Webtekeşfet
  • 1
    • Yeni Bildirim
    • Duyurular
      2 Gün Önce
    • Tüm Yeni Bildirimler
  • 0
    • Gelen Mesaj
    • Tüm Yeni Mesajlar
    • Giriş Yap
Webtekeşfet
Hoş Geldiniz...


  • Ana Sayfa
  • Teknoloji
  • Sosyal Medya
  • Yemek
  • Ekonomi
  • Kadın
  • Erkek
  • İletişim
  • Gizlilik Politikası

  Gece Modu

Bizi Takip Et.

© copyright 2023

Teknoloji
Ne Araştırıyosan Webtekesfet.

* YENİ SPONSORLU REKLAM *
Anasayfa SureŞu’arâ Suresi Okunuşu ve Anlamı

Şu’arâ Suresi Okunuşu ve Anlamı

Webtekeşfet   - 11 ay önce
0 278
22 dk okuma süresi

Şu’arâ Suresi Okunuşu ve Anlamı

Şu’arâ Suresi 26.Ayet

بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم

Rahman ve Rahim Olan Allah’ın Adıyla
26:1

طٰسٓمٓۜ

Ta, Sin, Mim. (Allah ve Resulü arasında birer şifredir ve gizemli hikmet formüllerini içerebilir)
26:2

تِلْكَ اٰيَاتُ الْكِتَابِ الْمُب۪ينِ

Bunlar, apaçık olan Kitabın ayetleridir.
26:3

لَعَلَّكَ بَاخِعٌ نَفْسَكَ اَلَّا يَكُونُوا مُؤْمِن۪ينَ

(Ey Resulüm) Onlar mü’min olmayacaklar (ve çağrına uymayacaklar) diye neredeyse kendini kahredeceksin (öyle mi?)
26:4

اِنْ نَشَأْ نُنَزِّلْ عَلَيْهِمْ مِنَ السَّمَٓاءِ اٰيَةً فَظَلَّتْ اَعْنَاقُهُمْ لَهَا خَاضِع۪ينَ

(Oysa) Dilersek, onların üzerine gökten bir ayet (mucize) indiririz de, ona boyunları eğilmiş (olarak) kalıverir.
26:5

وَمَا يَأْت۪يهِمْ مِنْ ذِكْرٍ مِنَ الرَّحْمٰنِ مُحْدَثٍ اِلَّا كَانُوا عَنْهُ مُعْرِض۪ينَ

(İnkârcılara ve şeytanlaşmış insanlara) Onlara Rahman (olan Allah) dan yeni bir uyarı gelmeyiversin, hiç tartışmasız ondan yüz çevrilmektedir.
26:6

فَقَدْ كَذَّبُوا فَسَيَأْت۪يهِمْ اَنْبٰٓؤُ۬ا مَا كَانُوا بِه۪ يَسْتَهْزِؤُ۫نَ

Gerçekten (onlar elçilerini ve getirdiklerini) yalanladılar; fakat, alay konusu yaptıkları şeyin haberi kendilerine pek yakında gelecektir.
26:7

اَوَلَمْ يَرَوْا اِلَى الْاَرْضِ كَمْ اَنْبَتْنَا ف۪يهَا مِنْ كُلِّ زَوْجٍ كَر۪يمٍ

(İbretle) bir bakmadılar mı ki, yeryüzünde biz onda her güzel (kerim) çiftten nice ürünler bitirmişizdir. (Bitkilerin polen yapıları (çiçek tozları) içindeki erkek ve dişi hücrelerin; rüzgârlarla veya böceklerin taşımasıyla döllenip meyveye durduklarını, Kur’an’ı Kerim modern bilimin keşfinden 12 asır önce haber vermektedir.)
26:8

اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةًۜ وَمَا كَانَ اَكْثَرُهُمْ مُؤْمِن۪ينَ

Şüphesiz, bunda bir ayet vardır; ancak onların çoğu mü’min (iman edici) değildirler.
26:9

وَاِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَز۪يزُ الرَّح۪يمُ۟

Şüphesiz, senin Rabbin, gerçekten O, üstün ve güçlüdür, merhamet sahibidir.
26:10

وَاِذْ نَادٰى رَبُّكَ مُوسٰٓى اَنِ ائْتِ الْقَوْمَ الظَّالِم۪ينَۙ

Hani senin Rabbin, Musa’ya seslenmişti: “Zulmetmekte olan kavme git (ve gerçeği bildir) ;”
26:11

قَوْمَ فِرْعَوْنَۜ اَلَا يَتَّقُونَ

O Firavun’un kavmine, ki elbette (küfürden ve zulümden uzaklaşıp) Allah’tan korkarak (kötülükten sakınmanın vakti gelmiştir.)
26:12

قَالَ رَبِّ اِنّ۪ٓي اَخَافُ اَنْ يُكَذِّبُونِۜ

(Hz. Musa) : “Rabbim, gerçekten Ben, onların beni yalanlamalarından korkuyorum.”
26:13

وَيَض۪يقُ صَدْر۪ي وَلَا يَنْطَلِقُ لِسَان۪ي فَاَرْسِلْ اِلٰى هٰرُونَ

“Göğsüm sıkışıyor, dilim dönmüyor; bundan dolayı (kardeşim) Harun’a da (elçilik görevini bildirmesi için Cibril’i) gönder (ki bana yardımcı olsun) ” demişti.
26:14

وَلَهُمْ عَلَيَّ ذَنْبٌ فَاَخَافُ اَنْ يَقْتُلُونِۚ

(Ayrıca: “Ya Rabbi) Onlara (Firavun kavmine) karşı (istemeden sebebiyet verdiğim bir kişiyi öldürme) suçum var. Bundan dolayı beni katletmelerinden korkuyorum” (diye özür belirtmişti).
26:15

قَالَ كَلَّاۚ فَاذْهَبَا بِاٰيَاتِنَٓا اِنَّا مَعَكُمْ مُسْتَمِعُونَ

(Allah ise) “Hayır (Korkmayın) ikiniz de ayetlerimle gidin, şüphesiz Biz (kudret ve nusretimizle, hıfzu himayemizle) sizinle beraberiz ve (her şeyi) işitmekteyiz” buyurup (kendilerini teselli etmişti) .
26:16

فَأْتِيَا فِرْعَوْنَ فَقُولَٓا اِنَّا رَسُولُ رَبِّ الْعَالَم۪ينَۙ

” (Görevinizi ertelemeden, hemen) Gecikmeksizin Firavun’a giderek deyin ki: Gerçekten biz, alemlerin Rabbi’nin elçisiyiz,”
26:17

اَنْ اَرْسِلْ مَعَنَا بَن۪ٓي اِسْرَٓاء۪يلَۜ

“İsrailoğullarını bizimle birlikte göndermen için (sana gelmişiz) .”
26:18

قَالَ اَلَمْ نُرَبِّكَ ف۪ينَا وَل۪يدًا وَلَبِثْتَ ف۪ينَا مِنْ عُمُرِكَ سِن۪ينَ

(Firavun Hz. Musa’ya) : “Biz seni içimizde daha çocukken yetiştirip büyütmedik mi? Sen ömrünün nice yıllarını aramızda geçirmedin mi?”
26:19

وَفَعَلْتَ فَعْلَتَكَ الَّت۪ي فَعَلْتَ وَاَنْتَ مِنَ الْكَافِر۪ينَ

“Ve üstelik sen, yapacağın işi (cinayeti) de işledin; sen nankörlerdensin” diyerek (iyiliklerinden dolayı minnet etmeye yeltenmişti) .
26:20

قَالَ فَعَلْتُهَٓا اِذًا وَاَنَا۬ مِنَ الضَّٓالّ۪ينَۜ

(Musa) Dedi ki: “Ben onu yaptığım (vurup ittiğim adamın ölümüne yol açtığım) zaman şaşkınlardandım (bilerek ve kasten yapmadım) .”
26:21

فَفَرَرْتُ مِنْكُمْ لَمَّا خِفْتُكُمْ فَوَهَبَ ل۪ي رَبّ۪ي حُكْمًا وَجَعَلَن۪ي مِنَ الْمُرْسَل۪ينَ

(Ardından) “Sizden korkunca (bana katil cezası vereceğinizden kuşku duyunca) da hemen aranızdan kaçtım; sonra Rabbim bana hüküm (ve hikmet) verdi ve beni gönderilen (elçilerden) kıldı.”
26:22

