ الْحَرَّ وَسَرَاب۪يلَ تَق۪يكُمْ بَأْسَكُمْۜ كَذٰلِكَ يُتِمُّ نِعْمَتَهُ عَلَيْكُمْ لَعَلَّكُمْ تُسْلِمُونَ
Allah, sizin için yarattığı şeylerden gölgeler hazırladı. Dağlarda da sizin için barınaklar-siperler kıldı, sizi sıcaktan koruyacak elbiseler, sizi savaşınızda (zorluklara karşı) koruyacak giyimlikler de var etti. İşte O, üzerinizdeki nimetini böyle tamamlamaktadır, umulur ki teslim olursunuz (diye bütün bunları yarattı).
16:82
فَاِنْ تَوَلَّوْا فَاِنَّمَا عَلَيْكَ الْبَلَاغُ الْمُب۪ينُ
(Ey Nebim) Fakat (buna rağmen) onlar (halâ) yüz çevirirlerse, (aldırma ve yolundan geri durma) sana düşen yalnızca apaçık bir tebliğdir.
16:83
يَعْرِفُونَ نِعْمَتَ اللّٰهِ ثُمَّ يُنْكِرُونَهَا وَاَكْثَرُهُمُ الْكَافِرُونَ۟
Onlar, Allah’ın nimetini biliyorlar, sonra da inkâr ediyorlar; onların çoğu inkâr edenlerdir (kadir bilmez nankörlerdir) .
16:84
وَيَوْمَ نَبْعَثُ مِنْ كُلِّ اُمَّةٍ شَه۪يدًا ثُمَّ لَا يُؤْذَنُ لِلَّذ۪ينَ كَفَرُوا وَلَا هُمْ يُسْتَعْتَبُونَ
Her ümmetten bir şahid getireceğimiz gün; (artık ondan) sonra ne inkâr edenlere (özür dilemeleri için) izin verilecek, ne (Allah’tan) hoşnutluk dilekleri kabul edilecektir.
16:85
وَاِذَا رَاَ الَّذ۪ينَ ظَلَمُوا الْعَذَابَ فَلَا يُخَفَّفُ عَنْهُمْ وَلَا هُمْ يُنْظَرُونَ
O zulmedenler, azabı gördüklerinde, onlara ne (azap) hafifletilecek, ne süre (mühlet) verilecektir.
16:86
وَاِذَا رَاَ الَّذ۪ينَ اَشْرَكُوا شُرَكَٓاءَهُمْ قَالُوا رَبَّنَا هٰٓؤُ۬لَٓاءِ شُرَكَٓاؤُ۬نَا الَّذ۪ينَ كُنَّا نَدْعُوا مِنْ دُونِكَۚ فَاَلْقَوْا اِلَيْهِمُ الْقَوْلَ اِنَّكُمْ لَكَاذِبُونَۚ
O şirk koşanlar, (ahirette) şirk koştukları (şeyleri ve kişileri) gördükleri zaman: ‘Rabbimiz, seni bırakıp bizim taptığımız ortaklarımız bunlardır’ diyeceklerdir. (Onlar da bunlara:) ‘Siz gerçekten yalan söyleyenlersiniz’ diye bu sözü kendilerine (geri çevirip) üzerlerine fırlatıvereceklerdir.
16:87
وَاَلْقَوْا اِلَى اللّٰهِ يَوْمَئِذٍۨ السَّلَمَ وَضَلَّ عَنْهُمْ مَا كَانُوا يَفْتَرُونَ
O gün (artık mecburen) Allah’a teslimiyet göstereceklerdir ve uydurdukları (yalancı ilahlar) da onlardan çekilip-uzaklaşıvermiştir.
16:88
اَلَّذ۪ينَ كَفَرُوا وَصَدُّوا عَنْ سَب۪يلِ اللّٰهِ زِدْنَاهُمْ عَذَابًا فَوْقَ الْعَذَابِ بِمَا كَانُوا يُفْسِدُونَ
İnkâr edip de (insanları) Allah’ın yolundan alıkoyanlar; biz, işledikleri bozgunculuğa karşılık, onlara azap üstüne azabı ziyadeleştireceğiz.
