Webtekeşfet
  • 1
    • Yeni Bildirim
    • Duyurular
      2 Gün Önce
    • Tüm Yeni Bildirimler
  • 0
    • Gelen Mesaj
    • Tüm Yeni Mesajlar
    • Giriş Yap
Webtekeşfet
Hoş Geldiniz...


  • Ana Sayfa
  • Teknoloji
  • Sosyal Medya
  • Yemek
  • Ekonomi
  • Kadın
  • Erkek
  • İletişim
  • Gizlilik Politikası

  Gece Modu

Bizi Takip Et.

© copyright 2023

Teknoloji
Ne Araştırıyosan Webtekesfet.

* YENİ SPONSORLU REKLAM *
Anasayfa SureNeml Suresi Okunuşu ve Anlamı

Neml Suresi Okunuşu ve Anlamı

Webtekeşfet   - 11 ay önce
0 306
17 dk okuma süresi

Neml Suresi Okunuşu ve Anlamı

Neml Suresi 27.Ayet

بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم

Rahman ve Rahim Olan Allah’ın Adıyla
27:1

طٰسٓ۠ تِلْكَ اٰيَاتُ الْقُرْاٰنِ وَكِتَابٍ مُب۪ينٍۙ

Ta, sin. Bunlar Kur’an’ın ve apaçık olan kitabın ayetleridir.
27:2

هُدًى وَبُشْرٰى لِلْمُؤْمِن۪ينَۙ

(Kur’an) Mü’minler için bir hidayet ve bir müjdedir.
27:3

اَلَّذ۪ينَ يُق۪يمُونَ الصَّلٰوةَ وَيُؤْتُونَ الزَّكٰوةَ وَهُمْ بِالْاٰخِرَةِ هُمْ يُوقِنُونَ

Ki onlar, namazı dosdoğru kılıp (ikame edenler) , zekatı verenler ve onlar, ahirete kesin bilgiyle iman edenlerdir.
27:4

اِنَّ الَّذ۪ينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْاٰخِرَةِ زَيَّنَّا لَهُمْ اَعْمَالَهُمْ فَهُمْ يَعْمَهُونَۜ

Ahirete inanmayanlara gelince; biz onlara kendi yaptıkları (kötü amellerini) süslemişiz (yanlışlık ve haksızlıklarını fark etme ferasetlerini körletmişiz) dir, böylece onlar, ‘körlük içinde şaşkınca dolaşıp (debelenmektedir) ‘.
27:5

اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ لَهُمْ سُٓوءُ الْعَذَابِ وَهُمْ فِي الْاٰخِرَةِ هُمُ الْاَخْسَرُونَ

İşte bunlar; en kötü azap onlar (içindir) ve ahirette de en büyük kayba uğrayacak kimselerdir.
27:6

وَاِنَّكَ لَتُلَقَّى الْقُرْاٰنَ مِنْ لَدُنْ حَك۪يمٍ عَل۪يمٍ

Hiç şüphesiz, bu Kur’an, sana, hüküm ve hikmet sahibi olan, (ve her şeyi gerçeğiyle) bilen (Allah’ın) katından ilka edilmekte (kalbine indirilmekte) dir.
27:7

اِذْ قَالَ مُوسٰى لِاَهْلِه۪ٓ اِنّ۪ٓي اٰنَسْتُ نَارًاۜ سَاٰت۪يكُمْ مِنْهَا بِخَبَرٍ اَوْ اٰت۪يكُمْ بِشِهَابٍ قَبَسٍ لَعَلَّكُمْ تَصْطَلُونَ

Hani Musa ailesine: “Şüphesiz ben bir ateş gördüm” demişti. “Size ondan (yanında insanlar varsa) ya (hayırlı) bir haber veya ısınmanız için bir kor ateş getireceğim.”
27:8

فَلَمَّا جَٓاءَهَا نُودِيَ اَنْ بُورِكَ مَنْ فِي النَّارِ وَمَنْ حَوْلَهَاۜ وَسُبْحَانَ اللّٰهِ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ

Oraya gittiğinde, kendisine (şöyle) seslenildi: “Ateş (olarak gördüğün işaretin yerin) de olanlar da, çevresinde bulunanlar da (Hz. Musa ve tabi olanları) kutlu kılınmıştır. Alemlerin Rabbi olan Allah yücedir.”
27:9

يَا مُوسٰٓى اِنَّهُٓ اَنَا۬ اللّٰهُ الْعَز۪يزُ الْحَك۪يمُۙ

“Ey Musa, gerçekten Ben, güçlü ve üstün, hüküm ve hikmet sahibi olan Allah’ım. (Bana güvenip itaat etmen gerekli) .”
27:10

وَاَلْقِ عَصَاكَۜ فَلَمَّا رَاٰهَا تَهْتَزُّ كَاَنَّهَا جَٓانٌّ وَلّٰى مُدْبِرًا وَلَمْ يُعَقِّبْۜ يَا مُوسٰى لَا تَخَفْ اِنّ۪ي لَا يَخَافُ لَدَيَّ الْمُرْسَلُونَۗ

(Şimdi elçiliğinin ispatı olarak) “Asanı bırak (ve bak) ;” (Bıraktı ve) onun çevik bir yılan gibi hareket ettiğini görünce, geriye doğru kaçtı ve arkasına (bile) bakmadı. (Bunun üzerine kendisine şöyle vahyedildi) : “Ey Musa, korkma; şüphesiz (bunları yaptıran ve sana sahip çıkacak olan) Ben (im) ; Benim yanımda gönderilen (elçiler) korkmaz.” (Sadece Benden korkanın, başka şeylerden korkmaması gerekir.)
27:11

اِلَّا مَنْ ظَلَمَ ثُمَّ بَدَّلَ حُسْنًا بَعْدَ سُٓوءٍ فَاِنّ۪ي غَفُورٌ رَح۪يمٌ

“Ancak zulmeden başka (onlara azap vaadim kesindir. Buna rağmen her kim) ; sonra kötülüğün ardından (durumunu) iyiliğe çevirirse, artık şüphesiz Ben, bağışlayanım, esirgeyenim.”
27:12

وَاَدْخِلْ يَدَكَ ف۪ي جَيْبِكَ تَخْرُجْ بَيْضَٓاءَ مِنْ غَيْرِ سُٓوءٍ ف۪ي تِسْعِ اٰيَاتٍ اِلٰى فِرْعَوْنَ وَقَوْمِه۪ۜ اِنَّهُمْ كَانُوا قَوْمًا فَاسِق۪ينَ