وَتِلْكَ نِعْمَةٌ تَمُنُّهَا عَلَيَّ اَنْ عَبَّدْتَ بَن۪ٓي اِسْرَٓاء۪يلَۜ

“Bana karşı lütuf gibi göstermeye çalıştığın ve şimdi minnet edip başıma kaktığın (sarayında besleyip yetiştirmek gibi) şeyler, aslında (mensubu olduğum) İsrailoğullarını köleleştirmeye (ve uyumlu kulların haline getirmeye çalışmandan) dolayı işlediklerindir.”
26:23

قَالَ فِرْعَوْنُ وَمَا رَبُّ الْعَالَم۪ينَ

(Bunun üzerine) Firavun dedi ki: “Alemlerin Rabbi nedir?”
26:24

قَالَ رَبُّ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَاۜ اِنْ كُنْتُمْ مُوقِن۪ينَ

(Hz. Musa) Dedi ki: ” (Allah) Göklerin, yerin ve bu ikisi arasında olan her şeyin Rabbidir (yaratıp terbiye edeni ve her şeyin ihtiyacını gönderenidir) . Eğer ‘kesin bilgiyle inanıyorsanız’ (böyledir) .”
26:25

قَالَ لِمَنْ حَوْلَهُٓ اَلَا تَسْتَمِعُونَ

(Firavun) Çevresindekilere dedi ki: “İşitiyor musunuz? (Bu adam neler uydurup söylemektedir?) “.
26:26

قَالَ رَبُّكُمْ وَرَبُّ اٰبَٓائِكُمُ الْاَوَّل۪ينَ

(Musa:) Dedi ki: “O sizin de Rabbiniz, geçmişteki atalarınızın da Rabbidir. (Hepiniz ve her şey aciz bir kuldan ibarettir.) ”
26:27

قَالَ اِنَّ رَسُولَكُمُ الَّذ۪ٓي اُرْسِلَ اِلَيْكُمْ لَمَجْنُونٌ

(Firavun) Dedi ki: “Şüphesiz size gönderilmiş bulunan elçiniz (olduğunu iddia eden bu Musa) , gerçekten bir delidir.”
26:28

قَالَ رَبُّ الْمَشْرِقِ وَالْمَغْرِبِ وَمَا بَيْنَهُمَاۜ اِنْ كُنْتُمْ تَعْقِلُونَ

(Hz. Musa ise) “Eğer aklınızı kullanabiliyorsanız, O, doğunun da, batının da ve bunlar arasında olan her şeyin de Rabbidir” (şeklinde cevap vermişti) .
26:29

قَالَ لَئِنِ اتَّخَذْتَ اِلٰهًا غَيْر۪ي لَاَجْعَلَنَّكَ مِنَ الْمَسْجُون۪ينَ

(Firavun) dedi ki: “Andolsun, benim dışımda bir ilah edinecek (benim düzenimi ve hakimiyetimi istemeyecek) olursan, seni mutlaka hapse atacağım.”
26:30

قَالَ اَوَلَوْ جِئْتُكَ بِشَيْءٍ مُب۪ينٍ

(Musa) Dedi ki: “Sana apaçık bir şey (bir delil-mucize) getirmiş olsam da mı (bana inanmayacaksın) ?”
26:31

قَالَ فَأْتِ بِه۪ٓ اِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِق۪ينَ

(Firavun) Dedi ki: “Eğer doğru sözlü isen, onu (Rabbini veya mucizeni) getir.”
26:32

فَاَلْقٰى عَصَاهُ فَاِذَا هِيَ ثُعْبَانٌ مُب۪ينٌۚ

Bunun üzerine asasını bırakıverdi, bir de (ne görsünler) o, açıkça bir ejderha oluverdi.
26:33

وَنَزَعَ يَدَهُ فَاِذَا هِيَ بَيْضَٓاءُ لِلنَّاظِر۪ينَ۟

Elini de (cebinden) çekip çıkardı, bir de (ne görsünler) o, bakanlar için ‘parlayıp aydınlanıvermiş’. (ve bembeyaz kesilmişti) .
26:34

قَالَ لِلْمَلَاِ حَوْلَهُٓ اِنَّ هٰذَا لَسَاحِرٌ عَل۪يمٌۙ

(Firavun,) Çevresindeki önde gelenlere: “Bu (adam) “, “doğrusu bilgin bir büyücüdür. (Bizi etkileyip kendisine tabi kılmak hevesindedir.) ”
26:35

يُر۪يدُ اَنْ يُخْرِجَكُمْ مِنْ اَرْضِكُمْ بِسِحْرِه۪ۗ فَمَاذَا تَأْمُرُونَ

(Öyle ise) ne emredersiniz (buyurun bu kişi) “Büyüsüyle sizi yurdunuzdan sürüp çıkarmak istemektedir.”
26:36

قَالُٓوا اَرْجِهْ وَاَخَاهُ وَابْعَثْ فِي الْمَدَٓائِنِ حَاشِر۪ينَۙ

Dediler ki: “Bunu ve kardeşini (alıkoyup) oyala, şehirlere de toplayıcılar gönder,”
26:37

يَأْتُوكَ بِكُلِّ سَحَّارٍ عَل۪يمٍ

“Bütün uzman-bilgin büyücüleri sana getirsinler.”
26:38

فَجُمِعَ السَّحَرَةُ لِم۪يقَاتِ يَوْمٍ مَعْلُومٍۙ

Böylelikle büyücüler, bilinen (ve belirlenen) bir günün belli vaktinde bir araya getirildi.
26:39

وَق۪يلَ لِلنَّاسِ هَلْ اَنْتُمْ مُجْتَمِعُونَۙ

Ve insanlara (sihirbazları seyretmek üzere) “siz de (bir araya) toplanır mısınız?” denilmişti.
26:40

لَعَلَّنَا نَتَّبِعُ السَّحَرَةَ اِنْ كَانُوا هُمُ الْغَالِب۪ينَ

Halk ise (şuursuz kalabalık psikolojisi ve hep kazanan ve güçlü olandan yana tavır sergilemesi nedeniyle) : “Eğer, üstün gelirlerse, herhalde ve elbette sihirbazlara uyarız (ve Hz. Musa’nın peşini bırakırız) ” diye (aralarında söyleşmişlerdi) .
26:41

فَلَمَّا جَٓاءَ السَّحَرَةُ قَالُوا لِفِرْعَوْنَ اَئِنَّ لَنَا لَاَجْرًا اِنْ كُنَّا نَحْنُ الْغَالِب۪ينَ

Sihirbazlar ise, (meydana) geldiklerinde, Firavuna (giderek) : “Şayet biz üstün gelirsek, mutlaka bize (yakışır) bir ücret (ve mükâfat) vardır, değil mi? (Ey efendimiz) ” diye (dilenciliğin ve menfaat için zalimlere dil dökmeciliğin yaygın bir öğreğini sergilemişlerdi) .
26:42

قَالَ نَعَمْ وَاِنَّكُمْ اِذًا لَمِنَ الْمُقَرَّب۪ينَ

Firavun ise onlara “Evet elbette ve tabiî ki o takdirde, yanımda gözde kimselerden (ve her türlü makam ve menfaate erişenlerden) olacağınızdan hiç şüphe etmeyin” cevabını vermişti.
26:43

قَالَ لَهُمْ مُوسٰٓى اَلْقُوا مَٓا اَنْتُمْ مُلْقُونَ

Musa onlara (sihirbazlara) dedi ki: “Atacağınızı atın (maharetinizi kanıtlayın da görelim) “.
26:44

فَاَلْقَوْا حِبَالَهُمْ وَعِصِيَّهُمْ وَقَالُوا بِعِزَّةِ فِرْعَوْنَ اِنَّا لَنَحْنُ الْغَالِبُونَ

Bunun üzerine sihirbazlar (halkın gözünü boyamak için) iplerini ve değneklerini (meydana) atmışlar ve “Firavunun şerefine, elbette her türlü hünerimizi göstereceğiz ve biz galip geleceğiz,” demişlerdi.
26:45