16:89
وَيَوْمَ نَبْعَثُ ف۪ي كُلِّ اُمَّةٍ شَه۪يدًا عَلَيْهِمْ مِنْ اَنْفُسِهِمْ وَجِئْنَا بِكَ شَه۪يدًا عَلٰى هٰٓؤُ۬لَٓاءِۜ وَنَزَّلْنَا عَلَيْكَ الْكِتَابَ تِبْيَانًا لِكُلِّ شَيْءٍ وَهُدًى وَرَحْمَةً وَبُشْرٰى لِلْمُسْلِم۪ينَ۟
Her ümmet içinde kendi nefislerinden onların üzerine bir şahid getirdiğimiz gün, (Ey Nebim) seni de onlar üzerinde bir şahid olarak getireceğiz (Baş müşahit makamına eriştireceğiz) . Biz Kitabı sana, her şeyin açıklayıcısı, Müslümanlara bir hidayet, bir rahmet ve bir müjde olarak indirdik. (Bu düşünce yapısı ile kişi, olayları cahiliye toplumunun değer ölçülerine göre değil, Kur’an’ın hükmüne göre yorumlamak mecburiyetindedir) .
16:90
اِنَّ اللّٰهَ يَأْمُرُ بِالْعَدْلِ وَالْاِحْسَانِ وَا۪يتَٓائِ ذِي الْقُرْبٰى وَيَنْهٰى عَنِ الْفَحْشَٓاءِ وَالْمُنْكَرِ وَالْبَغْيِۚ يَعِظُكُمْ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ
Şüphesiz Allah, adaleti (hakim kılmayı ve uygulamayı) , ihsanı (görevini en iyi yapmayı) , yakınlara (ihtiyaçlarını karşılayacak oranda) bakmayı emreder; çirkin hayasızlıktan (fahşadan) , kötülük ve fenalıklardan, azgınlık ve zorbalıklardan sakındırır. Umulur ki öğüt alıp düşünürsünüz diye size öğüt vermektedir.
16:91
وَاَوْفُوا بِعَهْدِ اللّٰهِ اِذَا عَاهَدْتُمْ وَلَا تَنْقُضُوا الْاَيْمَانَ بَعْدَ تَوْك۪يدِهَا وَقَدْ جَعَلْتُمُ اللّٰهَ عَلَيْكُمْ كَف۪يلًاۜ اِنَّ اللّٰهَ يَعْلَمُ مَا تَفْعَلُونَ
(İslam’a uygun olarak bir konuda) Ahidleştiğiniz zaman, Allah’ın ahdini yerine getirin, pekiştirdikten sonra yeminleri bozup çiğnemeyin; çünkü Allah’ı üzerinize kefil kılmışsınızdır. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızı bilir.
16:92
وَلَا تَكُونُوا كَالَّت۪ي نَقَضَتْ غَزْلَهَا مِنْ بَعْدِ قُوَّةٍ اَنْكَاثًاۜ تَتَّخِذُونَ اَيْمَانَكُمْ دَخَلًا بَيْنَكُمْ اَنْ تَكُونَ اُمَّةٌ هِيَ اَرْبٰى مِنْ اُمَّةٍۜ اِنَّمَا يَبْلُوكُمُ اللّٰهُ بِه۪ۜ وَلَيُبَيِّنَنَّ لَكُمْ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ مَا كُنْتُمْ ف۪يهِ تَخْتَلِفُونَ
Bir ümmet (kavim, kabile ve devlet) diğer bir ümmetten (ekonomik, askeri ve teknolojik yönden) daha güçlü ve gelişkindir diye aranızdaki yeminleri (barış ve ticaret sözleşmelerini) bozmaya yeltenmeyin. İpini kuvvetle eğirdikten sonra (tekrar dönüp) bozup-çözen (kadın) gibi olmayın! (Yeminlerinize, ahitlerinize, senet ve sözleşmelerinize riayet edin, asla hile ve hıyanete girişmeyin.) Çünkü kesinlikle Allah sizleri bütün bunlarla (İslami emir ve yasaklarla) imtihan etmektedir ve hulf ettiğiniz (haksızlık ve hırsızlığa yöneldiğiniz) durumları kıyamet günü size haber verecektir.