“Ve elini koynuna sok, kusursuz olarak bembeyaz çıkıversin, (bu,) Firavun ve kavmine olan dokuz ayet (mucize) içinde (n biri) dir. Gerçekten onlar, fasık olan bir kavimdir.”
27:13

فَلَمَّا جَٓاءَتْهُمْ اٰيَاتُنَا مُبْصِرَةً قَالُوا هٰذَا سِحْرٌ مُب۪ينٌۚ

(Bütün mucizelerimiz) Ayetlerimiz onlara, gözler önünde sergilenmiş olarak gelince (yine) dediler ki: “Bu, apaçık olan bir büyüden ibarettir.”
27:14

وَجَحَدُوا بِهَا وَاسْتَيْقَنَتْهَٓا اَنْفُسُهُمْ ظُلْمًا وَعُلُوًّاۜ فَانْظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُفْسِد۪ينَ۟

Vicdanları (nefislerindeki fıtri duyguları) kabul ettiği halde, zulüm ve büyüklenme dolayısıyla bunları inkâr ettiler. Artık sen, bozguncuların nasıl bir sona uğratıldıklarına bir bak (ve insanlara bildir).
27:15

وَلَقَدْ اٰتَيْنَا دَاوُ۫دَ وَسُلَيْمٰنَ عِلْمًاۚ وَقَالَا الْحَمْدُ لِلّٰهِ الَّذ۪ي فَضَّلَنَا عَلٰى كَث۪يرٍ مِنْ عِبَادِهِ الْمُؤْمِن۪ينَ

Andolsun, Davud’a ve Süleyman’a (özel ileri teknoloji harikaları cinsinden) bir ilim verdik: “Bizi inanmış kullarından birçoğuna göre üstün kılan Allah’a hamd olsun” demişlerdi.
27:16

وَوَرِثَ سُلَيْمٰنُ دَاوُ۫دَ وَقَالَ يَٓا اَيُّهَا النَّاسُ عُلِّمْنَا مَنْطِقَ الطَّيْرِ وَاُو۫ت۪ينَا مِنْ كُلِّ شَيْءٍۜ اِنَّ هٰذَا لَهُوَ الْفَضْلُ الْمُب۪ينُ

Süleyman, Davud’a mirasçı oldu ve dedi ki: “Ey insanlar, bize kuşların konuşma-dili (mantıkut-tayr = sinyallerle haberleşme) öğretildi ve bize her şeyden (bol bir nimet) verildi. Gerçekten bu, apaçık bir üstünlüktür (ve Allah’ın faziletidir) .”
27:17

وَحُشِرَ لِسُلَيْمٰنَ جُنُودُهُ مِنَ الْجِنِّ وَالْاِنْسِ وَالطَّيْرِ فَهُمْ يُوزَعُونَ

Süleyman’a (hizmet için) cinnlerden, insanlardan ve kuşlardan ordular toplanmış ve bunlar (Onun emrinde ve istediği hizmete) bölükler halinde dağıtılmıştı. (Bunlar Allah’ın özel nimetleridir.)
27:18

حَتّٰٓى اِذَٓا اَتَوْا عَلٰى وَادِ النَّمْلِۙ قَالَتْ نَمْلَةٌ يَٓا اَيُّهَا النَّمْلُ ادْخُلُوا مَسَاكِنَكُمْۚ لَا يَحْطِمَنَّكُمْ سُلَيْمٰنُ وَجُنُودُهُۙ وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ

Nihayet karınca vadisine geldiklerinde, bir dişi karınca dedi ki: “Ey karınca topluluğu, kendi yuvalarınıza girin, Süleyman ve orduları, farkında olmaksızın sizi kırıp-geçmesinlerdi.”
27:19

فَتَبَسَّمَ ضَاحِكًا مِنْ قَوْلِهَا وَقَالَ رَبِّ اَوْزِعْن۪ٓي اَنْ اَشْكُرَ نِعْمَتَكَ الَّت۪ٓي اَنْعَمْتَ عَلَيَّ وَعَلٰى وَالِدَيَّ وَاَنْ اَعْمَلَ صَالِحًا تَرْضٰيهُ وَاَدْخِلْن۪ي بِرَحْمَتِكَ ف۪ي عِبَادِكَ الصَّالِح۪ينَ

(Süleyman) Bu sözü üzerine tebessüm edip gülerek: “Rabbim, bana, anne ve babama verdiğin nimete şükretmemi ve hoşnut olacağın salih amel (ler) işlemeyi ilham et ve beni rahmetinle salih kulların arasına kat” deyip (dua etmişti).
27:20

وَتَفَقَّدَ الطَّيْرَ فَقَالَ مَا لِيَ لَٓا اَرَى الْهُدْهُدَۘ اَمْ كَانَ مِنَ الْغَٓائِب۪ينَ

(Hz. Süleyman) Kuşları denetledikten sonra dedi ki: “Hüdhüd’ü neden göremiyorum, yoksa (kaçıp) kayıplara mı karıştı (ki çağırdığım halde gelmemiştir) ?”
27:21

لَاُعَذِّبَنَّهُ عَذَابًا شَد۪يدًا اَوْ لَا۬اَذْبَحَنَّهُٓ اَوْ لَيَأْتِيَنّ۪ي بِسُلْطَانٍ مُب۪ينٍ

(Bu itaatsizliğinden dolayı) “Ona gerçekten şiddetli bir azapla ceza vereceğim, ya da onu boğazlayıp (keseceğim) veya o, bana (mazeretini ispatlayacak) apaçık olan bir delil getirmelidir.”
27:22

فَمَكَثَ غَيْرَ بَع۪يدٍ فَقَالَ اَحَطْتُ بِمَا لَمْ تُحِطْ بِه۪ وَجِئْتُكَ مِنْ سَبَاٍ بِنَبَاٍ يَق۪ينٍ

Derken uzun zaman geçmeden geldi ve dedi ki: “Senin kuşatamadığın (öğrenemediğin) şeyi, ben kuşattım ve sana Saba’dan kesin bir haber getirdim”.
27:23

اِنّ۪ي وَجَدْتُ امْرَاَةً تَمْلِكُهُمْ وَاُو۫تِيَتْ مِنْ كُلِّ شَيْءٍ وَلَهَا عَرْشٌ عَظ۪يمٌ

“Gerçekten ben, onlara hükmetmekte olan bir kadın buldum ki, ona (dünyalık nimet ve faziletlerden) her şeyden (bolca) verilmiştir ve büyük bir tahtı vardır. (Güç ve saltanat sahibi bir hanımdır.) ”
27:24