فَاَلْقٰى مُوسٰى عَصَاهُ فَاِذَا هِيَ تَلْقَفُ مَا يَأْفِكُونَۚ

(Bunun üzerine) Hz. Musa da asasını (yere) bırakmış ve bir anda onların uydurdukları (hayali canavarları) nı yutmağa başlayınca (halk ve sihirbazlar şaşırıvermişti) .
26:46

فَاُلْقِيَ السَّحَرَةُ سَاجِد۪ينَۙ

(Bu durumu gören ve ilahi bir mucize olduğunu sezen) sihirbazlar, hemen secdeye kapanıvermişti.
26:47

قَالُٓوا اٰمَنَّا بِرَبِّ الْعَالَم۪ينَۙ

“Biz alemlerin Rabbine, iman ettik, demişlerdi.
26:48

رَبِّ مُوسٰى وَهٰرُونَ

Musa ve Harun’un (bildirdiği ve öğrettiği şekilde onların) Rabbine iman ettik” (diye teslimiyet göstermişlerdi).
26:49

قَالَ اٰمَنْتُمْ لَهُ قَبْلَ اَنْ اٰذَنَ لَكُمْۚ اِنَّهُ لَكَب۪يرُكُمُ الَّذ۪ي عَلَّمَكُمُ السِّحْرَۚ فَلَسَوْفَ تَعْلَمُونَۜ لَاُقَطِّعَنَّ اَيْدِيَكُمْ وَاَرْجُلَكُمْ مِنْ خِلَافٍ وَلَاُصَلِّبَنَّكُمْ اَجْمَع۪ينَ

(Bunu duyan Firavun kızgın ve hırçın şekilde) “Bana danışmadan ve benden izin almadan mı Ona iman ettiniz? (Hem Ona iman edecek ne var.) O büyücülükte sizden biraz daha ileri bir kişiden başkası değildir. (Haydi, bu kararınızdan vazgeçin, yoksa) Yakında (başınıza neler geleceğini görecek ve) bileceksiniz! (Şöyle ki) : Ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama keseceğim ve hepinizi astırıp (en feci şekilde öldüreceğim) ” diye tehdit etmişti. (Bugünkü zalimler de, Firavunun iman eden sihirbazlarına yaptığı gibi, gerçeği konuşanları ve halkı uyaranları, işkence ile öldürmek, hapsetmek, sürgüne göndermek ve düzenin nimetlerinden mahrum etmek peşindedir.)
26:50

قَالُوا لَا ضَيْرَۘ اِنَّٓا اِلٰى رَبِّنَا مُنْقَلِبُونَۚ

(Sihirbazlar ise bu tehdit ve tehlikelere hiç aldırmadan) “Zararı yok (ne yaparsan yap, imanımızdan ve davamızdan asla vazgeçmeyeceğiz. Zira nasıl olsa) Biz Rabbimize döneceğiz!” diyerek (bu tehdit ve tehlikelere göğüs germişlerdi) .
26:51

اِنَّا نَطْمَعُ اَنْ يَغْفِرَ لَنَا رَبُّنَا خَطَايَانَٓا اَنْ كُنَّٓا اَوَّلَ الْمُؤْمِن۪ينَۜ۟

“Doğrusu biz, (Hz. Musa’ya) ilk inananlar olduğumuz için, Rabbimizin hatalarımızı bağışlayacağını umarız” demiş ve direnmişlerdi.
26:52

وَاَوْحَيْنَٓا اِلٰى مُوسٰٓى اَنْ اَسْرِ بِعِبَاد۪ٓي اِنَّكُمْ مُتَّبَعُونَ

Derken Musa’ya: “Kullarımı (Mısır’dan çıkarıp) gece yürüyüşe geçir, çünkü (Firavun’un adamlarınca) izleneceksiniz” diye vahyettik.
26:53

فَاَرْسَلَ فِرْعَوْنُ فِي الْمَدَٓائِنِ حَاشِر۪ينَۚ

Bunun üzerine Firavun şehirlere (asker) toplayıcılar göndermiş (ve Hz. Musa’nın etkinliğini kırmaya ve halkı kontrolünde tutmaya yeltenmişti) .
26:54

اِنَّ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ لَشِرْذِمَةٌ قَل۪يلُونَۙ

(Firavun, Hz. Musa ve iman edenler için:) “Bunlar (sayı ve güç bakımından) çok az ve zayıf bir topluluktur”. (Yani bunlar çok azınlık olan bir taifedir, marjinal bir ekiptir) .
26:55

وَاِنَّهُمْ لَنَا لَغَٓائِظُونَۙ

“Ve bunlar elbette bize karşı da büyük bir öfke beslemektedir (bu yüzden fesatlık peşindedir) .”
26:56

وَاِنَّا لَجَم۪يعٌ حَاذِرُونَۜ

“Biz ise uyanık ve üstün bir topluluk iken (bunlara boyun mu eğeceğiz?) .”
26:57

فَاَخْرَجْنَاهُمْ مِنْ جَنَّاتٍ وَعُيُونٍۙ

Ama buna rağmen (sonunda) Biz onları (Firavun ve etbaını saltanat sürdükleri) bahçelerden ve pınarlardan sürüp çıkardık.
26:58

وَكُنُوزٍ وَمَقَامٍ كَر۪يمٍۙ

Hazinelerden ve soylu makam (lar) dan da (mahrum bıraktık) .
26:59

كَذٰلِكَۜ وَاَوْرَثْنَاهَا بَن۪ٓي اِسْرَٓاء۪يلَۚ

İşte böylece; bunlara İsrailoğulları’nı mirasçı kıldık.
26:60

فَاَتْبَعُوهُمْ مُشْرِق۪ينَ

Nihayet (Firavun ve ordusu) Güne’şin doğuş vakti onları (Musa’yı ve İsrailoğullarını) izlemeye koyulmuşlardı.
26:61

فَلَمَّا تَرَٓاءَ الْجَمْعَانِ قَالَ اَصْحَابُ مُوسٰٓى اِنَّا لَمُدْرَكُونَۚ

(Suya varmadan onlara yaklaşmışlardı) İki topluluk birbirini gördükleri zaman Musa’nın adamları: “Gerçekten yakalandık” diye (telaşlanmıştı) .
26:62

قَالَ كَلَّاۚ اِنَّ مَعِيَ رَبّ۪ي سَيَهْد۪ينِ

(Hz. Musa ise) “Hayır ve asla! Şüphesiz Rabbim, benimle beraberdir; bana (kurtuluşa ulaştıracak bir) yol gösterecektir” (diyerek onları sakinleştirmeye çalışmıştı) .
26:63

فَاَوْحَيْنَٓا اِلٰى مُوسٰٓى اَنِ اضْرِبْ بِعَصَاكَ الْبَحْرَۜ فَانْفَلَقَ فَكَانَ كُلُّ فِرْقٍ كَالطَّوْدِ الْعَظ۪يمِۚ

Bunun üzerine Musa’ya: “Asanla denize vur” diye vahyettik. Deniz hemencecik (ikiye) yarılmış da her parçası kocaman bir dağ gibi olup (aralarında bir geçit yolu açılmıştı) .
26:64

وَاَزْلَفْنَا ثَمَّ الْاٰخَر۪ينَۚ

(Arkadan gelen) Ötekileri de buraya yaklaştırdık (ve peşlerinden açılan yarığa daldırdık) .
26:65

وَاَنْجَيْنَا مُوسٰى وَمَنْ مَعَهُٓ اَجْمَع۪ينَۚ

(Ama sadece) Musa’yı ve onunla birlikte olanların hepsini kurtarmış olduk.
26:66

ثُمَّ اَغْرَقْنَا الْاٰخَر۪ينَۜ

Sonra ötekileri (Firavun ve avanesini) suda boğduk.
26:67

اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةًۜ وَمَا كَانَ اَكْثَرُهُمْ مُؤْمِن۪ينَ

Şüphesiz, bunda (bu olayda) bir ayet (büyük ibret) vardır. Ama onların çoğu iman eder olmamıştı.
26:68

وَاِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَز۪يزُ الرَّح۪يمُ۟

Ve hiç şüphesiz, senin Rabbin, güçlü ve üstün olandır, esirgeyip bağışlayandır.
26:69