16:93
وَلَوْ شَٓاءَ اللّٰهُ لَجَعَلَكُمْ اُمَّةً وَاحِدَةً وَلٰكِنْ يُضِلُّ مَنْ يَشَٓاءُ وَيَهْد۪ي مَنْ يَشَٓاءُۜ وَلَتُسْـَٔلُنَّ عَمَّا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ
Eğer Allah dileseydi, sizi (aynı din ve kavim üzerindeki) tek bir ümmet kılardı; ancak (zulüm, küfür ve kötülük ehlinden) dilediğini saptırır, (iman, iyilik ve istikamet sahibi kimselerden) dilediğini hidayete erdirir. Bütün yaptıklarınızdan muhakkak sorumlu tutulacaksınız (sual edileceksiniz).
16:94
وَلَا تَتَّخِذُٓوا اَيْمَانَكُمْ دَخَلًا بَيْنَكُمْ فَتَزِلَّ قَدَمٌ بَعْدَ ثُبُوتِهَا وَتَذُوقُوا السُّٓوءَ بِمَا صَدَدْتُمْ عَنْ سَب۪يلِ اللّٰهِۚ وَلَكُمْ عَذَابٌ عَظ۪يمٌ
Yeminlerinizi kendi aranızda, bir (yolsuzluk ve ara) bozuculuk unsuru edinmeyin; sonra sapasağlam basan ayak kayar ve Allah’ın yolundan alıkoyduğunuz için kötülüğü tadarsınız. (Ayrıca) Büyük azap da sizin içindir.
16:95
وَلَا تَشْتَرُوا بِعَهْدِ اللّٰهِ ثَمَنًا قَل۪يلًاۜ اِنَّمَا عِنْدَ اللّٰهِ هُوَ خَيْرٌ لَكُمْ اِنْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ
Allah’ın ahdini (hak dava için verdiğiniz sözleri) basit dünyalık çıkarlar karşılığı satmayın. Eğer bilirseniz Allah katında olan, sizin için daha hayırlıdır (ve gereklidir).
16:96
مَا عِنْدَكُمْ يَنْفَدُ وَمَا عِنْدَ اللّٰهِ بَاقٍۜ وَلَنَجْزِيَنَّ الَّذ۪ينَ صَبَرُٓوا اَجْرَهُمْ بِاَحْسَنِ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ
(Çünkü) ; Sizin yanınızda olan (dünyalık nimet ve etiketler geçicidir) tükenir. Allah’ın katındakiler ise kalıcıdır bakidir. Sabreden (sadıkların) mükâfatını Biz, yaptıklarının en güzeliyle, muhakkak vereceğiz.
16:97
مَنْ عَمِلَ صَالِحًا مِنْ ذَكَرٍ اَوْ اُنْثٰى وَهُوَ مُؤْمِنٌ فَلَنُحْيِيَنَّهُ حَيٰوةً طَيِّبَةًۚ وَلَنَجْزِيَنَّهُمْ اَجْرَهُمْ بِاَحْسَنِ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ
Erkek ve kadın, salih amel işleyen mü’minleri, hiç şüphesiz (dünyada) güzel bir hayatla (huzur ve hürriyetle) yaşatırız ve (ahirette de) iyi hallerinin ve hizmetlerinin karşılığını en güzel biçimde öderiz.
16:98
فَاِذَا قَرَأْتَ الْقُرْاٰنَ فَاسْتَعِذْ بِاللّٰهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّج۪يمِ
Kur’an’ı okumak (onu anlamak ve hükmünü uygulamak) istediğiniz zaman lanetlenmiş şeytanların (batıl zihniyetlerin ve zalim şahsiyetlerin) şerrinden Allah’a sığının (Rabbinize güvenip dayanın) .
16:99
اِنَّهُ لَيْسَ لَهُ سُلْطَانٌ عَلَى الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَلٰى رَبِّهِمْ يَتَوَكَّلُونَ
Gerçek şu ki, iman edenler ve Rablerine tevekkül edenler üzerinde onun (şeytanın) hiç bir zorlayıcı-gücü yoktur (bunu unutmayın ve gaflete kapılmayın).