وَجَدْتُهَا وَقَوْمَهَا يَسْجُدُونَ لِلشَّمْسِ مِنْ دُونِ اللّٰهِ وَزَيَّنَ لَهُمُ الشَّيْطَانُ اَعْمَالَهُمْ فَصَدَّهُمْ عَنِ السَّب۪يلِ فَهُمْ لَا يَهْتَدُونَۙ

“Onu ve kavmini, Allah’ı bırakıp da Güneş’e secde etmektelerken buldum, şeytan onlara yaptıklarını süslemiştir, böylece onları (doğru) yoldan alıkoymuştur; bundan dolayı onlar hidayet bulmuyorlar. (Hak yolu bilmiyorlar.) ”
27:25

اَلَّا يَسْجُدُوا لِلّٰهِ الَّذ۪ي يُخْرِجُ الْخَبْءَ فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَيَعْلَمُ مَا تُخْفُونَ وَمَا تُعْلِنُونَ

“Ki onlar, göklerde ve yerde saklı olanı ortaya çıkaran ve sizin gizlediklerinizi ve açığa vurduklarınızı bilen Allah’a secde etmesinler diye (aldatılıp saptırılıyorlar) .”
27:26

اَللّٰهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ رَبُّ الْعَرْشِ الْعَظ۪يمِ

(Oysa) “O Allah, O’ndan başka ilah yoktur, büyük Arş’ın (ve Kâinatın tüm katmanlarının) Rabbidir.” (Ama Sebe halkı O’nu tanımıyorlar.)
27:27

قَالَ سَنَنْظُرُ اَصَدَقْتَ اَمْ كُنْتَ مِنَ الْكَاذِب۪ينَ

(Hz. Süleyman) Hüdhüd’e: “Haydi görelim, doğru mu söylüyorsun, yoksa palavra mı atıyorsun? (dediklerini yapabilecek misin, yoksa sadece yalan söyleyen ve boşuna böbürlenenlerden misin) , seni bir deneyelim.”
27:28

اِذْهَبْ بِكِتَاب۪ي هٰذَا فَاَلْقِهْ اِلَيْهِمْ ثُمَّ تَوَلَّ عَنْهُمْ فَانْظُرْ مَاذَا يَرْجِعُونَ

” (Bunu anlamamız için) Şu mektubu götür onlara (Belkıs’ın Sarayı’na) at, sonra biraz öteye çekil ve seyret, hele bak ne yapıyorlar ve nasıl bir tepki gösteriyorlar (anlayalım) ” dedi.
27:29

قَالَتْ يَٓا اَيُّهَا الْمَلَؤُ۬ا اِنّ۪ٓي اُلْقِيَ اِلَيَّ كِتَابٌ كَر۪يمٌ

(Nihayet mektubu gören Belkıs) Danışmanlarına dedi ki: “Ey ileri gelenler! Bana çok önemli bir mektup bırakıldı.”
27:30

اِنَّهُ مِنْ سُلَيْمٰنَ وَاِنَّهُ بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِۙ

“Bu mektup Süleyman’dandır ve Rahman, Rahim olan Allah’ın adıyla (başlamakta) dır.”
27:31

اَلَّا تَعْلُوا عَلَيَّ وَأْتُون۪ي مُسْلِم۪ينَ۟

“Bana karşı büyüklük taslamayın teslim olarak gelin” (diye yazmaktadır).
27:32

قَالَتْ يَٓا اَيُّهَا الْمَلَؤُ۬ا اَفْتُون۪ي ف۪ٓي اَمْر۪يۚ مَا كُنْتُ قَاطِعَةً اَمْرًا حَتّٰى تَشْهَدُونِ

(Belkıs çevresine dönerek) “Beyler, ileri gelenler! Bu işimde bana bir fikir verin (ve yardım edin.) Biliniz ki siz yanımda olmadan (ve size danışmadan) hiç bir işi kestirip atmam (ve sizler olmadan başarıya ulaşamam) ” dedi.
27:33

قَالُوا نَحْنُ اُو۬لُوا قُوَّةٍ وَاُو۬لُوا بَأْسٍ شَد۪يدٍ وَالْاَمْرُ اِلَيْكِ فَانْظُر۪ي مَاذَا تَأْمُر۪ينَ

(Onlar dediler ki:) “Biz güçlü ve cesur insanlarız (istersen hiç çekinmeden onlara karşı çıkarız) . Ama yine de emir senindir. Bak, (düşün taşın) ne buyurursan öyle hareket ederiz.”
27:34

قَالَتْ اِنَّ الْمُلُوكَ اِذَا دَخَلُوا قَرْيَةً اَفْسَدُوهَا وَجَعَلُٓوا اَعِزَّةَ اَهْلِهَٓا اَذِلَّةًۚ وَكَذٰلِكَ يَفْعَلُونَ

(Belkıs ise) : “Muhakkak Melikler (güçlü ve galip işgalci devletler) bir ülkeye girdikleri zaman orasını ifsad edip bozguna uğratırlar. (Memleketi ve medeniyet eserlerini tarumar ederler, yakıp yıkarlar.) İzzet ve şeref sahibi ahalisini rezil ve zelil bırakırlar. Hürriyet ve haysiyetlerini, namus ve şereflerini beş paralık kılarlar. Evet işte (Düşman) olanların yapacağı budur” demişti.
27:35

وَاِنّ۪ي مُرْسِلَةٌ اِلَيْهِمْ بِهَدِيَّةٍ فَنَاظِرَةٌ بِمَ يَرْجِعُ الْمُرْسَلُونَ

(Ayrıca Belkıs: ” Savaşmaktan ve her iki tarafı zarara sokmaktansa durun) Ben onlara (Hz. Süleyman’a) bir hediye göndereyim de bakalım, Resuller (elçiler) ne ile dönecekler” diyerek (akıllıca bir teklif ve tedbir önermişti).
27:36

فَلَمَّا جَٓاءَ سُلَيْمٰنَ قَالَ اَتُمِدُّونَنِ بِمَالٍۘ فَمَٓا اٰتٰينِ‌يَ اللّٰهُ خَيْرٌ مِمَّٓا اٰتٰيكُمْۚ بَلْ اَنْتُمْ بِهَدِيَّتِكُمْ تَفْرَحُونَ

(Elçi hediyelerle) Süleyman’a geldiği zaman: “Sizler bana mal ile yardımda bulunmak (ve hak yolumdan caydırmak) mı istiyorsunuz? Allah’ın bana verdiği (yüksek ve mucizevi teknoloji ilmi) , size verdiğinden daha hayırlıdır; belki siz, (bu) hediyenizle sevinip öğünebilirsiniz (ama ben çok daha değerli manevi yardımla desteklenmişim) ” demişti.
27:37