وَاتْلُ عَلَيْهِمْ نَبَاَ اِبْرٰه۪يمَۢ

Onlara İbrahim’in haberini de aktar-oku:
26:70

اِذْ قَالَ لِاَب۪يهِ وَقَوْمِه۪ مَا تَعْبُدُونَ

Hani (Hz. İbrahim) , babasına ve kavmine: “Siz neye kulluk ediyorsunuz?” diye sormuştu.
26:71

قَالُوا نَعْبُدُ اَصْنَامًا فَنَظَلُّ لَهَا عَاكِف۪ينَ

Onlar da demişlerdi ki: “Putlara tapıyoruz, bunun için sürekli onların önünde bel büküp eğiliyoruz.”
26:72

قَالَ هَلْ يَسْمَعُونَكُمْ اِذْ تَدْعُونَۙ

Hz. İbrahim: “Peki, dua ettiğiniz zaman onlar sizi işitiyorlar mı?”
26:73

اَوْ يَنْفَعُونَكُمْ اَوْ يَضُرُّونَ

“Ya da size bir yararları veya zararları dokunuyor mu?” diye sormuştu.
26:74

قَالُوا بَلْ وَجَدْنَٓا اٰبَٓاءَنَا كَذٰلِكَ يَفْعَلُونَ

“Hayır” dediler. “Biz atalarımızı böyle yaparlarken bulduk. (Onları taklit edip bu yolu tuttuk.) ”
26:75

قَالَ اَفَرَاَيْتُمْ مَا كُنْتُمْ تَعْبُدُونَۙ

(İbrahim) Dedi ki: “Şimdi, neye tapmakta olduğunuzu gördünüz mü? (Böyle saçmalık ve sapkınlık olur mu?) ”
26:76

اَنْتُمْ وَاٰبَٓاؤُ۬كُمُ الْاَقْدَمُونَ

“Hem siz, hem de eski atalarınız (aklını ve vicdanını kullanmayan bir topluluksunuz) ?”
26:77

فَاِنَّهُمْ عَدُوٌّ ل۪ٓي اِلَّا رَبَّ الْعَالَم۪ينَۙ

” (Bütün putlar ve tağutlar) İşte bunlar, gerçekten benim düşmanımdır; yalnızca alemlerin Rabbi hariç. Benim dostum, sadece O’dur.”
26:78

اَلَّذ۪ي خَلَقَن۪ي فَهُوَ يَهْد۪ينِۙ

“Ki beni yaratan ve bana hidayet veren O’dur;”
26:79

وَالَّذ۪ي هُوَ يُطْعِمُن۪ي وَيَسْق۪ينِۙ

“Bana yediren ve içiren O’dur;”
26:80

وَاِذَا مَرِضْتُ فَهُوَ يَشْف۪ينِۖ

“Hastalandığım zaman bana şifa veren O’dur;”
26:81

وَالَّذ۪ي يُم۪يتُن۪ي ثُمَّ يُحْي۪ينِۙ

“Beni öldürecek, sonra diriltecek olan da O’dur,”
26:82

وَالَّذ۪ٓي اَطْمَعُ اَنْ يَغْفِرَ ل۪ي خَط۪ٓيـَٔت۪ي يَوْمَ الدّ۪ينِۜ

“Ahirette din (ceza) günü hatalarımı bağışlayacağını umduğum da O’dur;”
26:83

رَبِّ هَبْ ل۪ي حُكْمًا وَاَلْحِقْن۪ي بِالصَّالِح۪ينَۙ

“Rabbim, bana hüküm (adaleti yürütme ve hikmetli düşünme yeteneği) bağışla ve Beni salih kullarına kat..”
26:84

وَاجْعَلْ ل۪ي لِسَانَ صِدْقٍ فِي الْاٰخِر۪ينَۙ

“Sonra gelecekler arasında Bana bir doğruluk dili (lisan-ı sıdk) ver. (Kıyamete kadar hayırla andır.) ”
26:85

وَاجْعَلْن۪ي مِنْ وَرَثَةِ جَنَّةِ النَّع۪يمِۙ

“Beni nimetlerle-donatılmış cennetin mirasçılarından kıl.”
26:86

وَاغْفِرْ لِاَب۪ٓي اِنَّهُ كَانَ مِنَ الضَّٓالّ۪ينَۙ

“Babamı da bağışla, çünkü o şaşırıp sapanlardandır.”
26:87

وَلَا تُخْزِن۪ي يَوْمَ يُبْعَثُونَۙ

“Ve Beni (insanların) diriltilecekleri gün (hatalarımı açığa vurup) küçük düşürme (Allah’ım) .”
26:88

يَوْمَ لَا يَنْفَعُ مَالٌ وَلَا بَنُونَۙ

“O gün ne mal ne de çocuklar bir yarar sağlamayacaktır.”
26:89

اِلَّا مَنْ اَتَى اللّٰهَ بِقَلْبٍ سَل۪يمٍۜ

“Ancak Allah’a tertemiz bir kalple (halis niyetle ve salih amelle) gelenler bunun dışındadır.”
26:90

وَاُزْلِفَتِ الْجَنَّةُ لِلْمُتَّق۪ينَۙ

(O gün) Cennet takva sahiplerine yaklaştırılıp süslenir, hazırlanır.
26:91

وَبُرِّزَتِ الْجَح۪يمُ لِلْغَاو۪ينَۙ

Cehennem de azgınlar için sergilenip (azapla donatılır).
26:92

وَق۪يلَ لَهُمْ اَيْنَ مَا كُنْتُمْ تَعْبُدُونَۙ

(O gün inkârcılara ve münafıklara) Onlara denilecek; “Allah’ı bırakıp da taptıklarınız (ve yalvardıklarınız, batıl ilkelerine ve ülkülerine bağlı kaldıklarınız) şimdi nerede (saklanmıştır) ?”
26:93

مِنْ دُونِ اللّٰهِۜ هَلْ يَنْصُرُونَكُمْ اَوْ يَنْتَصِرُونَۜ

“Bu gün size yardım edebiliyorlar mı veya kendilerini olsun kurtarabiliyorlar mı?”
26:94

فَكُبْكِبُوا ف۪يهَا هُمْ وَالْغَاوُ۫نَۙ

Artık onlar ve azgınlar onun (cehennemin) içine yüzüstü atılmıştır.
26:95

وَجُنُودُ اِبْل۪يسَ اَجْمَعُونَۜ

Ve İblis’in bütün orduları da (onlara katılmıştır) .
26:96

قَالُوا وَهُمْ ف۪يهَا يَخْتَصِمُونَۙ

(Müşrikler ve Haktan dönekler) Orada birbirleriyle (ve batılda kendilerine önderlik edenlerle) çekişip tartışarak derler ki:
26:97

تَاللّٰهِ اِنْ كُنَّا لَف۪ي ضَلَالٍ مُب۪ينٍۙ

“Andolsun Allah’a, biz gerçekten apaçık bir sapıklık içinde bulunduk,”
26:98

اِذْ نُسَوّ۪يكُمْ بِرَبِّ الْعَالَم۪ينَ

“Çünkü sizi (din tahripçilerini ve sahte şefaatçileri) âlemlerin Rabbiyle eşit tutuyorduk.”
26:99

وَمَٓا اَضَلَّنَٓا اِلَّا الْمُجْرِمُونَ

“Bizi mücrim isyankârlardan (utanmaz günahkârlardan) başka saptıran olmadı.”
26:100

فَمَا لَنَا مِنْ شَافِع۪ينَۙ

“Şimdi artık bizim için ne bir şefaatçi vardır,”
26:101

وَلَا صَد۪يقٍ حَم۪يمٍ

“Ne de candan-yakın bir dost (çıkacaktır) .”
26:102

فَلَوْ اَنَّ لَنَا كَرَّةً فَنَكُونَ مِنَ الْمُؤْمِن۪ينَ

“Bizim bir kere daha (dünyaya dönüşümüz mümkün) olsaydı da iman edenlerden olabilseydik” (diye pişmanlık gösterilir) .
26:103

اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةًۜ وَمَا كَانَ اَكْثَرُهُمْ مُؤْمِن۪ينَ

Gerçekten, bunda (Kur’an’da anlatılanlarda) bir ayet ve ibret vardır, ama onların çoğu iman etmiş değildirler.
26:104

وَاِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَز۪يزُ الرَّح۪يمُ۟

Ve şüphesiz senin Rabbin, güçlü ve üstün olandır, esirgeyendir.
26:105

كَذَّبَتْ قَوْمُ نُوحٍۨ الْمُرْسَل۪ينَۚ

Nuh kavmi de gönderilen (peygamber) leri yalanlayıp itiraz etmişti.
26:106

اِذْ قَالَ لَهُمْ اَخُوهُمْ نُوحٌ اَلَا تَتَّقُونَۚ

Hani kardeşleri Nuh onlara: “Siz hiç (Allah’tan) korkmaz ve (azabından) sakınmaz mısınız?” demişti.
26:107

اِنّ۪ي لَكُمْ رَسُولٌ اَم۪ينٌۙ

“Gerçek şu ki, ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim.”
26:108

فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُونِۚ

“Artık Allah’tan korkup-sakının ve bana itaat edin”
26:109

وَمَٓا اَسْـَٔلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ اَجْرٍۚ اِنْ اَجْرِيَ اِلَّا عَلٰى رَبِّ الْعَالَم۪ينَۚ

“Buna karşılık ben sizden bir ücret istemiyorum; ücretim yalnızca âlemlerin Rabbine aittir.”
26:110

فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُونِۜ

“Artık Allah’tan korkup-sakının ve bana itaat edin” (diye yıllarca uyarıvermişti).
26:111

قَالُٓوا اَنُؤْمِنُ لَكَ وَاتَّبَعَكَ الْاَرْذَلُونَۜ

Bunun üzerine (inkârcı ve inatçı kavmi Hz. Nuh’a) dediler ki; ” (Etrafında sadece) rezil olanlar (bayağı ve aşağılık insanlar toplanıp) tabi olmuşken biz sana iman eder (ve onların seviyesine düşer) miyiz?”
26:112

قَالَ وَمَا عِلْم۪ي بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَۚ

(Nuh) Dedi ki: “Onların (bana tabi olan Müslümanların) yapmakta oldukları (ve ne amaç taşıdıkları) hakkında benim bilgim yoktur (Ben zahire göre hükmederim ve iman ehline kıymet veririm) .”
26:113

اِنْ حِسَابُهُمْ اِلَّا عَلٰى رَبّ۪ي لَوْ تَشْعُرُونَۚ

“Onların hesabı (ise) yalnızca Rabbime aittir, eğer şuurundaysanız (anlarsınız ki ben gerçeği bildirmekteyim) .”
26:114

وَمَٓا اَنَا۬ بِطَارِدِ الْمُؤْمِن۪ينَۚ

“Ve ben (siz fakir ve hakir görüyorsunuz diye asla) mü’min olanları kovacak değilim.”
26:115

اِنْ اَنَا۬ اِلَّا نَذ۪يرٌ مُب۪ينٌۜ

“Ben, yalnızca apaçık bir uyarıcıyım (ikaz ve inzar ediciyim) .”
26:116

قَالُوا لَئِنْ لَمْ تَنْتَهِ يَا نُوحُ لَتَكُونَنَّ مِنَ الْمَرْجُوم۪ينَۜ

Dediler ki: “Eğer (bu söylediklerine) bir son vermeyecek olursan, gerçekten taşa tutulup kovulacaksın.”
26:117

قَالَ رَبِّ اِنَّ قَوْم۪ي كَذَّبُونِۚ

Hz. Nuh ise: “Rabbim, şüphesiz kavmim beni yalanladı. (Davetimi ve tehditlerimi hesaba katmadı) ”
26:118

فَافْتَحْ بَيْن۪ي وَبَيْنَهُمْ فَتْحًا وَنَجِّن۪ي وَمَنْ مَعِيَ مِنَ الْمُؤْمِن۪ينَ

“Ya Rab (artık) benimle inanmayanların arasını ayır. Beni ve beraberimde ki mü’minleri kurtar” diye yakarmıştı.
26:119

فَاَنْجَيْنَاهُ وَمَنْ مَعَهُ فِي الْفُلْكِ الْمَشْحُونِۚ

Bunun üzerine, onu ve onunla birlikte olanları (insan ve hayvanlarla) yüklü gemi içinde kurtardık.
26:120

ثُمَّ اَغْرَقْنَا بَعْدُ الْبَاق۪ينَۜ

Sonra bunun ardından geride kalanları (inkârcı şımarıkları) da suda-boğduk (ve intikamımızı aldık) .
26:121

اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةًۜ وَمَا كَانَ اَكْثَرُهُمْ مُؤْمِن۪ينَ

Gerçekten, bu (anlatılanlar) da bir ayet ve ibret vardır, ama onların çoğu iman etmiş değildirler.
26:122

وَاِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَز۪يزُ الرَّح۪يمُ۟

Ve şüphesiz senin Rabbin, güçlü ve üstün olandır, esirgeyendir.
26:123

كَذَّبَتْ عَادٌۨ الْمُرْسَل۪ينَۚ

Ad (kavmi) de gönderilen (elçi) leri yalanlayıp (karşı gelmişti) .
26:124

اِذْ قَالَ لَهُمْ اَخُوهُمْ هُودٌ اَلَا تَتَّقُونَۚ

Hani onlara kardeşleri Hud: “Sakınmaz mısınız (hiç Allah’tan korkmaz ve utanmaz mısınız) ?” demişti.
26:125

اِنّ۪ي لَكُمْ رَسُولٌ اَم۪ينٌۙ

“Gerçek şu ki, ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim.”
26:126

فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُونِۚ

“Artık Allah’tan korkup-sakının ve bana itaat edin” (diye öğüt vermişti) .
26:127

وَمَٓا اَسْـَٔلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ اَجْرٍۚ اِنْ اَجْرِيَ اِلَّا عَلٰى رَبِّ الْعَالَم۪ينَۜ

(Hud, Salih, Şuayb:) “Buna karşılık ben sizden bir ücret istemiyorum; benim ücretim yalnızca alemlerin Rabbine aittir.”
26:128

اَتَبْنُونَ بِكُلِّ ر۪يعٍ اٰيَةً تَعْبَثُونَۙ

“Siz, her yüksekçe yere bir anıt köşk inşa edip abesle (yararsız bir şeyle) oyalanıp gururlanıp eğleniyor musunuz?”
26:129

وَتَتَّخِذُونَ مَصَانِعَ لَعَلَّكُمْ تَخْلُدُونَۚ

“Ölümsüz kılınmak umuduyla sanat yapıları mı ediniyorsunuz?”
26:130

وَاِذَا بَطَشْتُمْ بَطَشْتُمْ جَبَّار۪ينَۚ

” (Mazlum ve mağdur kimseleri) Tutup yakaladığınız zaman da zorbalar gibi mi yakalıyorsunuz (ve hiç acımıyorsunuz) ?”
26:131

فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُونِۚ

“Artık Allah’tan korkup-sakının ve bana itaat edip (toparlanın) .”
26:132

وَاتَّقُوا الَّذ۪ٓي اَمَدَّكُمْ بِمَا تَعْلَمُونَۚ

“Bildiğiniz (bütün) şeylerle size medet ve inayet eden (Rabbinizden) korkup-sakının.”
26:133

اَمَدَّكُمْ بِاَنْعَامٍ وَبَن۪ينَۙ

” (Ki) Size hayvanlar, çocuklar (vererek) yardım edip (sahip çıktı ve nimet sahipleri kıldı) .”
26:134

وَجَنَّاتٍ وَعُيُونٍۚ

“Bahçeler ve pınarlar da (lütfedip sizi yararlandırdı) .”
26:135

اِنّ۪ٓي اَخَافُ عَلَيْكُمْ عَذَابَ يَوْمٍ عَظ۪يمٍۜ

“Doğrusu, ben sizin için büyük bir (hesap ve intikam) günün azabından korkuyorum” (diye uyarmıştı) .
26:136

قَالُوا سَوَٓاءٌ عَلَيْنَٓا اَوَعَظْتَ اَمْ لَمْ تَكُنْ مِنَ الْوَاعِظ۪ينَۙ

Dediler ki: “Bizim için fark etmez; öğüt versen de, öğüt verenlerden olmasan da” (aynıdır).
26:137

اِنْ هٰذَٓا اِلَّا خُلُقُ الْاَوَّل۪ينَۙ

“Bu (anlattıkların) , geçmiştekilerin ‘geleneksel tutumundan (ve meczupların huyundan) başkası değildir.”
26:138