16:100
اِنَّمَا سُلْطَانُهُ عَلَى الَّذ۪ينَ يَتَوَلَّوْنَهُ وَالَّذ۪ينَ هُمْ بِه۪ مُشْرِكُونَ۟
Şeytanın tesir ve tahribatı sadece onu veli edinip kedisine uyanlar ve şeytanı Allah’a ortak koşanlar üzerindedir.
16:101
وَاِذَا بَدَّلْنَٓا اٰيَةً مَكَانَ اٰيَةٍۙ وَاللّٰهُ اَعْلَمُ بِمَا يُنَزِّلُ قَالُٓوا اِنَّمَٓا اَنْتَ مُفْتَرٍۜ بَلْ اَكْثَرُهُمْ لَا يَعْلَمُونَ
Biz bir ayeti, bir (başka) ayetin yeriyle değiştirdiğimiz (şartlara ve ihtiyaçlara göre hükmünü ertelediğimiz) zaman, ki -Allah neyi indirdiğini (ve değiştirdiğini) daha iyi bilir.- “Sen yalnızca iftira edici (ve yalan dizicisin) ” dediler. Hayır, onların çoğu bilmezler (gafil ve cahil sürüleridir).
16:102
قُلْ نَزَّلَهُ رُوحُ الْقُدُسِ مِنْ رَبِّكَ بِالْحَقِّ لِيُثَبِّتَ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَهُدًى وَبُشْرٰى لِلْمُسْلِم۪ينَ
De ki: “İman edenleri (Hakta sebatlı kılıp) sağlamlaştırmak, Müslümanlara bir müjde ve hidayet olmak üzere, onu (Kur’an’ı) hak olarak Rabbinden Ruhu’l-Kudüs indirmiştir.”
16:103
وَلَقَدْ نَعْلَمُ اَنَّهُمْ يَقُولُونَ اِنَّمَا يُعَلِّمُهُ بَشَرٌۜ لِسَانُ الَّذ۪ي يُلْحِدُونَ اِلَيْهِ اَعْجَمِيٌّ وَهٰذَا لِسَانٌ عَرَبِيٌّ مُب۪ينٌ
Andolsun ki biz, onların: “Bunu kendisine ancak bir beşer öğretmektedir” dediklerini biliyoruz. (Oysa Haktan) Saparak kendisine yöneldikleri (kimse) nin dili a’cemidir, bu ise açıkça Arapça olan bir lisandır.
16:104
اِنَّ الَّذ۪ينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِاٰيَاتِ اللّٰهِۙ لَا يَهْد۪يهِمُ اللّٰهُ وَلَهُمْ عَذَابٌ اَل۪يمٌ
Allah’ın ayetlerine (samimiyetle ve bütünüyle) inanmayanları Allah hidayete ulaştırmaz ve onlar için acı bir azap vardır.
16:105
اِنَّمَا يَفْتَرِي الْكَذِبَ الَّذ۪ينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِاٰيَاتِ اللّٰهِۚ وَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْكَاذِبُونَ
(Böylesi) Yalanı (ve iftirayı) , ancak Allah’ın ayetlerine (ve hesap gününe) inanmayanlar uydurup iftira atacaktır. İşte asıl yalancı (bozguncu ve fesatçı) olanlar bunlardır.
16:106
مَنْ كَفَرَ بِاللّٰهِ مِنْ بَعْدِ ا۪يمَانِه۪ٓ اِلَّا مَنْ اُكْرِهَ وَقَلْبُهُ مُطْمَئِنٌّ بِالْا۪يمَانِ وَلٰكِنْ مَنْ شَرَحَ بِالْكُفْرِ صَدْرًا فَعَلَيْهِمْ غَضَبٌ مِنَ اللّٰهِۚ وَلَهُمْ عَذَابٌ عَظ۪يمٌ
Kim imanından sonra Allah’a (karşı) inkâra sapıp da, -kalbi imanla tatmin bulmuş olduğu halde baskı altında zorlanan hariç- inkâra göğüs açarsa, işte onların üstünde Allah’tan bir gazap vardır ve büyük azap onlarındır.