اِرْجِعْ اِلَيْهِمْ فَلَنَأْتِيَنَّهُمْ بِجُنُودٍ لَا قِبَلَ لَهُمْ بِهَا وَلَنُخْرِجَنَّهُمْ مِنْهَٓا اَذِلَّةً وَهُمْ صَاغِرُونَ

(Artık) “Sen onlara (Yemen’deki Sana sultanlarına geri) dön (ve şunları bildir ki) , biz onlara öyle ordularla geliriz ki, onların karşı koymaları mümkün değildir ve biz onları ordan horlanmış-aşağılanmış ve küçük düşürülmüşler olarak sürüp çıkarmaya (kadirizdir) .”
27:38

قَالَ يَٓا اَيُّهَا الْمَلَؤُ۬ا اَيُّكُمْ يَأْت۪ين۪ي بِعَرْشِهَا قَبْلَ اَنْ يَأْتُون۪ي مُسْلِم۪ينَ

(Elçinin gitmesinden sonra Süleyman:) “Ey önde gelenler, onlar bana teslim olmuş (müslüman) lar olarak gelmeden önce, sizden kim onun tahtını bana getirebilir?” dedi.
27:39

قَالَ عِفْر۪يتٌ مِنَ الْجِنِّ اَنَا۬ اٰت۪يكَ بِه۪ قَبْلَ اَنْ تَقُومَ مِنْ مَقَامِكَۚ وَاِنّ۪ي عَلَيْهِ لَقَوِيٌّ اَم۪ينٌ

Cinnlerden İfrit: “Sen daha makamından kalkmadan, ben onu sana getirebilirim, ben gerçekten buna karşı kesin olarak güvenilir bir güce sahibim” yanıtını vermişti.
27:40

قَالَ الَّذ۪ي عِنْدَهُ عِلْمٌ مِنَ الْكِتَابِ اَنَا۬ اٰت۪يكَ بِه۪ قَبْلَ اَنْ يَرْتَدَّ اِلَيْكَ طَرْفُكَۜ فَلَمَّا رَاٰهُ مُسْتَقِرًّا عِنْدَهُ قَالَ هٰذَا مِنْ فَضْلِ رَبّ۪ي۠ لِيَبْلُوَن۪ٓي ءَاَشْكُرُ اَمْ اَكْفُرُۜ وَمَنْ شَكَرَ فَاِنَّمَا يَشْكُرُ لِنَفْسِه۪ۚ وَمَنْ كَفَرَ فَاِنَّ رَبّ۪ي غَنِيٌّ كَر۪يمٌ

(Ama) Kendi yanında kitaptan (mucizevi yüksek teknoloji) ilmi (ve ışınlama yeteneği) olan (ifritlerden) biri: “Ben, (gözünü açıp kapamadan) onu sana getirebilirim” demişti. Derken (Süleyman) onu (tahtı) kendi yanında durur vaziyette görünce: “Bu Rabbimin fazlındandır, O’na şükredecek miyim, yoksa nankörlük edecek miyim diye beni denemekte olduğu için (bu olağanüstü olay gerçekleşti) . Kim şükrederse, artık o kendisi için şükretmiştir, kim nankörlük ederse, gerçekten benim Rabbim Gani (hiçbir şeye ve kimseye ihtiyacı olmayan) dır, Kerim olandır” diyerek (Allah’a teşekkür etmişti).
27:41

قَالَ نَكِّرُوا لَهَا عَرْشَهَا نَنْظُرْ اَتَهْتَد۪ٓي اَمْ تَكُونُ مِنَ الَّذ۪ينَ لَا يَهْتَدُونَ

(Hz. Süleyman görevlilerine) Dedi ki: “Onun tahtını (biraz) değiştirin de, bakalım doğru olanı bulabilecek mi, yoksa tanımayıp şaşıranlardan mı olacak (bilelim) ?”
27:42

فَلَمَّا جَٓاءَتْ ق۪يلَ اَهٰكَذَا عَرْشُكِۜ قَالَتْ كَاَنَّهُ هُوَۚ وَاُو۫ت۪ينَا الْعِلْمَ مِنْ قَبْلِهَا وَكُنَّا مُسْلِم۪ينَ

Böylece (Belkıs) geldiği zaman ona: “Senin tahtın böyle mi?” denildi. (O da) : “Sanki onun tıpkısı gibi! Zaten bize ondan önce ilim verilmişti ve biz müslüman olmuştuk” (demişti) .
27:43

وَصَدَّهَا مَا كَانَتْ تَعْبُدُ مِنْ دُونِ اللّٰهِۜ اِنَّهَا كَانَتْ مِنْ قَوْمٍ كَافِر۪ينَ

(Daha önce) Allah’tan başka tapmakta olduğu şeyler O’nu (Belkıs’ı Müslüman olmaktan) alıkoymuştu. Gerçekte o, inkâr eden bir kavimdendi.
27:44

ق۪يلَ لَهَا ادْخُلِي الصَّرْحَۚ فَلَمَّا رَاَتْهُ حَسِبَتْهُ لُجَّةً وَكَشَفَتْ عَنْ سَاقَيْهَاۜ قَالَ اِنَّهُ صَرْحٌ مُمَرَّدٌ مِنْ قَوَار۪يرَۜ قَالَتْ رَبِّ اِنّ۪ي ظَلَمْتُ نَفْس۪ي وَاَسْلَمْتُ مَعَ سُلَيْمٰنَ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ۟

Ona: “Köşke gir” denildi. Onu görünce derin bir su sandı ve (eteğini çekerek) ayaklarını açtı. (Süleyman) Dedi ki: “Gerçekte bu, saydam camdan olma düzeltilmiş şeffaf bir köşk-zemindir.” (Belkıs) Dedi ki: “Rabbim, gerçekten ben kendime zulmettim; (artık) ben Süleyman’la birlikte alemlerin Rabbi olan Allah’a teslim oldum” (deyip İslam’a girmişti).
27:45

وَلَقَدْ اَرْسَلْنَٓا اِلٰى ثَمُودَ اَخَاهُمْ صَالِحًا اَنِ اعْبُدُوا اللّٰهَ فَاِذَا هُمْ فَر۪يقَانِ يَخْتَصِمُونَ

Andolsun, Biz Semud (kavmine) kardeşleri Salih’i: “Yalnızca Allah’a kulluk edin” diye (demek üzere) gönderdik. Bir de ne görsün, onlar (haset ve fesat yüzünden) birbirlerine düşman kesilmiş iki taifeydi.
27:46