وَمَا نَحْنُ بِمُعَذَّب۪ينَۚ

“Ve biz (hiçbir şekilde) azab görecek de değiliz” (demiş ve inkâr etmişlerdi) .
26:139

فَكَذَّبُوهُ فَاَهْلَكْنَاهُمْۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةًۜ وَمَا كَانَ اَكْثَرُهُمْ مُؤْمِن۪ينَ

Böylelikle onu yalanladılar, biz de onları helak edip yıkıma uğrattık. Gerçekten, bunda bir ayet ve ibret vardır, ama onların çoğu iman etmiş değillerdi.
26:140

وَاِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَز۪يزُ الرَّح۪يمُ۟

Şüphesiz, senin Rabbin en güçlü ve üstün olandır ve esirgeyip gözetendir.
26:141

كَذَّبَتْ ثَمُودُ الْمُرْسَل۪ينَۚ

Semud (kavmi) de, gönderilen (elçi) leri yalanlayıvermişti.
26:142

اِذْ قَالَ لَهُمْ اَخُوهُمْ صَالِحٌ اَلَا تَتَّقُونَۚ

Hani onlara kardeşleri Salih: “Sakınmaz mısınız?” demişti.
26:143

اِنّ۪ي لَكُمْ رَسُولٌ اَم۪ينٌۙ

“Gerçek şu ki, ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim.”
26:144

فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُونِۚ

“Artık Allah’tan korkup-sakının ve bana itaat edin.”
26:145

وَمَٓا اَسْـَٔلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ اَجْرٍۚ اِنْ اَجْرِيَ اِلَّا عَلٰى رَبِّ الْعَالَم۪ينَۜ

“Buna karşılık ben sizden bir ücret istemiyorum” (diye nasihat etmişti) ;
26:146

اَتُتْرَكُونَ ف۪ي مَا هٰهُنَٓا اٰمِن۪ينَۙ

(Bu inkâr ve isyanınızla beraber) “Siz burada güvenlik ve esenlik içinde bırakılacağınızı mı (sanıyorsunuz.?) ”
26:147

ف۪ي جَنَّاتٍ وَعُيُونٍۙ

“Bahçelerin, pınarların içinde (ki bu gaflet ortamında) ,”
26:148

وَزُرُوعٍ وَنَخْلٍ طَلْعُهَا هَض۪يمٌۚ

“Ekinler ve yumuşak tomurcuklu göz alıcı hurmalıklar arasında?”
26:149

وَتَنْحِتُونَ مِنَ الْجِبَالِ بُيُوتًا فَارِه۪ينَۚ

“Dağlardan ustalıkla yonttuğunuz ferah konaklar (içinde Allah’ın gazabından kurtulacağınızı mı zannediyorsunuz?) .”
26:150

فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُونِۚ

“Artık Allah’tan korkup kötülükten sakının ve bana itaat edin.”
26:151

وَلَا تُط۪يعُٓوا اَمْرَ الْمُسْرِف۪ينَۙ

“Ve ölçüsüz (şımarık ve aşırı) davranıp (zamanını ve imkânlarını israf edenlerin) emrine itaat etmeyin.”
26:152

اَلَّذ۪ينَ يُفْسِدُونَ فِي الْاَرْضِ وَلَا يُصْلِحُونَ

“Ki onlar yeryüzünde fesatçılık bozgunculuk peşindedir, ıslaha çalışıp dirlik ve düzen kurma gayesi ve gayreti gütmeyenlerdir.”
26:153

قَالُٓوا اِنَّمَٓا اَنْتَ مِنَ الْمُسَحَّر۪ينَۚ

Dediler ki: “Sen ancak büyülenmişlerdensin.”
26:154

مَٓا اَنْتَ اِلَّا بَشَرٌ مِثْلُنَاۚ فَأْتِ بِاٰيَةٍ اِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِق۪ينَ

“Sen yalnızca bizim benzerimiz olan bir beşerden başkası değilsin; eğer doğru sözlü isen, bu durumda bir ayet (mucize) getir-görelim.”
26:155

قَالَ هٰذِه۪ نَاقَةٌ لَهَا شِرْبٌ وَلَكُمْ شِرْبُ يَوْمٍ مَعْلُومٍۚ

Hz. Salih: “İşte, bu bir dişi devedir; su içme hakkı (bir gün) onun, belli bir günün su içme hakkı da sizindir.”
26:156

وَلَا تَمَسُّوهَا بِسُٓوءٍ فَيَأْخُذَكُمْ عَذَابُ يَوْمٍ عَظ۪يمٍ

“Ona bir kötülükle dokunmayın, sonra büyük bir günün azabı sizi yakalar.”
26:157

فَعَقَرُوهَا فَاَصْبَحُوا نَادِم۪ينَۙ

(Buna rağmen) “Sonunda onu (yine de) kestiler, ancak (hemen ardından) pişman oldular.”
26:158

فَاَخَذَهُمُ الْعَذَابُۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةًۜ وَمَا كَانَ اَكْثَرُهُمْ مُؤْمِن۪ينَ

(Ancak iş işten çok geçmişti) Böylece azap onları yakaladı. Gerçekten, bunda bir ayet vardır, ama (insanların) onların çoğu imana (ve Kur’an’a) yanaşmayacaklardır.
26:159

وَاِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَز۪يزُ الرَّح۪يمُ۟

Ve şüphesiz, senin Rabbin, güçlü ve üstün olandır, esirgeyip bağışlayandır.
26:160

كَذَّبَتْ قَوْمُ لُوطٍۨ الْمُرْسَل۪ينَۚ

Lut (kavmi) de, gönderilen (elçi) leri yalanlayıvermişti.
26:161

اِذْ قَالَ لَهُمْ اَخُوهُمْ لُوطٌ اَلَا تَتَّقُونَۚ

Hani onlara kardeşleri Lut: “Sakınmaz mısınız?” demişti.
26:162

اِنّ۪ي لَكُمْ رَسُولٌ اَم۪ينٌۙ

“Gerçek şu ki, ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim.”
26:163

فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُونِۚ

“Artık Allah’tan korkup-sakının ve bana itaat edin.”
26:164

وَمَٓا اَسْـَٔلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ اَجْرٍۚ اِنْ اَجْرِيَ اِلَّا عَلٰى رَبِّ الْعَالَم۪ينَۜ

“Buna karşılık ben sizden bir ücret istemiyorum; ücretim yalnızca âlemlerin Rabbine aittir.”
26:165

اَتَأْتُونَ الذُّكْرَانَ مِنَ الْعَالَم۪ينَۙ

“Siz insanlardan (cinsel arzuyla) erkeklere mi gidiyorsunuz?” (bu ne rezilliktir).
26:166

وَتَذَرُونَ مَا خَلَقَ لَكُمْ رَبُّكُمْ مِنْ اَزْوَاجِكُمْۜ بَلْ اَنْتُمْ قَوْمٌ عَادُونَ

“Rabbinizin sizler için yaratmış bulunduğu eşlerinizi bırakıp (çirkin bir çirkefliğe yönelmektesiniz). Hayır, siz sınırı çiğneyen bir kavimsiniz.”
26:167

قَالُوا لَئِنْ لَمْ تَنْتَهِ يَا لُوطُ لَتَكُونَنَّ مِنَ الْمُخْرَج۪ينَ

Dediler ki: “Ey Lut, eğer (bu söylediklerine) bir son vermeyecek olursan, gerçekten (burdan) sürülüp çıkarılanlardan olacaksın.”
26:168

قَالَ اِنّ۪ي لِعَمَلِكُمْ مِنَ الْقَال۪ينَۜ

Dedi ki: “Gerçekten ben, sizin bu yaptığınıza öfke ile karşı olanlardanım.”
26:169

رَبِّ نَجِّن۪ي وَاَهْل۪ي مِمَّا يَعْمَلُونَ

(Ardından) “Rabbim, beni ve ailemi bunların yaptıklarından kurtar” (diye yalvarmıştı) .
26:170

فَنَجَّيْنَاهُ وَاَهْلَهُٓ اَجْمَع۪ينَۙ

Bunun üzerine onu ve bütün ailesini kurtardık.
26:171

اِلَّا عَجُوزًا فِي الْغَابِر۪ينَۚ

Yalnızca geri kalanlar içinde bir kocakarı hariç (o hainlerin arasına katılmıştı) .
26:172