16:107
ذٰلِكَ بِاَنَّهُمُ اسْتَحَبُّوا الْحَيٰوةَ الدُّنْيَا عَلَى الْاٰخِرَةِۙ وَاَنَّ اللّٰهَ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الْكَافِر۪ينَ
(Bu hidayet kararması) Bu, onların dünya hayatını sevip ahirete tercih etmeleri ve şüphesiz Allah’ın da inkâr ve nankörlük eden bir topluluğu hidayete erdirmemesi nedeniyledir.
16:108
اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ طَبَعَ اللّٰهُ عَلٰى قُلُوبِهِمْ وَسَمْعِهِمْ وَاَبْصَارِهِمْۚ وَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْغَافِلُونَ
Onlar, Allah’ın, kalplerini, kulaklarını ve gözlerini mühürlediği kimselerdir. Gafil olanlar onların ta kendileridir.
16:109
لَا جَرَمَ اَنَّهُمْ فِي الْاٰخِرَةِ هُمُ الْخَاسِرُونَ
Şüphesiz, onlar ahirette ziyana uğrayan kimselerdir.
16:110
ثُمَّ اِنَّ رَبَّكَ لِلَّذ۪ينَ هَاجَرُوا مِنْ بَعْدِ مَا فُتِنُوا ثُمَّ جَاهَدُوا وَصَبَرُٓواۙ اِنَّ رَبَّكَ مِنْ بَعْدِهَا لَغَفُورٌ رَح۪يمٌ۟
Sonra gerçekten Rabbin, işkenceye uğratıldıktan sonra hicret edenlerin, ardından cihad edip sabredenlerin (destekçisidir) . Şüphesiz senin Rabbin, bundan sonra da gerçekten bağışlayandır, esirgeyendir.
16:111
يَوْمَ تَأْت۪ي كُلُّ نَفْسٍ تُجَادِلُ عَنْ نَفْسِهَا وَتُوَفّٰى كُلُّ نَفْسٍ مَا عَمِلَتْ وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ
O gün, herkes kendi nefsini kurtarmak için mücadele edip çırpınır ve (zaten) herkese yaptığının karşılığı eksiksiz ödenecek, onlar zulme uğratılmayacaktır.
16:112
وَضَرَبَ اللّٰهُ مَثَلًا قَرْيَةً كَانَتْ اٰمِنَةً مُطْمَئِنَّةً يَأْت۪يهَا رِزْقُهَا رَغَدًا مِنْ كُلِّ مَكَانٍ فَكَفَرَتْ بِاَنْعُمِ اللّٰهِ فَاَذَاقَهَا اللّٰهُ لِبَاسَ الْجُوعِ وَالْخَوْفِ بِمَا كَانُوا يَصْنَعُونَ
Allah bir şehri örnek verdi: (Halkı) Güvenlik ve huzur içindeydi, rızkı da her yerden bol bol gelmekteydi; fakat Allah’ın nimetlerine nankörlük etmelerine karşılık, Allah da onlara açlık ve korku elbisesini (bela ve musibetini) tattırdı.
16:113
وَلَقَدْ جَٓاءَهُمْ رَسُولٌ مِنْهُمْ فَكَذَّبُوهُ فَاَخَذَهُمُ الْعَذَابُ وَهُمْ ظَالِمُونَ
Andolsun, onlara kendi içlerinden bir elçi gelmiş (ve gerçekleri hatırlatmıştı) fakat onu yalanladılar; böylece onlar, zulümlerine devam etmektelerken azap onları yakalamıştı.
16:114
فَكُلُوا مِمَّا رَزَقَكُمُ اللّٰهُ حَلَالًا طَيِّبًاۖ وَاشْكُرُوا نِعْمَتَ اللّٰهِ اِنْ كُنْتُمْ اِيَّاهُ تَعْبُدُونَ
Öyleyse Allah’ın sizi rızıklandırdığı şeylerden helal (ve) temiz olanlarını yiyin (için) ; eğer O’na kulluk ediyorsanız Allah’ın nimetine şükredin.