قَالَ يَا قَوْمِ لِمَ تَسْتَعْجِلُونَ بِالسَّيِّئَةِ قَبْلَ الْحَسَنَةِۚ لَوْلَا تَسْتَغْفِرُونَ اللّٰهَ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ

(Hz. Salih) “Ey Kavmim; Neden iyilikten önce kötülük konusunda acele ediyorsunuz? Allah’tan bağışlanma dilemeniz gerekmez mi? Umulur ki esirgenirsiniz” demişti.
27:47

قَالُوا اطَّيَّرْنَا بِكَ وَبِمَنْ مَعَكَۜ قَالَ طَٓائِرُكُمْ عِنْدَ اللّٰهِ بَلْ اَنْتُمْ قَوْمٌ تُفْتَنُونَ

Dediler ki: “Senin ve seninle birlikte olanlar yüzünden uğursuzluğa uğradık.” Dedi ki: “Sizin uğursuzluğunuz (başınıza gelenler) Allah katında (yazılı) dır. Aslında, siz denenmekte (başınıza gelenlerle imtihana çekilmekte) olan bir kavimsiniz.”
27:48

وَكَانَ فِي الْمَد۪ينَةِ تِسْعَةُ رَهْطٍ يُفْسِدُونَ فِي الْاَرْضِ وَلَا يُصْلِحُونَ

O şehirde (Medine’de; Medeniyette ve Memlekette) DOKUZ’LU BİR ÇETE (halkı ezmek ve zulüm düzenini sürdürmek üzere fikren ve fiilen işbirliği yapan dokuz ayrı şebeke) vardı, yeryüzünde (ve ülkelerinde) bozgunculuk çıkarıyorlar ve dirlik-düzen bırakmıyorlardı.
27:49

قَالُوا تَقَاسَمُوا بِاللّٰهِ لَنُبَيِّتَنَّهُ وَاَهْلَهُ ثُمَّ لَنَقُولَنَّ لِوَلِيِّه۪ مَا شَهِدْنَا مَهْلِكَ اَهْلِه۪ وَاِنَّا لَصَادِقُونَ

(Kendi aralarında) Allah adına yemin ederek dediler ki “Gece mutlaka ona ve ailesine baskın düzenleyelim (ve hepsinin işini bitirelim) . Sonra da sahiplerine ‘ (Salih ve) ailesinin yok edilişinden hiç haberimiz yok (olup bitenleri asla görmedik) . Bizler, gerçekten doğruyu söyleyenlerdeniz’ (diye onları aldatalım ve atlatalım) .”
27:50

وَمَكَرُوا مَكْرًا وَمَكَرْنَا مَكْرًا وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ

Onlar (Müslüman’lara ve mazlumlara karşı) bir tuzak (hileli bir düzen) kurdular. Biz de, farkında olmadıkları bir tuzak kurup onları helak ettik. (Bu tuzakları onların başına geçirdik.)
27:51

فَانْظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ مَكْرِهِمْۙ اَنَّا دَمَّرْنَاهُمْ وَقَوْمَهُمْ اَجْمَع۪ينَ

Artık sen bak gör ki, bu hile rejimlerinin ve zulümlerinin sonu nasıl oldu. Biz onları ve kavimlerini toptan mahvettik.
27:52

فَتِلْكَ بُيُوتُهُمْ خَاوِيَةً بِمَا ظَلَمُواۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةً لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَ

İşte şu harabeler, zulümleri yüzünden başlarına çökmüş evleri ve şehirleridir. Şüphesiz bilenler için bunda büyük ibretler vardır.
27:53

وَاَنْجَيْنَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَكَانُوا يَتَّقُونَ

(Bunları düşünüp anlayanlar için, bir ibret ve hikmet levhası olarak bıraktık.) İman edenleri ve kötülükten sakınan kimseleri ise kurtardık. (Yani; Semud ve Hz. Salih kavminden inananları, küfür ve kötülükten kaçınanları selamete çıkardık.)
27:54

وَلُوطًا اِذْ قَالَ لِقَوْمِه۪ٓ اَتَأْتُونَ الْفَاحِشَةَ وَاَنْتُمْ تُبْصِرُونَ

Lut da; hani kavmine demişti ki: “Siz, (rezilliğini) açıkça gördüğünüz halde, (göz göre göre) yine de o çirkin utanmazlığı (halâ) yapıp işleyecek misiniz?”
27:55

اَئِنَّكُمْ لَتَأْتُونَ الرِّجَالَ شَهْوَةً مِنْ دُونِ النِّسَٓاءِۜ بَلْ اَنْتُمْ قَوْمٌ تَجْهَلُونَ

“Siz gerçekten, kadınları bırakıp ille de şehvetle erkeklere mi gideceksiniz? (Nasıl bir sapıklığa kaymışsınız) . Belli ki, siz (yaptığı haksızlık ve ahlaksızlığın acı akıbetini düşünmeyen) ve cahillik eden bir kavimsiniz.”
27:56

فَمَا كَانَ جَوَابَ قَوْمِه۪ٓ اِلَّٓا اَنْ قَالُٓوا اَخْرِجُٓوا اٰلَ لُوطٍ مِنْ قَرْيَتِكُمْۚ اِنَّهُمْ اُنَاسٌ يَتَطَهَّرُونَ

(Buna karşı azgın va ahlaksız) Kavminin cevabı ise: “Lut ailesini şehrinizden sürüp çıkarın. (Zira onlar) Temiz kalmak isteyen insanlarmış (Biz ise rezil ve çirkin işler yapanlarmışız!?) ” demekten başka (bir söz) olmamıştı.
27:57

فَاَنْجَيْنَاهُ وَاَهْلَهُٓ اِلَّا امْرَاَتَهُۘ قَدَّرْنَاهَا مِنَ الْغَابِر۪ينَ

Biz de, onu ve ailesini kurtardık, yalnızca karısı hariç (bırakıldı, çünkü) ; onu geride (azap içinde kalanlar arasında) takdir ettik (bu belaya layıktı) .
27:58

وَاَمْطَرْنَا عَلَيْهِمْ مَطَرًاۚ فَسَٓاءَ مَطَرُ الْمُنْذَر۪ينَ۟

Ve üzerlerine (çok şiddetli ve dehşetli) bir (bela) yağmur yağdırdık. İnzar olunan (ve intikam alınan) ların yağmuru ne kötü ve acıdır.
27:59

قُلِ الْحَمْدُ لِلّٰهِ وَسَلَامٌ عَلٰى عِبَادِهِ الَّذ۪ينَ اصْطَفٰىۜ آٰللّٰهُ خَيْرٌ اَمَّا يُشْرِكُونَۜ