ثُمَّ دَمَّرْنَا الْاٰخَر۪ينَۚ

Sonra geride kalanları yerle bir edip helake uğrattık.
26:173

وَاَمْطَرْنَا عَلَيْهِمْ مَطَرًاۚ فَسَٓاءَ مَطَرُ الْمُنْذَر۪ينَ

Ve üzerlerine (öylesine şiddetli ve dehşetli) bir yağmur yağdırdık; uyarılıp-korkutulanların yağmuru ne kötü (olduğunu sonunda görmüşlerdi) .
26:174

اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةًۜ وَمَا كَانَ اَكْثَرُهُمْ مُؤْمِن۪ينَ

Gerçekten, bunda bir ayet vardır, ama onların çoğu iman etmiş değillerdi.
26:175

وَاِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَز۪يزُ الرَّح۪يمُ۟

Ve şüphesiz, senin Rabbin, güçlü ve üstün olandır esirgeyendir.
26:176

كَذَّبَ اَصْحَابُ لْـَٔيْكَةِ الْمُرْسَل۪ينَۚ

Eyke halkı da, gönderilen (peygamber) leri yalanlayıp (dinlememişti) .
26:177

اِذْ قَالَ لَهُمْ شُعَيْبٌ اَلَا تَتَّقُونَۚ

Hani onlara Şuayb: “Sakınmaz mısınız?” demişti.
26:178

اِنّ۪ي لَكُمْ رَسُولٌ اَم۪ينٌۙ

“Gerçek şu ki, ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim (Beni dinleyin ve güvenin) .”
26:179

فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُونِۚ

“Artık Allah’tan korkup-sakının ve bana itaat edin.”
26:180

وَمَٓا اَسْـَٔلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ اَجْرٍۚ اِنْ اَجْرِيَ اِلَّا عَلٰى رَبِّ الْعَالَم۪ينَۜ

“Buna karşılık ben sizden bir ücret istemiyorum; ücretim yalnızca alemlerin Rabbine aittir.”
26:181

اَوْفُوا الْكَيْلَ وَلَا تَكُونُوا مِنَ الْمُخْسِر۪ينَۚ

“Ölçüyü tam tutun ve eksiltenlerden (ve kul hakkına girenlerden) olmayın.”
26:182

وَزِنُوا بِالْقِسْطَاسِ الْمُسْتَق۪يمِۚ

“Dosdoğru olan terazi ile tartın. (Her şeyi ve herkesi Allah’ın adalet ölçülerine göre ayarlayın.) ”
26:183

وَلَا تَبْخَسُوا النَّاسَ اَشْيَٓاءَهُمْ وَلَا تَعْثَوْا فِي الْاَرْضِ مُفْسِد۪ينَۚ

“İnsanların eşyasını değerden düşürüp-eksiltmeyin (emeği ve üretimi sömürmeyin, ihtikarcılığa ve faiz sahtekârlığına yönelmeyin) ve yeryüzünde bozguncular olarak karışıklık çıkarmayın.”
26:184

وَاتَّقُوا الَّذ۪ي خَلَقَكُمْ وَالْجِبِلَّةَ الْاَوَّل۪ينَۜ

“Sizi ve önceki nesilleri yaratandan sakının” (diye uyarıp öğüt vermişti) .
26:185

قَالُٓوا اِنَّمَٓا اَنْتَ مِنَ الْمُسَحَّر۪ينَۙ

(Ama onlar) Dediler ki: “Sen ancak büyülenmişlerdensin” (boş hayal ve hevesler peşindesin) .
26:186

وَمَٓا اَنْتَ اِلَّا بَشَرٌ مِثْلُنَا وَاِنْ نَظُنُّكَ لَمِنَ الْكَاذِب۪ينَۚ

“Sen, yalnızca benzerimiz olan bir beşerden başkası değilsin ve biz senin gerçekte yalancılardan olduğunu zannetmekteyiz”
26:187

فَاَسْقِطْ عَلَيْنَا كِسَفًا مِنَ السَّمَٓاءِ اِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِق۪ينَۜ

“Eğer doğru sözlü isen (Ey Şuayb) , bu durumda gökten üstümüze bir parça düşürüver” (de görelim) .
26:188

قَالَ رَبّ۪ٓي اَعْلَمُ بِمَا تَعْمَلُونَ

(Hz. Şuayb) Dedi ki: “Rabbim, yaptıklarınızı (ve karşılığını) daha iyi bilir. (Benim görevim sadece tebliğdir.) ”
26:189

فَكَذَّبُوهُ فَاَخَذَهُمْ عَذَابُ يَوْمِ الظُّلَّةِۜ اِنَّهُ كَانَ عَذَابَ يَوْمٍ عَظ۪يمٍ

Sonunda onu yalanladılar, böylece onları o gölgelik (sandıkları gazap bulutları) -gününün azabı yakalayıverdi. Gerçekten o, büyük ve korkunç bir günün azabıydı (ve bunu hak etmişlerdi).
26:190

اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةًۜ وَمَا كَانَ اَكْثَرُهُمْ مُؤْمِن۪ينَ

(Ey Resulüm) Gerçekten, bunda bir ayet vardır, ama onların çoğu iman etmiş değildirler.
26:191

وَاِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَز۪يزُ الرَّح۪يمُ۟

Ve şüphesiz, senin Rabbin, güçlü ve üstün olandır, esirgeyendir.
26:192

وَاِنَّهُ لَتَنْز۪يلُ رَبِّ الْعَالَم۪ينَۜ

Gerçekten o (Kur’an) , alemlerin Rabbinin (bir) indirmesidir.
26:193

نَزَلَ بِهِ الرُّوحُ الْاَم۪ينُۙ

Onu (Kur’an-ı) Ruh-ûl Emin (Hz. Cebrail Resulüllah’a) getirmiştir.
26:194

عَلٰى قَلْبِكَ لِتَكُونَ مِنَ الْمُنْذِر۪ينَۙ

(Bu Kur’an halkı) Uyarıcılardan olman için, senin kalbinin üzerine (vahy edilmiştir) .
26:195

بِلِسَانٍ عَرَبِيٍّ مُب۪ينٍۜ

Apaçık Arapça bir dille (herkes anlasın diye göndermiştir) .
26:196

وَاِنَّهُ لَف۪ي زُبُرِ الْاَوَّل۪ينَ

Ve hiç şüphesiz, o (Kur’an) , geçmişlerin kitaplarında da (geleceği haber verilmiş) zikredilmiştir.
26:197

اَوَلَمْ يَكُنْ لَهُمْ اٰيَةً اَنْ يَعْلَمَهُ عُلَمٰٓؤُ۬ا بَن۪ٓي اِسْرَٓاء۪يلَۜ

İsrailoğulları bilginlerinin onu bilmesi onlar için bir delil (ayet) değil midir?
26:198

وَلَوْ نَزَّلْنَاهُ عَلٰى بَعْضِ الْاَعْجَم۪ينَۙ

Biz bu (Kur’an’ı Arapça’dan başka dil konuşan) yabancı birine indirseydik.
26:199

فَقَرَاَهُ عَلَيْهِمْ مَا كَانُوا بِه۪ مُؤْمِن۪ينَۜ

Ve de o bunu kendilerine okusaydı, yine O’na iman etmeyeceklerdi.
26:200

كَذٰلِكَ سَلَكْنَاهُ ف۪ي قُلُوبِ الْمُجْرِم۪ينَۜ

Biz onu (itiraz ve inkârı) , suçlu-günahkârların kalbine işte böyle (sokup) işlettik (bu yüzden hidayetleri kararmıştır) .
26:201

لَا يُؤْمِنُونَ بِه۪ حَتّٰى يَرَوُا الْعَذَابَ الْاَل۪يمَۙ

Onlar, o pek acı azabı görünceye kadar ona (Kur’an ahkâmına) inanmayacaktır.
26:202

فَيَأْتِيَهُمْ بَغْتَةً وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَۙ

Artık o (azab) , kendileri şuurunda (farkında) olmadan onlara apansız gelip (kıskıvrak yakalayacaktır) .
26:203