16:115
اِنَّمَا حَرَّمَ عَلَيْكُمُ الْمَيْتَةَ وَالدَّمَ وَلَحْمَ الْخِنْز۪يرِ وَمَٓا اُهِلَّ لِغَيْرِ اللّٰهِ بِه۪ۚ فَمَنِ اضْطُرَّ غَيْرَ بَاغٍ وَلَا عَادٍ فَاِنَّ اللّٰهَ غَفُورٌ رَح۪يمٌ
O, size ancak ölü leşi, kanı, domuz etini ve Allah’tan başkası adına kesilmiş olan (hayvan) ı haram kıldı. Fakat kim mecbur kalırsa, azgınlaşıp sınırı aşmamak üzere (bunlardan yiyebilir) . Çünkü gerçekten Allah, bağışlayandır, esirgeyendir.
16:116
وَلَا تَقُولُوا لِمَا تَصِفُ اَلْسِنَتُكُمُ الْكَذِبَ هٰذَا حَلَالٌ وَهٰذَا حَرَامٌ لِتَفْتَرُوا عَلَى اللّٰهِ الْكَذِبَۜ اِنَّ الَّذ۪ينَ يَفْتَرُونَ عَلَى اللّٰهِ الْكَذِبَ لَا يُفْلِحُونَۜ
Dillerinizin yalan yere nitelendirmesi dolayısıyla (kendi kafanızdan) şuna helal, buna haram demeyin. Çünkü Allah’a karşı yalan uydurmuş olursunuz. Şüphesiz Allah’a karşı yalan uyduranlar kurtuluşa ulaşamayacaktır.
16:117
مَتَاعٌ قَل۪يلٌۖ وَلَهُمْ عَذَابٌ اَل۪يمٌ
(Dini yozlaştıranlar için bu dünyada kazandıkları) Pek az bir metadır. (Ahirette ise) Onlara çok acı bir azap vardır.
16:118
وَعَلَى الَّذ۪ينَ هَادُوا حَرَّمْنَا مَا قَصَصْنَا عَلَيْكَ مِنْ قَبْلُۚ وَمَا ظَلَمْنَاهُمْ وَلٰكِنْ كَانُٓوا اَنْفُسَهُمْ يَظْلِمُونَ
Yahudi olanlara da, bundan önce sana aktardıklarımızı haram kıldık. Biz onlara zulmetmedik, ancak onlar kendi nefislerine zulmediyorlardı.
16:119
ثُمَّ اِنَّ رَبَّكَ لِلَّذ۪ينَ عَمِلُوا السُّٓوءَ بِجَهَالَةٍ ثُمَّ تَابُوا مِنْ بَعْدِ ذٰلِكَ وَاَصْلَحُٓواۙ اِنَّ رَبَّكَ مِنْ بَعْدِهَا لَغَفُورٌ رَح۪يمٌ۟
Sonra gerçekten Rabbin, cehalet sonucu kötülük işleyen, sonra bunun ardından tevbe eden ve ıslah olanlar (la beraberdir) . Şüphesiz Rabbin bundan sonra bağışlayandır, esirgeyendir.
16:120
اِنَّ اِبْرٰه۪يمَ كَانَ اُمَّةً قَانِتًا لِلّٰهِ حَن۪يفًاۜ وَلَمْ يَكُ مِنَ الْمُشْرِك۪ينَۙ
Gerçek şu ki: İbrahim (AS. tek başına) bir ümmetti; Allah’a bütünüyle ve gönülden yönelip itaat eden ( Ganit = Halis, teslimiyetli ve hizmet ehli) bir Hanif’ti (Muvahhit bir mü’mindi, mevcudu muhafaza edici değildi) Müşriklerden değildi. (Zalim düzenlere ve yöneticilere tenezzül etmemişti.)
16:121
شَاكِرًا لِاَنْعُمِهِۜ اِجْتَبٰيهُ وَهَدٰيهُ اِلٰى صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍ
(Hz. İbrahim) O’nun nimetlerine şükrediciydi. (Allah) Onu seçti ve doğru yola iletti.