Dedi ki: “Hamd Allah’ındır ve selam O’nun seçtiği kullarının üzerinedir. Allah mı daha hayırlıdır, yoksa onların ortak koştukları mı?”
27:60

اَمَّنْ خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ وَاَنْزَلَ لَكُمْ مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءًۚ فَاَنْبَتْنَا بِه۪ حَدَٓائِقَ ذَاتَ بَهْجَةٍۚ مَا كَانَ لَكُمْ اَنْ تُنْبِتُوا شَجَرَهَاۜ ءَاِلٰهٌ مَعَ اللّٰهِۜ بَلْ هُمْ قَوْمٌ يَعْدِلُونَۜ

(Onlar mı hayırlı) Yoksa, gökleri ve yeri yaratan ve size gökten su indiren mi? Ki onunla (o suyla) gönül alıcı bahçeler bitirdik, sizin içinse (bunların) bir ağacını (ve yaprağını bile) bitirmek mümkün değildir. Allah ile beraber başka bir ilah (edinip ona yalvarmak) mı? (Bu ne bilinçsiz bir harekettir) Hayır, onlar sapıklıkta devam eden (Allah’a denk şefaatçiler edinen ve şirke düşen) bir kavim (olmuşlardı.)
27:61

اَمَّنْ جَعَلَ الْاَرْضَ قَرَارًا وَجَعَلَ خِلَالَهَٓا اَنْهَارًا وَجَعَلَ لَهَا رَوَاسِيَ وَجَعَلَ بَيْنَ الْبَحْرَيْنِ حَاجِزًاۜ ءَاِلٰهٌ مَعَ اللّٰهِۜ بَلْ اَكْثَرُهُمْ لَا يَعْلَمُونَۜ

Ya da yeryüzünü bir karar yeri kılan, onun arasında ırmaklar var edip akıtan ve ona (yeryüzü için) sarsılmaz dağlar yaratan ve iki deniz arasında bir ara-engel (haciz) koyan mı? Allah ile beraber başka bir ilah mı? Hayır onların çoğu bilmiyorlardı.
27:62

اَمَّنْ يُج۪يبُ الْمُضْطَرَّ اِذَا دَعَاهُ وَيَكْشِفُ السُّٓوءَ وَيَجْعَلُكُمْ خُلَفَٓاءَ الْاَرْضِۜ ءَاِلٰهٌ مَعَ اللّٰهِۜ قَل۪يلًا مَا تَذَكَّرُونَۜ

Ya da sıkıntı ve ihtiyaç içinde olana, Kendisi’ne dua ettiği zaman icabet eden, kötülüğü açıp gideren ve sizi yeryüzünün halifeleri kılan mı? (daha hayırlıdır) Allah ile beraber başka bir İlah mı? (Bu nasıl bir akılsızlıktır) Ne az öğüt-alıp düşünüyorsunuz. (Bunlar her belaya müstehaktı.)
27:63

اَمَّنْ يَهْد۪يكُمْ ف۪ي ظُلُمَاتِ الْبَرِّ وَالْبَحْرِ وَمَنْ يُرْسِلُ الرِّيَاحَ بُشْرًا بَيْنَ يَدَيْ رَحْمَتِه۪ۜ ءَاِلٰهٌ مَعَ اللّٰهِۜ تَعَالَى اللّٰهُ عَمَّا يُشْرِكُونَۜ

Ya da karanın ve denizin karanlıkları içinde size yol gösteren ve rahmetinin önünde rüzgarları müjde vericiler olarak gönderen mi? (Gerçek Haktır ve hayırdır) Allah ile beraber başka bir ilah mı? (bu ne sapkınlıktır). Allah, onların şirk koştuklarından yücedir (münezzeh olandır).
27:64

اَمَّنْ يَبْدَؤُا الْخَلْقَ ثُمَّ يُع۪يدُهُ وَمَنْ يَرْزُقُكُمْ مِنَ السَّمَٓاءِ وَالْاَرْضِۜ ءَاِلٰهٌ مَعَ اللّٰهِۜ قُلْ هَاتُوا بُرْهَانَكُمْ اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَ

Ya da halkı sürekli yaratmakta olan, sonra onu iade edecek olan (düşünün ve anlayıp görün ki,kimdir yaratılışı ilkten başlatan, sonra onu sürekli yenileyip duran?) ve sizi gökten ve yerden rızıklandıran mı? (gerçek Rabbınızdır) Allah ile beraber başka bir ilah mı? (bu ne imansızlıktır). De ki: “Eğer doğru söylüyor iseniz, kesin-kanıt (burhan) ınızı getirin (de görelim). ”
27:65

قُلْ لَا يَعْلَمُ مَنْ فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ الْغَيْبَ اِلَّا اللّٰهُۜ وَمَا يَشْعُرُونَ اَيَّانَ يُبْعَثُونَ

De ki: “Göklerde ve yerde gaybı Allah’tan başka kimse bilmez. Onlar ne zaman (öleceklerinin sonra) dirileceklerinin şuurunda bile değildirler.” (Çevrelerine, ‘Allah tarafından seçildiklerini ve görevlendirildiklerini’ ima eden bazı kimselerin, her gün bir sürü yalanları ve yanılgıları ortaya çıkmasına rağmen, halâ peşlerinden gidilmektedir.)
27:66

بَلِ ادَّارَكَ عِلْمُهُمْ فِي الْاٰخِرَةِ۠ بَلْ هُمْ ف۪ي شَكٍّ مِنْهَا۠ بَلْ هُمْ مِنْهَا عَمُونَ۟

Hayır, onların ahiret konusundaki bilgileri “ard arda toplanıp pekiştirilen (sürekli tekrarlanıp işitildiğinden, iman edildiği zannedilen bir takım tahmin ve tahayyülden ibarettir) ,” belki, onlar bundan (ahirete gerçekten inanma ve ona göre davranma duygusundan) bir şüphe içindedirler; hayır, (aslında) onlar bundan (ahirette hesap verme şuurundan) yana kördürler.
27:67

وَقَالَ الَّذ۪ينَ كَفَرُٓوا ءَاِذَا كُنَّا تُرَابًا وَاٰبَٓاؤُ۬نَٓا اَئِنَّا لَمُخْرَجُونَ

İnkâr edenler dedi ki: “biz ve atalarımız toprak olduktan sonra mı, gerçekten biz mi dirilip (huzura ve hesaba) çıkartılacakmışız?” (Bunlar saçma şeylerdir) .
27:68

لَقَدْ وُعِدْنَا هٰذَا نَحْنُ وَاٰبَٓاؤُ۬نَا مِنْ قَبْلُۙ اِنْ هٰذَٓا اِلَّٓا اَسَاط۪يرُ الْاَوَّل۪ينَ