فَيَقُولُوا هَلْ نَحْنُ مُنْظَرُونَۜ

(Bunun üzerine) : “bize bir süre tanınır mı?” (diyerek yalvarmaya başlayacaklardır) .
26:204

اَفَبِعَذَابِنَا يَسْتَعْجِلُونَ

Halâ (kendilerine fırsat ve ruhsat vermemizdeki hikmeti anlamıyorlar da) azabımızı istemekte acelemi davranıyorlar?
26:205

اَفَرَاَيْتَ اِنْ مَتَّعْنَاهُمْ سِن۪ينَۙ

Görüyorsun ya (nasıl da cahillik ediyorlar) . Hâlbuki biz onları binlerce yıl yaşatsak (ve nimetlerden yararlandırsak) ,
26:206

ثُمَّ جَٓاءَهُمْ مَا كَانُوا يُوعَدُونَۙ

Sonra vaad edilen (azap) kendilerine gelip (kuşatsa) ,
26:207

مَٓا اَغْنٰى عَنْهُمْ مَا كَانُوا يُمَتَّعُونَۜ

Daha önce tattıkları (ve gafletle kapıldıkları) dünyalık zevklerin kendilerine hiçbir faydası olamayacaktır. (Dünyadaki lezzet ve nimetleri ahiret azablarını hafifletmeyecektir.)
26:208

وَمَٓا اَهْلَكْنَا مِنْ قَرْيَةٍ اِلَّا لَهَا مُنْذِرُونَۗۛ

Bizim (sonunda) helak ettiğimiz her ülke (halkının) mutlaka uyarıcıları vardı. İnzar edici elçiler göndermediğimiz hiçbir ülkeyi helak edip yıkmamışızdır.
26:209

ذِكْرٰى۠ۛ وَمَا كُنَّا ظَالِم۪ينَ

Ve onlara gerekli ikaz ve ihtarı yapmışlardı. (Buna rağmen dinlemeyip belasını buldular.) Biz asla zulmetmiş değilizdir.
26:210

وَمَا تَنَزَّلَتْ بِهِ الشَّيَاط۪ينُ

Onu (Kur’an’ı) şeytanlar indirmemiştir (uydurma şeyler değildir, Allah’ın ayetleridir) .
26:211

وَمَا يَنْبَغ۪ي لَهُمْ وَمَا يَسْتَط۪يعُونَۜ

Bu, (Kur’an’ı indirmek) onlara düşmez ve güç de yetiremezler (hadleri değildir) .
26:212

اِنَّهُمْ عَنِ السَّمْعِ لَمَعْزُولُونَۜ

Çünkü onlar, (vahyedileni) işitmekten kesin olarak uzak tutulup men edilmişlerdir.
26:213

فَلَا تَدْعُ مَعَ اللّٰهِ اِلٰهًا اٰخَرَ فَتَكُونَ مِنَ الْمُعَذَّب۪ينَۚ

(Ey Resulüm) Allah ile beraber başka bir ilaha yalvarıp-yakarma (inancına şirk katma) , sonra azaba uğratılanlardan olup gidersin.
26:214

وَاَنْذِرْ عَش۪يرَتَكَ الْاَقْرَب۪ينَۙ

(Ey Nebim Sen önce) En yakın akrabalarını uyar (makla tebliğe girişmelisin).
26:215

وَاخْفِضْ جَنَاحَكَ لِمَنِ اتَّبَعَكَ مِنَ الْمُؤْمِن۪ينَۚ

Ve mü’minlerden, sana tabi olanlara (koruyucu) kanatlarını ger (onları sahiplenip sevindir) .
26:216

فَاِنْ عَصَوْكَ فَقُلْ اِنّ۪ي بَر۪ٓيءٌ مِمَّا تَعْمَلُونَۚ

(Kâfirler, zalimler ve dönüp gidenler) Eğer sana isyan edecek olurlarsa, üzülme: “Gerçekten ben, sizin yaptıklarınızdan uzağım” diyerek (kalbini Allah’a yönlendir) .
26:217

وَتَوَكَّلْ عَلَى الْعَز۪يزِ الرَّح۪يمِۙ

Sen, O güçlü ve üstün, esirgeyici olan (Allah’) a tevekkül et (ki her şeye gücü yetendir) .
26:218

اَلَّذ۪ي يَرٰيكَ ح۪ينَ تَقُومُۙ

O, kıyam ettiğin zaman seni görendir;
26:219

وَتَقَلُّبَكَ فِي السَّاجِد۪ينَ

Secde edenler arasında dönüp dolaşmanı da (izleyendir) .
26:220

اِنَّهُ هُوَ السَّم۪يعُ الْعَل۪يمُ

Hiç şüphesiz, O, (her şeyi hakkıyla) işitendir, bilendir.
26:221

هَلْ اُنَبِّئُكُمْ عَلٰى مَنْ تَنَزَّلُ الشَّيَاط۪ينُۜ

(Şimdi) Size şeytanların kime ineceğini (ve hangi yanlış ve saptırıcı şeyler ilham edeceğini) haber vereyim mi?
26:222

تَنَزَّلُ عَلٰى كُلِّ اَفَّاكٍ اَث۪يمٍۙ

Onlar gerçeği tersine çeviren, günaha ve kötülüğe yönelen her yalan düzmeci (şair ve hatip) kimselere inerler.
26:223

يُلْقُونَ السَّمْعَ وَاَكْثَرُهُمْ كَاذِبُونَۜ

O yalancı (Şair, hatip ve yazar) lar, Şeytanlara kulak verirler, pek çokları da (bile bile) yalan söylerler.
26:224

وَالشُّعَرَٓاءُ يَتَّبِعُهُمُ الْغَاوُ۫نَۜ

(Böylesi) Şairlere de (cehalet ve şehvetle) sapıtmış kimseler takılıp giderler.
26:225

اَلَمْ تَرَ اَنَّهُمْ ف۪ي كُلِّ وَادٍ يَه۪يمُونَۙ

Ve onları görmez misin ki, her vadide (boş ve batıl iş ve eğlencelerde ve vehimler peşinde) gafil ve şaşkın gezinirler.
26:226

وَاَنَّهُمْ يَقُولُونَ مَا لَا يَفْعَلُونَۙ

Ve onlar (yalancı şairler ve bunlara uyanlar) yapmadıkları ve yapamayacakları şeyleri söyler (uydurma hayal ve heveslerle kendilerini ve çevrelerini aldatır ve övünür) ler.
26:227

اِلَّا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَذَكَرُوا اللّٰهَ كَث۪يرًا وَانْتَصَرُوا مِنْ بَعْدِ مَا ظُلِمُواۜ وَسَيَعْلَمُ الَّذ۪ينَ ظَلَمُٓوا اَيَّ مُنْقَلَبٍ يَنْقَلِبُونَ

Ancak iman eden (ibadet ve istikametle) salih amel işleyen ve Allah’ı çok zikr eden ve kendilerine (ve dinlerine) zulüm (ve hakaret) edildikten sonra, (rakiplerine karşı İslâm’i bir gayretle) üstün gelmeye (ve onları rezil etmeye) çalışan (mü’min şairler ve yazarlar) müstesnadır. (Haksızlığı ve ahlaksızlığı yaymaya çalışan şair ve yazar) zalimler ise nasıl bir inkılaba uğrayıp devrileceklerini yakında bileceklerdir.


Bu içeriğe emoji ile tepki ver!
Beğen
Beğenme
Kahkaha
Kalp
Üzgün
Kızgın
0
0
0
0
0
0

Yorumunuz:
Yorumunuz minimum 15 karakter olmalıdır. 0 / 416 Karakterden fazla olmamalıdır.
Bu konuya hiç yorum yapılmadı. İlk yorum sizden olsun.
Trendler
Kasas Suresi Okunuşu ve Anlamı
Mâide Suresi Okunuşu ve Anlamı
MTV Nedir? - MTV Nasıl Hesaplanır? - Motorlu Taşıtlar Vergisi Hakkında
Para Kazanmak İçin 6 Öneri
Teknoloji’nin Çevre Kirliliğine Etkisi
Teknolojinin Tehlikeleri - Dangers Of Technology
Vâkı’a Suresi Okunuşu ve Anlamı
Müminûn Suresi Okunuşu ve Anlamı
Nahl Suresi Okunuşu ve Anlamı
Reklam Banner
User Image