16:122
وَاٰتَيْنَاهُ فِي الدُّنْيَا حَسَنَةًۜ وَاِنَّهُ فِي الْاٰخِرَةِ لَمِنَ الصَّالِح۪ينَۜ
Ve biz O’na dünyada bir güzellik verdik; şüphesiz O, ahirette de salih kimseler (mertebesindedir) .
16:123
ثُمَّ اَوْحَيْنَٓا اِلَيْكَ اَنِ اتَّبِعْ مِلَّةَ اِبْرٰه۪يمَ حَن۪يفًاۜ وَمَا كَانَ مِنَ الْمُشْرِك۪ينَ
Sonra Sana şöyle vahyettik: Dosdoğru (Hak ve hayır) yoluna yönelen İbrahim’in (temiz ve aziz) dinine uy. O hiç bir şekilde müşriklerden değildi.
16:124
اِنَّمَا جُعِلَ السَّبْتُ عَلَى الَّذ۪ينَ اخْتَلَفُوا ف۪يهِۜ وَاِنَّ رَبَّكَ لَيَحْكُمُ بَيْنَهُمْ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ ف۪يمَا كَانُوا ف۪يهِ يَخْتَلِفُونَ
Cumartesi (ibadeti) , ancak onda ihtilafa düşen (Yahudi) lere (farz) kılındı. Şüphesiz Rabbin, onların ihtilaf ettikleri şeyler hakkında kıyamet günü aralarında hükmedecektir.
16:125
اُدْعُ اِلٰى سَب۪يلِ رَبِّكَ بِالْحِكْمَةِ وَالْمَوْعِظَةِ الْحَسَنَةِ وَجَادِلْهُمْ بِالَّت۪ي هِيَ اَحْسَنُۜ اِنَّ رَبَّكَ هُوَ اَعْلَمُ بِمَنْ ضَلَّ عَنْ سَب۪يلِه۪ وَهُوَ اَعْلَمُ بِالْمُهْتَد۪ينَ
Rabbinin yoluna hikmet ve güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel şekilde mücadele et! Rabbin kendi yolundan sapanları en iyi bilendir ve o hidayete erenleri de çok iyi bilir.
16:126
وَاِنْ عَاقَبْتُمْ فَعَاقِبُوا بِمِثْلِ مَا عُوقِبْتُمْ بِه۪ۜ وَلَئِنْ صَبَرْتُمْ لَهُوَ خَيْرٌ لِلصَّابِر۪ينَ
Eğer (size hakaret ve haksızlık edenlere) ceza verecekseniz (size yapılan ezanın) misliyle karşılık verin (işte bu adalettir). Eğer sabredip (vazgeçerseniz) andolsun ki bu sabredenler için daha hayırlı (faziletlidir) .
16:127
وَاصْبِرْ وَمَا صَبْرُكَ اِلَّا بِاللّٰهِ وَلَا تَحْزَنْ عَلَيْهِمْ وَلَا تَكُ ف۪ي ضَيْقٍ مِمَّا يَمْكُرُونَ
(Hak ve hayır üzerinde) Sabret! Senin sabrında yine ancak Allah iledir. (Senden yüz çeviren ve hakarete yönelenler için) sakın üzülme ve kurdukları hileli düzenlerden dolayı telaşlanıp sıkıntıya düşme (ki bu tevekkül ve teslimiyete uygun değildir).
16:128
اِنَّ اللّٰهَ مَعَ الَّذ۪ينَ اتَّقَوْا وَالَّذ۪ينَ هُمْ مُحْسِنُونَ
Şüphesiz Allah, (kendisinden) korkup (kötülükten) sakınanlarla ve (devamlı iyilik ve) ihsan ehli olanlarla beraberdir.
Yorumunuz:
Trendler
Mâide Suresi Okunuşu ve Anlamı
MTV Nedir? - MTV Nasıl Hesaplanır? - Motorlu Taşıtlar Vergisi Hakkında
Para Kazanmak İçin 6 Öneri
Teknoloji’nin Çevre Kirliliğine Etkisi
Teknolojinin Tehlikeleri - Dangers Of Technology
Vâkı’a Suresi Okunuşu ve Anlamı
Müminûn Suresi Okunuşu ve Anlamı
Nahl Suresi Okunuşu ve Anlamı
Reklam Banner