“Gerçek şu ki, bu (azap ve dirilme tehdidi) , bize ve daha önce atalarımıza (yapılmış boş) vaatlerdir. Bu, olsa olsa geçmişlerin uydurma masallarından başkası değildir.”
27:69

قُلْ س۪يرُوا فِي الْاَرْضِ فَانْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُجْرِم۪ينَ

(Ey Resulüm; inkârcılara) De ki: “Yeryüzünde gezip dolaşın da, (viran olmuş kalıntılarında) suçlu-günahkarların nasıl bir sona uğradıklarını (ibretle) seyredin.”
27:70

وَلَا تَحْزَنْ عَلَيْهِمْ وَلَا تَكُنْ ف۪ي ضَيْقٍ مِمَّا يَمْكُرُونَ

(Ey Resulüm) onların yaptıklarına karşı üzülme ve sakın kurdukları hile ve tuzaklardan dolayı da (gönlünü ümitsizliğe ve) sıkıntıya düşürme.
27:71

وَيَقُولُونَ مَتٰى هٰذَا الْوَعْدُ اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَ

(Kâfirler) Derler ki: “Eğer doğruyu söylüyor iseniz, bu va’dolunan (azap) ne zaman (gelecek, bunlar boş tehditlerdir) ?”
27:72

قُلْ عَسٰٓى اَنْ يَكُونَ رَدِفَ لَكُمْ بَعْضُ الَّذ۪ي تَسْتَعْجِلُونَ

(Onlara) Deki: “Belki de acele ettiğiniz (azabın) bir kısmı arkanıza takılmıştır (ve yakında size ulaşacaktır, bekleyin). ”
27:73

وَاِنَّ رَبَّكَ لَذُو فَضْلٍ عَلَى النَّاسِ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَهُمْ لَا يَشْكُرُونَ

(Belki tövbe edersiniz ve vazgeçersiniz diye Allah erteliyor.) Zira Rabbin lütuf ve merhamet sahibidir, ama insanların çoğu şükretmezler (ve fırsatların kıymetini bilmezlerdir).
27:74

وَاِنَّ رَبَّكَ لَيَعْلَمُ مَا تُكِنُّ صُدُورُهُمْ وَمَا يُعْلِنُونَ

Ve şüphesiz, senin Rabbin, sinelerinin gizli tuttuklarını da ve açığa vurduklarını da kesin olarak bilmektedir (ve kaydetmektedir).
27:75

وَمَا مِنْ غَٓائِبَةٍ فِي السَّمَٓاءِ وَالْاَرْضِ اِلَّا ف۪ي كِتَابٍ مُب۪ينٍ

Gökte ve yerde (sizin gördüklerinizin dışında) gizli olan hiç bir şey yoktur ki, apaçık olan bir kitapta (Levh-i Mahfuz’da) olmasın.
27:76

اِنَّ هٰذَا الْقُرْاٰنَ يَقُصُّ عَلٰى بَن۪ٓي اِسْرَٓاء۪يلَ اَكْثَرَ الَّذ۪ي هُمْ ف۪يهِ يَخْتَلِفُونَ

Gerçek şu ki, bu Kur’an, İsrailoğullarına hakkında ayrılığa düştükleri şeylerin birçoğunu aktarıp anlatmaktadır.
27:77

وَاِنَّهُ لَهُدًى وَرَحْمَةٌ لِلْمُؤْمِن۪ينَ

Doğrusu Kur’an mü’minlere rahmet ve hidayet (rehberidir.)
27:78

اِنَّ رَبَّكَ يَقْض۪ي بَيْنَهُمْ بِحُكْمِه۪ۚ وَهُوَ الْعَز۪يزُ الْعَل۪يمُۚ

Şüphesiz senin Rabbin, onların arasında kendi hükmünü verecektir (kararı adildir) . O, güçlü ve üstün olandır, (her şeyi hakkıyla) bilendir (ve ona göre değerlendirendir).
27:79

فَتَوَكَّلْ عَلَى اللّٰهِۜ اِنَّكَ عَلَى الْحَقِّ الْمُب۪ينِ

(Öyle ise) Sen, artık Allah’a tevekkül et; çünkü sen apaçık olan hak üzerinde (bulunmakta) sın.
27:80

اِنَّكَ لَا تُسْمِعُ الْمَوْتٰى وَلَا تُسْمِعُ الصُّمَّ الدُّعَٓاءَ اِذَا وَلَّوْا مُدْبِر۪ينَ

Çünkü gerçekten sen, ölülere (söz) dinletemezsin ve arkasını dönüp kaçan sağırlara da çağrıyı işittiremezsin.
27:81

وَمَٓا اَنْتَ بِهَادِي الْعُمْيِ عَنْ ضَلَالَتِهِمْۜ اِنْ تُسْمِعُ اِلَّا مَنْ يُؤْمِنُ بِاٰيَاتِنَا فَهُمْ مُسْلِمُونَ

Ve sen körleri düştükleri sapıklıktan çekip hidayete erdirici değilsin; sen ancak, ayetlerimize iman edenlere (söz) dinletebilirsin, işte Müslüman olanlar bu kimselerdir.
27:82

وَاِذَا وَقَعَ الْقَوْلُ عَلَيْهِمْ اَخْرَجْنَا لَهُمْ دَٓابَّةً مِنَ الْاَرْضِ تُكَلِّمُهُمْۙ اَنَّ النَّاسَ كَانُوا بِاٰيَاتِنَا لَا يُوقِنُونَ۟

O söylenen söz sabit olacağı (gerçekleşip yaşanacağı) zaman (yani kıyamet öncesinde) , onlar için yerden bir (Dabbe) canlı çıkarırız. O da İnsanlara, Allah´ın ayetlerini ve hikmetlerini iman edip anlayamadıklarını söyleyecektir.
27:83

وَيَوْمَ نَحْشُرُ مِنْ كُلِّ اُمَّةٍ فَوْجًا مِمَّنْ يُكَذِّبُ بِاٰيَاتِنَا فَهُمْ يُوزَعُونَ

Ve her ümmetten ayetlerimizi yalanlayan bir grubu toplayacağımız gün, artık onlar “tutuklanıp (azap yerine) dağıtılıvereceklerdir.”
27:84

حَتّٰٓى اِذَا جَٓاؤُ۫ قَالَ اَكَذَّبْتُمْ بِاٰيَات۪ي وَلَمْ تُح۪يطُوا بِهَا عِلْمًا اَمَّاذَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ

Nihayet geldikleri zaman, (Allah onlara) : “Siz benim ayetlerimi, bilgi bakımından kavramadığınız halde (hikmet ve hakikatini anlamaya çalışmadığınız ve Kur’an üzerinde yoğunlaşmadığınız için) yalanladınız (değil) mi? Yahut (söyleyin) , o yaptığınız neydi?” diye (sual edecektir).
27:85

وَوَقَعَ الْقَوْلُ عَلَيْهِمْ بِمَا ظَلَمُوا فَهُمْ لَا يَنْطِقُونَ

(Böylece küfretmelerine ve) Zulmetmelerine karşılık, söz, kendi aleyhlerine gelmiş bulunmaktadır, (bütün kötü niyetleri ve çirkin amelleri ortaya çıktığından) artık (yalan) konuşamayacak (ve kendilerini savunamayacak) lardır.
27:86

اَلَمْ يَرَوْا اَنَّا جَعَلْنَا الَّيْلَ لِيَسْكُنُوا ف۪يهِ وَالنَّهَارَ مُبْصِرًاۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ

(İbretle ve dikkatle bakıp) Görmediler mi, biz geceyi onda sükun bulmaları için, gündüzü de aydınlık (la görsünler) diye yarattık. Şüphesiz, iman eden bir kavim için bunda ayetler vardır.
27:87

وَيَوْمَ يُنْفَخُ فِي الصُّورِ فَفَزِعَ مَنْ فِي السَّمٰوَاتِ وَمَنْ فِي الْاَرْضِ اِلَّا مَنْ شَٓاءَ اللّٰهُۜ وَكُلٌّ اَتَوْهُ دَاخِر۪ينَ

Sur’a üfürüleceği gün, Allah’ın dilediği kimseler dışında, göklerde ve yerde olan herkes artık korkuya kapılmıştır ve her biri “boyun bükmüş” olarak O’na gelip (hesap vermek için huzuruna toplanmıştır) .
27:88

وَتَرَى الْجِبَالَ تَحْسَبُهَا جَامِدَةً وَهِيَ تَمُرُّ مَرَّ السَّحَابِۜ صُنْعَ اللّٰهِ الَّذ۪ٓي اَتْقَنَ كُلَّ شَيْءٍۜ اِنَّهُ خَب۪يرٌ بِمَا تَفْعَلُونَ

Dağları görürsün de, donmuş (yerinde sabit durur) sanırsın; oysa onlar bulutların sürüklenmesi gibi sürüklenip (süratle geçmekte, yani dünya sürekli dönmektedir) . Her şeyi “sapasağlam ve yerli yerinde yapan” Allah’ın sanatı (yapısı) dır (bu) . Şüphesiz O, işlediklerinizden haberdardır.
27:89

مَنْ جَٓاءَ بِالْحَسَنَةِ فَلَهُ خَيْرٌ مِنْهَاۚ وَهُمْ مِنْ فَزَعٍ يَوْمَئِذٍ اٰمِنُونَ

Kim bir iyilikle gelirse, artık kendisine daha hayırlısı vardır ve onlar, o günün korkusuna karşı güvenlik içindedir.
27:90

وَمَنْ جَٓاءَ بِالسَّيِّئَةِ فَكُبَّتْ وُجُوهُهُمْ فِي النَّارِۜ هَلْ تُجْزَوْنَ اِلَّا مَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ

Kim bir kötülükle gelirse, artık onlar da ateşe yüzükoyun atılır (ve onlara:) “Yaptıklarınızdan başkasıyla mı cezalandırılıyorsunuz? (Sizler ancak yaptığınız kötülüklerin karşılığını çekiyorsunuz” denecektir.)
27:91

اِنَّمَٓا اُمِرْتُ اَنْ اَعْبُدَ رَبَّ هٰذِهِ الْبَلْدَةِ الَّذ۪ي حَرَّمَهَا وَلَهُ كُلُّ شَيْءٍۘ وَاُمِرْتُ اَنْ اَكُونَ مِنَ الْمُسْلِم۪ينَۙ

(De ki:) “Ben, ancak bu şehrin Rabbine ibadet etmekle emrolundum ki, O, burasını kutlu ve saygıdeğer kıldı. Her şey O’nundur. Ve (ben her konuda ve her konumda mutlaka) müslümanlardan (taraf) olmakla emrolundum.” (Hiçbir konuda kendi kafamdan ve nefsü hevamdan hareket etmedim.)
27:92

وَاَنْ اَتْلُوَ۬ا الْقُرْاٰنَۚ فَمَنِ اهْتَدٰى فَاِنَّمَا يَهْتَد۪ي لِنَفْسِه۪ۚ وَمَنْ ضَلَّ فَقُلْ اِنَّمَٓا اَنَا۬ مِنَ الْمُنْذِر۪ينَ

“Ve Kur’an’ı okumakla (anlamak ve uygulamakla) da (emrolundum) .” Artık kim hidayete gelirse, kendi nefsi için hidayete gelmiştir; kim sapacak olursa, de ki: “Ben sadece uyarıcılardan biriyim.”
27:93

وَقُلِ الْحَمْدُ لِلّٰهِ سَيُر۪يكُمْ اٰيَاتِه۪ فَتَعْرِفُونَهَاۜ وَمَا رَبُّكَ بِغَافِلٍ عَمَّا تَعْمَلُونَ

Ve de ki: “Allah’a hamdolsun, O size (yakında) ayetlerini gösterecektir, (va’dettiklerini gerçekleştirecektir) , siz de onları tanıyıp bileceksiniz.” Senin Rabbin, yaptıklarınızdan gafil değildir.


Bu içeriğe emoji ile tepki ver!
Beğen
Beğenme
Kahkaha
Kalp
Üzgün
Kızgın
0
0
0
0
0
0

Yorumunuz:
Yorumunuz minimum 15 karakter olmalıdır. 0 / 416 Karakterden fazla olmamalıdır.
Bu konuya hiç yorum yapılmadı. İlk yorum sizden olsun.
Trendler
Kasas Suresi Okunuşu ve Anlamı
Mâide Suresi Okunuşu ve Anlamı
MTV Nedir? - MTV Nasıl Hesaplanır? - Motorlu Taşıtlar Vergisi Hakkında
Para Kazanmak İçin 6 Öneri
Teknoloji’nin Çevre Kirliliğine Etkisi
Teknolojinin Tehlikeleri - Dangers Of Technology
Vâkı’a Suresi Okunuşu ve Anlamı
Müminûn Suresi Okunuşu ve Anlamı
Nahl Suresi Okunuşu ve Anlamı
Reklam Banner
User Image